Altın Kelebek| Yan Hikâye| Birinci Bölüm|

20 1 0
                                    

Altın Kelebek

|

Yan Hikâye

|

Birinci Bölüm

|

En son... Hatırladığım şey, kanlı tükürüğümü yere attıktan sonra, yerimde zor durururken... Bana doğru koşup, yeniden bir yumruk atıp, yere düşmemdi.

Sonra ... Zar zor gözlerimi açıp, onun yüzüne kinle baktığımdı. O iğrenç, yüzünü hâlâ hatırlıyordum... O, pis gülüşünü... Zafer, parıltılarıyla yanan gözlerini...  

Ben ona kinle bakınca, o sinirle çenemeden tutmuştu. Hiçbir şey yapmadan... Karşılık veremeden, altında öylece yatmıştım. Balgamını, yüzüme atmıştı.

Sonra, daha fazla bilincini açık tutamamıştım orada öylece bayılıp kalmıştım. Beni... Kurtaran... Kimdi? Bilmiyordum, şuan kimin evinde olduğumu da... Bilmiyordum. "Uyandın mı?" Dedi birisi, bu ses... Ah bu, Ediz denen çocuktu.

Sese doğru çevirdim başımı, yanıma doğru geliyordu. Hızlı döndüğüm için her yerim acımıştı. Acıyla inledim. "Ege mi yaptı bunu sana?" Derken, yatağın üstüne oturdu. Doğrulmaya çalıştım ama beni geri yatırdı. "Dinlenmelisin." Dedi.

"Sanane!" Dedim onu tersleyerek. Çenem ağrımıştı. Gülerek: "Seni kurtaran birine... Fazla kaba değil misin?" Diye sordu. "Ben mi, senden beni kurtar dedim!" Çenem ağrımıştı, dudağımın kenarı da... Gülmeye devam ederken, yüzüme yaklaştı:

"Evet!" Dedi. Şizofren miydi bu? "S*ktir!" Dedim, omuzlarından ittim, başım çok fena ağrıyordu. Yataktan kalkmaya çalıştım. Başımın ağrısına dayanamayarak, başımı tutarak acıyla inledim.

"Ertan! Sana söyleneni neden yapmıyorsun?" Diye kızdı. Omuzlarımdan tuttup, beni yeniden yatırmak istedi ama yatmadım. Kimdi de ismimi biliyordu!

"Kimsin sen?" Dedim, bir eline bir de onun gülen yüzüne bakarak. Bana döndü, yüzüme yaklaştı: "Ben mi?" Dedi. Biraz daha yüzüme yaklaşarak: "Ben," dedi. "Senin Altın Kelebeğinim."

|

Öksürmeye başladım. Gülümseyerek geri çekildi, ne diyordu bu deli böyle. "Aynen!" Dedim. Ayağa kalktı. "Egeyle niye kavgalısınız anlamıyorum." Dedi. "Neden olacak! Benim kardeşimi rahatsız ediyor! O*spu çocuğu! Onu bir elime geçi-" elini çenemin ucunu atıp kaldırdı.

"Ne yapacaksın? Senin yüzüne balgamını atmış... Bu kez sen ona gidersen, yüzüne toprak atar." Dedi sakince, yutkunamadım. Ediz, haklıydı. O, maalesef benden daha iyi dövüşüyordu. Bu gerçek beni daha da kızdırdı. "Ben hallederim," dedi. Elini çekti. "Ne?" Dedim şaşkınca. Kimdi o? Kimdi de benim işime karışıyordu?

"Kimsin sen?" Dedim, sinirle. Elini, saçımın üstüne attı. Saçımı severken: "Ben," dedi. "Bundan sonra, senin..." Yüzüme biraz daha eğilip: "Efendinim." Diye fısıldadı. Gözlerinin içine baktığım da, kanım dondu. Beni, bu bakışı çok korkutmuştu. Yutkunamadım.

|

Kendini geri çekti. "S*ktir!" Deyip, yataktan çıkmak istedim. İzin verdi, kapıyı açıp ondan kaçacaktım ki: "Egeyle," dedi. "Ne sorunun olduğunu biliyorum. Hemde çok iyi... Eğer, o sorunun devam etmesini istiyorsan... Devam et, yoluna ama eğer... Bu kez, onun yüzüne sen tükürmek istiyorsan... Kalmaktan başka şansın yok, Ertan." Dedi.

Elim, öylece kaldı. Ediz'e doğru döndüm. Bana, ciddi bakıyordu şimdi. O, Altın Kelebek'di. Altın Kelebek, çocukları... Birilerini, köle olarak seçerlerse... Hiçbir şey onları durduramazdı. Bunu çok iyi biliyordum. Ama ben, birinin kölesi olmak istemiyordum.

Beni... Ne zaman seçmişti? Beni ne zaman takip ediyordu? Neden beni istiyordu? Ben, hiç diğer köleler gibi onun kıçının dibinden ayrılmayan biri olmazdım. Her, Altın Kelebek... Söz dinleyen bir köle istemez miydi? Kim başına iş açmak isterdi ki?

Ege'yi bahane ediyordu. Benim peşimde olduğunu, beni istediğini söylüyordu. Ve, gözlerinden de anlaşıldığı üzere... Beni, çoktan almıştı.

Yutkunamadım, korkudan... Nasıl, onu fark edememiştim? Nasıl? Nasıl...

Bana doğru bir adım attı, bir adım daha... Bir adım daha... Yanıma geldi, gülümseyerek... Ellerime uzandı, ellerimi sıkıca tutup beni yatağa doğru yürüttü. "Yaşamak için," derken ona bakıyordum dalgınca: "Herkes bir efendiye ihtiyaç duyar, Ertan. Sende, şimdi yaşamak için... Bana ihtiyaç, duyuyorsun." Dedi.

Kaçarak, çıktığım yataktan sakince oturdum bu kez. O, benim her şeyimi biliyordu. Bunu bildiğim için, kılımı bile kıpırdatamıyordum. "Merak etme," dedi Ediz. Çenemeden tutup, yüzümü ona çevirdi. Tatlı diyebileceğim bir gülüşle: "Ben her zaman, buradayım." Dedi.

Çenemin ucunu okşarken: "Bundan sonra," dedi. Biraz, yüzüme doğru yaklaştı: "İstediğin kadar... Yaşayabilirsin."

|

ALTIN KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin