Altın Kelebek| Onuncu Bölüm|

18 2 0
                                    

Altın Kelebek

|

Onuncu Bölüm

|

"Lan!" Halil, hemen gelip beni kurtardı. Nefes nefese kendime geldim birden. Ellerimi, onun boğazından çektim. Ediz, sakin kalıp Halil'e baktı. Hemen, Halil'i arkama aldım, Ediz omuzumun üstünden Halil'e baktı. "Selam!" Dedi, arkadaş canlısı bir tavırla gülümseyerek. Beni, iterek ona elini uzattı.

"Ben, Ediz." Dedi gülümseyerek. Halil, ilk önce bana baktı, anlayamasada o da elini uzattı: "Halil." Dedi. Ediz, elini geri çekti. "Ne oldu? Neden karakola düştünüz?" Dedi, birden. "Ediz!" Diyerek araya girdim. İkisinin de bir şey söylemesine izin vermeden: "Halil, sen... Eve kendin dönsen olur mu? Benim bu arkadaşla bi' işim var!" Dedim. Halil başını salladı.

"Dikkat et!" Dedi. Ediz'e ters ters bakarak yanımızdan ayrıldı. Bende, Ediz'in bileğinden tutarak hızla yürümeye başladım. Tahminim doğru çıkarsa, biraz ilerde ki onun arabasıydı. Onun, araba zevkini biliyordum.

"Doğru tahmin." Dedi. Arabanın yanına geldik. Cebinden anahtarı çıkarıp, elime verdi. "Hadi gidelim." Dedi.

|

Arabanın içinde sessizce oturduk. Onun şoförü olmayacaktım sadece konuşup, gidecektim. "Neden buradasın?" Dedim, hiç lafı uzatmadan. Sessiz kalsa da, derin bir nefes alıp: "Ertan," dedi.

"Ben... Seni özledim." Ne? Ne demek istiyordu? "Ne diyorsun sen? Bir efendi, kölesini özler mi?" Diye sordum. "Hayır... Öyle değil. Sen benim, kölem olmadın hiçbir zaman!" Dedi. Ona doğru döndüm. "Almanya'da... Çok şey yaşadım, gördüm ama kimseyi senin gibi görmedim." Güldüm sinirle.

Doğru... Ona benden başka kim katlanabilirdi ki?

"Ediz! Bırak bu lafları! Amacın ne! Dövülmek mi! Dayak mı yemek! Ne amacın senin ya! Anlat! Bende ona göre hareket edeyim!" Sinirle bağırdım. Bana doğru uzandı. Yüzüme dokundu.

"Ertan," dedi. "Benim amacım, artık seninle iyileşmek." Dedi. Yüzüme gülümseyerek: "Seni... Sevdiğimi hep, biliyordun değil mi? Sence de bunu kabul etmenin zamanı gelmedi mi?" Elini hemen ittim. Onun sevgisini istemiyordum. Hiçbir şeyini...

Eğer o, bana gelirse... Yine yine aynı şeyler yaşanacaktı, ben evsiz başıboş hayvan misali bana sırf biraz sevgi verdi diye daha fazlası için köle olarak yeniden peşinden koşacaktım.

"Ediz! Bırak bu lafl-" eliyle ağzımı kapadı. Bana biraz daha yaklaştı. Burun buruna geldik. " Sende biliyorsun... Seni çok sevdiğimi." Diye yeniden üsteledi. Bileğini tuttum, elini çektim. Bende ona biraz yaklaştım hırsla: "Hayır." Dedim, inatla.

"Sen, benim sana verdiğim acıyı seviyorsun. Beni değil." Dedim. Başını omuzuma koydu: "Eskidendi, o." Diyebildi. Gülebildim sadece, inkar etmemişti.

Almanya'ya iyileşmek için mi gitmişti? Bir gram bile iyileşmemişti. O da bunu bildiği için eski düzenini geri almak istiyordu. Eylem Hanım... Bunu çok iyi bildiği için bana geri gelmesine izin vermişti çünkü o, beni... "Efendisine sağdık, erdemli bir köle." Olarak yetiştirmişti.

|

"Denedim..." Dedi, yenilerek. İç çekti. Alnını omuzuma sürttü. "Yemin ederim iyileşmeyi denedim... Ama, ama..." Elimi sırtına attım. "Yapamıyorum. Annemle o kadar çok kavga ettik ki... Artık artık, ben..." Başını kaldırıp, gözlerimin içine baktı. Alnını alnıma, dayadı bu kez. Gözlerimin içine bakarak: "Ben, ben buraya... Basit bir iş için geri döndüm.

Sana geri gelmeyecektim, yemin ederim. Ben sadece," derin bir nefes aldı. "Ben sadece, işimi yapıp geri dönecektim. Ama, Ege... Bana dedi ki..." Alnını alnıma bastırarak... "Seninle karşılaştığını ve senin mutlu olduğunu söyledi çünkü sen artık kendin olmuşsun." Omuzumu tuttu. Kucağıma oturdu.

Bizim ilişkimiz şuan nereye gidiyordu? Ne oluyordu? Neden ona itiraz edemiyordum? Onu, istemiyordum. Peki ya şimdi, neden yüzüne karşı söyleyemiyordum?

Gözlerime bakarak: "Görmek istedim. Seni, kendini... Bilmediğim seni ama hemen bozdum çünkü dayanamadım. Özür dilerim." Omuzumda ki elleri boynuma sarıldı. "Seni öyle Halil denen çocuğun arkasında görüp birde gülerken görünce çok kıskandım. Ve, seni çok özledim."

Belinden tutup, onu kendimden biraz çektim. "Ediz," dedim. Başını biraz eğdi. Tatlı? Şuan çok tatlı görünüyordu ve eminim ki yanakları kızarıktı. "Bu böyle devam edemez." Diyebildim. Başını kaldırdı. Boynuma sarılı kollarını çektim yavaşça.

"Sende biliyorsun bunu. Benim seni istemediğimi, o hayatı istemediğimi..." Yutkundu. "Ama," dedi aynı tatlı sakinlikle: "Ben seni gerçekten seviyorum. Seninle tanıştığım za-" bu kez elimle ağzını ben kapadım. "Ediz." Dedim.

"İkimiz de o kadar çok şey yaşadık ki... Ve, genelikle hepsi kötü, iğrenç anılırdı. İkimizin de birbirimizle alakalı güzel diyebileceği hiçbir şey yok. Özür dilerim, senin şuan kalbini kırıyor olabilirim ama ben... O, evsiz senin peşinde kuyruk sallayan köpek olmak istemiyorum." Belki de biraz ağır konuşmuştum ama... Bunları başka ne zaman diyebilirdim, söylemek için cesaretim olur muydu bilmiyordum.

Başını eğip, beni sessizce dinlemeye devam etti: "Beni neden sevdiğini bilmiyorum ama ben... Seni, o yönde sevmiyorum. Ben, yeni yeni kendimi sevmeye başlıyorum. Kendimi tanımaya başlıyorum. Anlarsın ya, önceden bu-"

"Zamanın yoktu! Ama yemin ederim seni ben köle olarak seçmedim! Annem seçti!" Hızla konuştu. Başımı salladım, ellerimi yüzüne koydum: "Biliyorum, ikimizi de annen seçti ama..." Sessizleştim. O da başını salladı.

"Tamam..." Dedi. Gözlerini kapatıp, nefesini verdi. "Senin karşına çıkmayacağım. Buraya iş için gelmiştim zaten, gerçekten de karşına çıkmayacaktım ama Ege öyle deyince, seni görmek istedim." Gülerek kendi kendine: "Seni kıskanma hakkımın olmadığını biliyorum ama, çok kıskandım... Çünkü, bana hiç öyle gülmedin." Derin bir nefes verdi. Gözlerini açtı. Bana bakarak:

"Yine de... Sana teşekkür ederim." Dedi. Bana doğru eğilip sıkıca sarıldı. Bende ona sıkıca sarıldım. Biz iki dost bile değildik, düşman da... Hiçbir şey değildik, takım olmaya çalışmıştık zamanında ama olmamıştı. Zaten... İki yabancı gibi ayrılmıştık, öyleydi işte...

Biz, bir şey değildik. Hiçtik ama ikimiz de ilk defa birbirimize şimdi  saygı duyarak, konuşmuştuk. Bu, yeni iyi bir şeydi.

Bende ona sıkıca sarıldım.

|

ALTIN KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin