Altın Kelebek| Üçüncü Bölüm|

40 3 0
                                    

Altın Kelebek

|

Üçüncü Bölüm

|

Kalabalığın arasına karıştım. İlk önce başımı kaldırdım, Eylem Hanım üsten üsten bana bakıyordu. Derin bir nefes alarak ilerlemeye devam ettim. Ediz'in yanına yürürken, evim için yürüyordum sanki... Belki de, izin verirdi ha? Ediz'in yanına geldim. Beni hemen fark etti, şaşırarak bana baktı. Çok gergindim.

Biraz, başımı eğdim. Yanıma geldi, koluma dokunup: "Hoşgeldin." Dedi. Sesini duyurmak için biraz bağırdı. Başımı salladım. Çok gergindim, etrafında ki herkes bana bakıyordu. Onun yanında beni çok az görürlerdi. Neredeyse hiç... Onu hep, en arkalardan izliyordum. Çünkü yerim, oraydı.

"Ediz..." Dedim başımı kaldırarak. Gözlerimin içine gülerek bakıyordu. O, çok mutluydu. Çünkü ev, evim dedikleri yanındaydı... Ben? Bende bir gün öyle hissedecek miydim? Böyle dertsiz tasasız ve çok mutlu... Hissedecek miydim? Bir köle, mutlu olabilir miydi? Evi olabilir miydi? Evim diye birilerini sahiplenebilir miydi?

"Sen, iyi misin?" Biraz endişeyle sordu. Beni kalabalıktan çekip aldı. Birden, bileğimi tutarak hızla önden ilerlemeye başladı... Peşinden beni sürükledi. Ona, karşılık vermedim. Eylem Hanım'ın bizi göremeyeceği bir köşeye çekti. Dar, hol de ikimiz de nefes nefeseydik şimdi.

Benim sırtımı duvara verdi, o karşıma geçti. Ellerini, duvara dayadı. "Sen..." Diyebildi. Yeniden, başımı eğdim. Ondan, ailemle doğum günümü geçirmek için izin almalıydım çünkü benim efendim... Oydu. Ediz.

Altın Kelebek.

|

"Ben..." Dedim, zorlayarak kendimi. "Eve... Gidebilir miyim?" Hemen başımı kaldırıp: "Yemin ederim saat on ikiyi geçmeden geleceğim, senin doğum günün bitmeden. Ben, söz ve-" bir eliyle ağzımı kapadı. Şaşırdım.

O, ailem konusunda... Çok hassas olduğumu biliyordu ve bunu genellikle hep kullanıyordu. Sert mizaçım, bir evim için değişiyordu. Bu yüzden kendime çok kızıyordum ama, bir insan... Evi için böyleyse, bu kötü bir şey miydi?

"Eylem Hanım'ın da... Haberi var." Eli hâlâ, ağzımın üstünde olsa da konuştum. Biraz boğuk çıkmıştı ama o, duymuştu. Dışarda ki, kirli sesler... Boğuk boğuk duyuluyordu.

Kaşları çatıldı, sinirle yüzüme baktı. "Niye? Senin hakkın yok! Kimsin ki sen?" Ağzımı daha da sıkı tuttu, ama acımadı canım. Dedikleri, kalbimi çok acıttı. İçimde ki umut, acıdı... Kırıldı. Başımı salladım, hiç itiraz etmedim. Elini, ağzımdan tutup çektim.

"Ev de ev! Senin evin yok ki! Salak mısın sen! Aptal! Kaç yaşına geldin hâlâ evim de evim diye ağlıyorsun! Ne yapmam gerek anlaman için! Senin evin yok! Hiçbir şeyin yok!" Yüzüme birden bağırarak konuştu. Sinirle ağzından saçtığı tükürükleri yüzüme doğru geldi.

Midemi bulandırdı. Onu kendimden uzaklaştırdım. "Haklısın. Benim hatam, özür dilerim." Diyebildim.

|

Hiçbir şey demedi. "Hadi!" Dedim, ona doğru dönüp. Benim hatamdı, eve gitmek için umutlanmam...

Siniri daha da artmıştı belli ki, yüzünden okunuyordu öfkesi. Kolları, göğüsünde bana dik dik bakıyordu. "Arkadaşl-" sözümü bağırarak kesti: "Gerizekalı!" Dedi.

Ona, yeniden hiçbir şey demedim. Şu, küçük kafasını duvara çarpmamak için kendimi çok zor tutuyordum. Ellerim yumruk haline geldi. Eğer, konuyu biraz daha uzatırsa, efendi demeyip ağzını kıracaktım.

"Ne hakla, ev hayali kurarsın! Sen benimsin! Benim malımsın! Ben dediğimde gelirsin, git dediğimde gidersin! Ne hakla ya!" Sinirle bana bir adım attı. Yüzüme bir tokat attı, başım duvara doğru döndü.

"Aptal! Bir daha... Ev diye saçma salak isteklerde bulunma anladın mı! Yoksa... Yok-" başımı kaldırdım, onun üstüne bir adım attım.

"N'APARSIN! N'APARSIN LAN!" Dayanamayarak ona bağırdım, üstüne yürüdüm. Korkarak geri adım attı. Yeniden: "KONUŞSANA! NE YAPACAKSIN!" Diye bağırdım. Sırtı, duvara çarptı. Korkarak yüzüme baktı. Benden çok korkuyordu.

Elimi kaldırdım, boğazına götürdüm. Sıkmadım. Hemen elini çekmek için bileğimi sıkıca tuttu, bende onun biraz boğazını sıktım. "Ne yapacaksın! Ha! Annenin dizlerinin dibine gidip ağlayacak mısın! Yoksa, beni dağın bir başına mı atacaksın! Kapıya mı atacaksın! Yoksa beni, soğukta mı dikeceksin! Ha! İt gibi titrememi mi istiyorsun sen! Ha!"

Biraz daha boğazını sıktım, altımda korkudan öyle bir titriyordu ki... Onu, onu... Dövmek istiyordum. Onu... Ben... Elimi çektim. Nefes nefes, öksürerek üstüme doğru düştü.

Omuzumu sıkıca tuttu. Alnını omuzuma koydu, ona izin verdim. Bir süre sonra kendine geldi, başını kaldırdı. "Neden?" Dedi, yüzünü biraz yaklaştırarak. "Daha çok sıkmıyorsun! Bunu... Çok sevdiğimi... Biliyorsun." Yutkunamadım.

Delinin, sadistin tekiydi. Ellerimi, kaldırdı. Boynuna koydu. "Daha fazla..." Dedi yalvararak. "Daha fazla sıkarsan... O zaman," biraz daha bana doğru yaklaştı. Dip dibeydik. Sıcak, nefesini hissediyordum yüzümde... Midem... Daha da kasılmaya başladı.

Kusmamak için kendimi tuttum.

"O zaman," dedi yeniden bu kez fısıldayarak yüzüme: "Evine gitmene izin veririm."

|

ALTIN KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin