35. Bölüm: Benimle evlenir misin? |FİNAL|

52 8 10
                                    

"Mark komutanlara haber ver! Ordu hazır değil mi?"

"Hazır majesteleri emredersiniz" dedi ve koşarak aşağı indi. Güçlerimizi gerekmediği sürece kullanmamaya çalışıyorduk. Çünkü enerjimizi savaşa saklamalıydık. 

"Derin gidiyoruz!" dedim ve elini tutarak merdivenlere çektim. Ama her yer alev topuna dönmüşken onu merdivenden indirme riskini göze alamazdım. Gücümü sonuna kadar kullandım ve onu güvenli bir şekilde dışarı çıkardım. Ordu taarruz emri bekliyordu. Birlikler emrettiğim gibi sıralanmıştı. Beklenen emir geldi.

"Kanımın son damlasına kadar savaşacağıma ve pes etmeyeceğime yemin ederim!" Bu sözleri söyledikten sonra ordu da benimle beraber bağırarak tekrar etti. Tek sorun Derin'in de yemin etmiş olmasıydı. Şaşkın bakışlarım yüzüne döndüğünde soru sormaya süre kalmadan cevap verdi.

"Ya seninleyim ya da sensiz, Sensiz olmaktansa seninle ölmeyi tercih ederim Yıldırım Lordu"

İçimi yakan bu cümlelerden sonra hüzünlü bir gülümseme gönderdim ve bana uzatılan zırhı kuşanıp atıma bindim. Ardından Derin de her ne kadar büyük gelse de üstüne bir şeyler geçirip arkama bindi.

"Hücum!" Ardından kılıcımı kabzasından çıkardım ve öne doğru sallayıp atımı dört nala sürmeye başladım. O kadar hızlı ve o kadar kana susamıştım ki yavaşlamıyordum bile. O sırada atlarını yanıma yanaştıran Mark, Mins, Aris ve Rowan'ı gördüm.

"Geriye çekilin. Eğer ben ölürsem or-"

"Kes çeneni! Arwin'e kalmaz ben öldürürüm" dedi Rowan. Böyle büyük bir şavaşın ortasında bile gülebiliyorduk. Belki de son kez gülüyorduk. Ama mutluyduk. Ardından gözlerim yanımdan aşağı süzülen oklara  kaydı. Elimdeki kalkanı Derin'e verdim ve ileri gitmeye devam ettim. İki Ordu karşılaştığı anda herkes durdu ve meydana büyük bir sessizlik hakim oldu.

"Ölmeye hazır mısın Yıldırım Lordu?"

"Ölmeye hazırım ama sen beni öldürmeye hazır değilsin!" Ardından gözleri arkamıza kaydı ve sinsice sırıtmaya başladı. Gözlerim ardıma kaydığında ordunun bir kısmının diğer kısmına kılıç çektiğini gördüm. Bu... bu çok kötüydü. Ben yine ihanet yemiştim. Ardından savaş başladı. Hangi tarafla uğraşacağımı şaşırmıştım.  O sırada Arwin elindeki şeyleri sallamaya başladı. Elinde tuttuğu şeyler ARMALARDI!!!

"Hayır" diye mırıldanabildim sessizce. Ardından armaları havaya doğru fırlattı. Bunu gördüğüm anda koşmaya başladım. Ama şeytanı bir planı olduğunu anlamıştım. Büyük ihtimal içindeki güçleri almıştı. Ama yine de denemeye razıydım. Havaya zıplayarak elimi havada süzülen armalara uzattım ve yakaladım. Sevinmek için çok mu erken davranıştım?

"Anıl dikkat et!" Bu sesi duyduğumda hızla arkamı döndüm. Ama artık çok geçti. Gözlerimi sıkıca kapatmıştım ki bana fırlattığı sihir topunun bana değil de önüme geçen Ali'ye denk geldiğini fark ettim. Benim için kendini mi feda etmişti? Kızı ne olacaktı?

"Lanet olsun! Neyse Ali de iyi olur. Sana vereceğim emir..."
Şimdi ne yaptığını anlamıştım. O sihri istememiş ve bir dilek dilemeyi seçmişti. Şimdi ise onu dileyecekti. Ardından sinsice sırıtarak "Asya'yı ve kızını öldürmeni emrediyorum!" İşte bu feciydi. Ali bunu yaparsa kendini asla ama asla affedemezdi. Ardından kahverengi gözleri kırmızıya döndü. En son söylediği şeyler hala kulağımda çınlıyordu.

"Öldürün beni! Onlara bir zarar vermeden öldürün beni!" Asya'nın korku dolu bakışları Ali ile buluşmuştu ve Ali'nin kızını ardına alıp öne doğru bir adım attı.

"Ali! Yapma... lütfen" diyebildi sadece. Ardından Ali gözlerini sıkıca kapattı ve fısıldadı.

"Öldür beni, lütfen..." ardından koşarak Asya'nın üstüne atladı ve kılıcını havaya kaldırdı. Fakat Asya darbesini indirmesine izin vermedi ve kılıcını tam kalbinin ortasına bastırdı. Bunları görmek canımı çok yakmıştı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da... hiç bir şey yapamıyordu. Gözlerim etrafıma kaydı. İki tarafında bütün askerleri harap ve bitap düşmüş haldeydi.

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin