30. Bölüm: Ay, Güneş'i takip etmeyi bırakana kadar hep seninle olacağım...

47 11 31
                                    

Hemen güçlerimi kullanarak ikimizi de güvene almam lazımdı. Gözlerimi kapattım ve sessizce bir büyü fısıldadım. Bir dakika! Güçlerimi kullanamıyordum. Sihir gücüm zayıflamıştı. Tabii ya! Eğer kimliğimi artık gerçekten biliyorlarsa yanlarında gücümü engelleyen ve benim daha adını bile bilmediğim o taşı da getirmişlerdi. Şimdi ne yapacaktık? Tek umudum Derin'di.

"Derin? Hadi bizi bir yerlere götür. Hadi gidip gezelim"

"Ama uykum var. Çocuklarımız ne olacak?" Yaklaşmışlardı. Attıkları her adımda ayakkabılarının çıkardığı sesleri ve gıcırdayan tahtaların çığlıklarını duyabiliyordum. Burada ölecek miydik?

Gözlerimi kapatıp ölmeyi beklemeye başlamıştım. Çünkü Derin yanlışlıkla benim güçlerimi kullanmamı engelliyordu  bunu şimdi hissetmiştim. Nasıl yaptığını hiç bir şekilde anlamıyordum. Ama hala ölmemiştim. Neden? Yavaşça gözlerimi açtım ve şaşkınlıkla etrafıma bakınmaya başladım. Ölmemiştik, çünkü biz evde değildik. Derin nasıl yaptığını bilmesem de bizi kurtarmıştı. Şuan nerede olduğumuzu bilmiyordum. Ama bu önemli değildi. Sanırım buraya gelişimiz içtiği şeyin etkisini de üzerinden kaldırmıştı ve şaşkın gözlerle bir bana bir üstündeki kıyafetlere bir de yanımızda duran koca ağaç yapraklarına bakıyordu.

"Neredeyiz biz?" dedi elini başına doğru kaldırarak.

"Sen getirdin bizi buraya" dedim sırıtarak. Daha sonra güzel gözleri korkuyla büyüdü ve 'Ciddi misin?' dermiş gibi bana bakmaya başladı. Bu hali bile beni yoldan çıkarmaya yetecek gibiydik.

"Nasıl gideceğiz? Bizi geri götürebilirsin ne de olsa güçlerini kullanmayı biliyorsun" dedi kafasını kaşıyarak ve yerdeki yaprakların üstüne oturdu. Hiç bir şey söylemedim ve sadece sırıtarak yanına oturup beklemeye başladım. Tiksinti dolu bakışlarla beni tepeden tırnağa süzdü.

"Nasıl yaptığını bilmiyorum ama bir şekilde güçlerimi kullanmama engel oluyorsun. O yüzden hiç bir şey yapamıyorum" Ben böyle söylediğimde yerinden bana doğru yanaştı ve yüzünü iyice yüzüme yaklaştırıp gözlerime bakmaya başladı.

"N-Ne yapıyorsunuz küçük hanım?" dedim kekeleyerek. Çünkü her an yoldan çıkabilirdim.

"Yalan mı söylüyorsun anlamaya çalışıyorum ve bence yakışıklı bir yalancısın" dedi gülerek ve geri çekildi. İşte şimdi damarıma basmıştı. Ona ağır biz ceza vermeliydim ve bence bu küçük ada ceza vermek için gayet uygun bir yerdi.

Derin Atacan

Neden sırıtıyordu yine? Sadece şaka yapmak istemiştim. Korkuyla yerimden kalktım. Ayakta bile zor duruyordum. Sendeleyerek de olsa kalkmayı başardığım için mutluydum.

"A-Anıl? Or-Orda mısın?" dedim kekeleyerek. Kafasında ne vardı? Bana ne yapacaktı? Küçük bir çığlık attım ve arkama bakmadan koşmaya başladım. Sadece dümdüz koşuyordum. Adanın çok küçük olmamasını ümit ederek dümdüz ilerledim. Daha sonra kafamı kısa bir süreliğine arkama çevirdim. Anıl yoktu. Sanırım onu atlatmıştım. Elimi kalbimin üstüne koyup derin bir nefes aldım ve tekrar önüme dönemeden güçlü bir el belimi kavrayarak beni kendine çekmişti. Bu o kadar hızlıydı ki sesimi bile çıkaramamıştım.

"S-Sen..." dedim kekeleyerek. Ama o hiç bir cevap vermeden sadece ve sadece gözlerime baktı. Tam içine...

"Şimdi ceza vakti" dedi ve beni omzuna attı. Ah! Yine mi o geniş omuzlar üstündeydim?

"Beni neden sürekli omzuna alıyorsun?" dedim bir kaç yumruk atarak.

"Çünkü sen omuzlar üstünde yükselmeye layıksın" diye bir cevap verdi anında. Daha sonra kendime geldim ve beni denize doğru götürdüğünü gördüm. Hayır! Hayır! Hayır! Şimdi biz dizilerdeki gibi birbirimize su falan mı atacaktık? Bu olmamalıydı.

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin