28. Bölüm: Sana dokunması seni rahatlatıyor demek!

48 10 54
                                    

Ne yapacağımı, nasıl bir komut vereceğimi, hiçbir şeyi bilmiyordum. Özellikle de kim olduğumu ve Derin'i nasıl kurtaracağımı... Hayatımda ilk kez korkuyordum. Ona bunu anlatmalı mıydım? Onun bana benim de ona karşı hislerim olduğu neredeyse herkes tarafından bilinen bir şeydi. Onu korumaya çalışıyordum. Ama şimdi de o beni korumaya çalışıyordu. Amacım halkımı kurtarmaktı ve bunu yapmak için çok büyük bir savaşa girmem gerekiyordu. Sorun bu değildi bunu zaten biliyordu. Tek sorun cephede en önde tek başıma savaşacak olmamdı ve Derin'in bunu kabul etmeyeceğini adım gibi biliyordum.

"Ne düşünüyorsun?" dedi kulağıma doğru eğilip neredeyse sadece benim duyabileceğim şekilde fısıldayarak. O beni korkusuz, güçlü ve cesur bir polis memuru olarak tanımıştı. Oysa ki ben...

"Seni..." dedim içimdeki gerçekleri dışarı akıtarak. Artık ondan hiç bir şey saklamak istemiyordum. Her şeyi yavaş yavaş anlatacaktım. Her şeyi...

Çoğu şeyi anlatmıştım. Ama bilmedikleri de vardı. Örneğin ölüm döşeğinde olduğunu ve her geçen saniyenin aleyhine işlediğini söylememiştim. Fakat bunu bilmeye her şeyden çok hakkı vardı.

"Üçünüz de içeri girin ve lordumuza saygı gösterip önünde eğilin. Belki o zaman sizi affeder" dedi muhafızlardan biri ve üçümüzü de aynı anda kapıya doğru ittiler. Her ne kadar dengemi korumuş olsam da söylediği şeyler sinirimi engellememe yetmeyecekti. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp yumruklarımı sıkmaya başladım.

"Sizin lordunuzun da sizin de..." dedi Mark fısıldayarak. Bunu duyduğum için sessizce bir bakış atıp konuşmaya başladım.

"Hani senin saygı gösterip önünde eğil dediğin o şerefsiz var ya!.." dedim sinirle. Ama daha sonrasında susmak zorunda kaldım. Çünkü kimliğimi belli edemezdim. Beni tanıma risklerini göze alamazdım.

"Ne oldu korktun mu?" dedi muhafız ve mızrağını önümden çekip yanına aldı. Sinirime engel olmaya çalışıyordum. Ama imkansız gibiydi. Çünkü annem... o herif yüzünden güçlerinden vazgeçmiş ve aylarca işkence çekmişti. Hepsi onun suçuydu. Annelerimiz aynıydı ama onu kendime kardeş olarak görmüyordum. Daha sonra sinirime olması gerekenden iki saniye daha fazla engel oldum ve konuşmama deva ettim.

"Hıhı... Çok korktum. Korkumun büyüklüğünü görmek ister misin?" dedim ve cevap vermesine süre tanımadan tahtın olduğu odanın kapısına dönerek muhtemelen daha önce hiç görmediği sertlikte bir tekme attım. Kapı hızla ardına kadar savrulmuştu. Tekrar önüme döndüm ve sırıtarak muhafıza bakmaya başladım.

"Ne oldu korktun mu?" dedim aynı şekilde. Bu yaptığım her ne kadar bana yetmese de içimdeki öfkenin bir nebze azalmasını sağlamıştı. Daha sonra içeriden tüylerimi ürperten o ses duyuldu.

"Oğlum!.."

Ne cevap verebiliyor ne de arkamı dönüp sesin sahibine, anneme, bakabiliyordum. Şimdiye kadar içimde tuttuğum ne varsa hepsi dışarı çıkmak için bana yalvarıyordu. Annem eve geldiğinde de bu yüzden şaşırmıştım. Ama o zaman Derin benim hakkımda hiç bir şey bilmediği için tepki verememiştim. Gözlerim ve boğazım yanıyordu. Kalbim sanki bir hançerin ucundaymış gibiydi. Derin bir şeyler olduğunu anlamış olmalı ki koşarak yanıma gelip kolumu tuttu.

"Anıl... lütfen bana bak. Ne olduğunu bilmiyorum ama buradayım, seninleyim..."

"Siz gidebilirsiniz bizi yalnız bırakın" dedi Işık Lordu ardımızdaki muhafızlara bakarak. Onlar da hızlıca bir reverans gösterisi yapıp gittiler ve adımlarımı kontrol edemeyerek içeri girdim. Ardımdan Derin ve Mark ta girdiğinde kapılar tekrar kapandı. Gözlerim sadece annemin üzerindeydi. Her şey benim yüzümden olmuştu. Her şey...

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin