8. Bölüm: Şuan benim ve daima benim kalacak

89 21 20
                                    

Bu adamın burada ne işi vardı? Biz ona o da bize bakıyordu. Derin'in titrediğini hissedebiliyordum. Bir şekilde ona güç vermem gerekiyordu. Bu işi en kısa sürede halletmemiz gerekiyordu.
"Ne bu hal? Ne oluyor sana?"
"Asıl sana ne oluyor baba? Sen bağırıp çağırarak bana istediğini yaptıramazsın. Çünkü senin karşında annem yok. Ben varım!" Her şeyi anlamaya başlıyordum. Bu adama tuhaf bir şekilde sinir oluyordum.
"Eve dön artık. Sırf bana olan sinirin yüzünden tanımadığın bir adamın evinde kalamazsın!" İşte şimdi damarıma basılmıştı.
"Sen onu tanımadığımı nereden biliyorsun baba? O benim..."
"Söyle sevgilim bağır istediğin kadar. Sanırım kayınbabam senin ağzından duymak istiyor. Ama ben söyleyeyim. Ordu toplasan onu benim evimden yine alamazsın. Şuan benim ve daima benim kalacak sana vermem!" dedim araya girerek. Derin'in kaskatı kesildiğini hissedebiliyordum. Daha sonra tek kolumu Derin'in beline doladım ve onu havaya kaldırıp yürümeye başladım. Şuan gözlerini göremiyordum ve ne hissettiğini anlayamıyordum. Ama sanırım şimdi anlamıştım. Karnında dolanmış olan elim bana ağladığını kanıtlamıştı. Bunu anlayınca durdum.
"Derin bana bakar mısın?"
"Hayır. Bakamam. Çünkü utanıyorum"
"Eğer bana bakmazsan babanın yanına tekrar giderim"
"İlla istediğini yaptıracaksın Anıl Karataş" dedi ve yüzünü bana doğru döndü. Gözleri ıslaktı.
"Neden ağlıyorsun?"
"Bak gerçekten özür dilerim. Ben böyle olsun istemedim. Seni de sürükledim"
"Saçmalama sen hiç bir şey yapmadın tamam mı? Ben kendim konuştum bunu biliyorsun değil mi? Şimdi ağlamayı kesmezsen..."
"Eee kesmezsem?"
"Kesmezsen ben keserim!" dedim. Sanırım biraz fazla bağırmıştım. Onun ağladığını görmek beni deli ediyordu. Onun her bir gözyaşı benim içimdeki korları alevlendiriyordu ve ben onun döktüğü her damla gözyaşı için hesap sormaya hazırdım ve soracaktım da. Kimse onu üzemezdi. Ben bunları düşünürken aniden boynuma dolanan kollarını hissettim. Bu beni oldukça şaşırtmıştı. Ama içimden sevinç naraları atıyordum. Aptal aptal sırıttığımı görmemeliydi.
"Teşekkür ederim. Senin hakkını nasıl ödeyeceğim?" dedi hıçkırarak.
"Senin hiç kimseye borcun yok. Tamam mı? Ama çok istersen akşam yemeğini yapabilirsin" dedim gülerek. Güldüğünü hissetmiştim. Onun gülüşü beni de güldürüyordu. Kokusunu doyasıya içime çektim.
"Hangi parfümü kullanıyorsun?" dedim gülerek. Tekrar gülmeye başlamıştı. O bana bir kere böyle gülsün diye her şeyimi vermeye hazırdım. Kendimi artık tanıyamıyordum. Çetem beni bu halde görse alay konusu olurdum. Daha sonra eve geldik ve ben salona Derin de üstüne bir şeyler giymek için benim odama geçti. Aradan 5 dakika geçti ve bende Derin'in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Bilek güreşi yapalım mı?"
"Yürek mi yedin sen? Gel bakalım hadi" dedim ve masaya oturdum. Eğer güçlerini kullanmayı bilseydi beni buradan kilometrelerce uzağa alabilirdi. Ama neyse ki bilmiyordu. Bu yüzden elimi kıpırdatmasına imkan yoktu. Gülerek karşıma geçti ve parmaklarını benimkilere doladı. Kalbim heyecandan dışarı fırlayacak gibi hızla çarparken kendimi bur anda toparladım ve kazanmaya odaklandım.
"Eger elimi devirirsen dile benden ne dilersen" dedim sırıtarak.
"Tamam. Kabul. Aynı şey senin icin de geçerli"
"Ben şimdiden düşünmeye başlıyorum o zaman" dedim. Aradan henüz birkaç saniye geçmişti ki Derin bir anda elime yüklendi.
"Niye kıpırdamıyor bu!?" dedi tatlı bjr sinirle. Bense sadece gülmekle yetiniyordum.
"İstersen iki elini kullanabilirsin" dedim. Bunu duymasına diğer eli de harekete geçti. Sanırım pes etmeye niyeti yoktu.
"Of! Hile yapabilir miyim?"
"Ne gibi hileler?" dedim gülerek. Bur yandan da oldukça merak ediyordum.
"Mesela dikkatini dağıtabilirim"
"Bunu zaten yapıyorsun" Aslında bu kelimelerin altında derin bir anlam vardı. Ama o anladığını belli etmemeye çalışıyordu ve yalan söylemeyelim çok başarısız oluyordu.
"O zaman yakınlaşsam" dedi ve kafasını öne doğru uzattı. Sadece güldüm ve tıpkı onun yaptığı gibi kafamı öne uzatarak aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfırladım.
"İstersen yala yut!" diye fısıldadım. Gözleri hiç görmediğim kadar açılmıştı ve bu onu fazlasıyla komik yapıyordu.
"Iıı... şey başka bir şey oynayalım. Ebelemece oynayalım"
"Ebenin de senin de... Tamam kaç hadi" dedim gülerek. Bunu duymasıyla koltuktan koltuğa atlamaya başladı. Kendimi parka hapsedilmiş 90 yaşında bir amca gibi hissediyordum. Ama onun için her şeyi yapabilirdim. Onun için idam edilmeyi göze alan ben, sadece ebelenmekten mı korkacaktım? Daha sonra gülerek peşine düştüm ve bende tıpkı onun gibi koltuktan koltuğa atlamaya başladım. En son yere düşeceğini anlayınca yere doğru atladım ve o da yere değil benim kucağıma düşmüş oldu.
"Seni gidi fındık kıran"
"Yılanı deliğinden çıkaran" diye devam ettirdim.
"Kaderim püsküllü belam"
"Yakalarsam..." dedim ve devamını getiremedim. Çünkü devamını getirirsem kötü şeyler olabilirdi. Derin'in gözleri de korkuyla açılmıştı. Tam o sırada kapı çaldı. KAHRETSİN! Derin'de hızla kalkıp kapıya koştu tabii. Peşinden de ben gittim. Ama kapıyı açmamla donup kalmam bir oldu.
"Ali? Asya? Fiko?"
"Hep sen mi ifade alacaksın Anıl Karataş? Biraz da biz alalım" dedi Fiko gülerek. Daha sonra elimi açarak içeriyi gösterdim ve hep birlikte içeri girdiler. Biz de peşlerinden salona geçtik. Karşılarına oturduk ve dinlemeye koyulduk.
"Derin?" dedi Asya ukala bir şekilde.
"E-Efendim"
"Sen Anıl'ın tişörtüne mi girdin benim canım arkadaşım?"
"Y-Yoo. Kim söyledi bunu size?" dedi Derin kekeleyerek.
"Öyle mi? O zaman bunlar kim?" dedi Ali elinde tuttuğu telefonu bize çevirerek.
"Onlar... nenem ve dedem" dedi Derin gülerek.  

Derin Atacan
Böyle bir şeyi gerçekten gördüklerine inanamıyorum. Bunu düzeltmemiz mümkün müydü? Sanırım imkansız ötesi bir şeydi.
"Şimdi şöyle oldu. Biz kıyafet bulamadık ve ben biraz da sinirlenince aklıma başka fikir gelmedi" diye toparlamaya çalıştı Anıl.
"Biraz mı?! Anıl yalan ifade verdiğini kanıtladın ve ben de sizi bu yüzden tutukluyorum" dedi Fiko ve belindeki kelepçenin bir tarafını Anıl'ın bir tarafını benim elime taktı. Şaşkınlıktan konuşamıyordum.
"Fiko manyak mısın? Aç şunu" diyebildim en sonunda.
"Yoo açmayacağım"
"Nasıl yaşayacağız böyle açın şunu"
"Arkamızdan kapıyı kapatırsınız" dedi Ali ve hepsi birlikte gittiler. Gerçekten gittiler. Bizi bu halde bırakıp gittiler. Aradan biraz zaman geçti ve ben oldukça acıkmıştım.
"Anıl?"
"Efendim portakal"
"Ben acıktım"
"Ben olmadan bir şey yapamazsın artık. Bu mükemmel bir koz" dedi sırıtarak ve yerinden kalktı. Birlikte mutfağa gittik. Tam o sırada kapı çaldı. Sanırım diğerleri bir şey unutmuşlardı. Yoksa bu kadar erken gelmeleri imkansız ötesi gibi bir şeydi. Kapıya doğru gitmeye çalıştım. Ama Anıl yüzünden gidemiyordum.
"Anıl kapı çalıyor. Yürüsene!"
"Yoo. Canım yürümek istemiyor"
"Öyle mi? Benim canım da uçmak istiyor. Ama ben uçamıyorum mesela!"
"O oldukça basit, istersen seni uçurabilirim" dedi sırıtarak. Bu benim ağzımın ve gözlerimin bilmem kaç derece açılmasına neden olmuştu. Daha sonra kapı adeta yumruklanmaya başlayınca benimle gelmek zorunda kaldı. Kapıyı açtığımızda karşımda ikisi sarışın ama biri orta yaşlarının sonunda iki kadın vardı. Ben onları tanımadığıma göre sanırım Anıl'a gelmişlerdi. Ben daha  ne olduğunu bile anlamadan Anıl kolunu belime dolamışçasına beni yakınına çekti. 

"Anne? Seda?" dedi kekeleyerek. AY CANIM KAYNANAM GELMİŞ!!! Umarım şuan aptal aptal sırıttığımın farkına varmamışlardır. 

"Bizi içeri almayacak mısın abi?" dedi adının Seda olduğunu öğrendiğim kadın. Anıl eliyle içeriyi işaret etti. Onlar içeri geçince Anıl kapıyı kapatıp bana döndü. 

"Anıl Karataş'ın sevgilisi olmak sence nasıl bir duygu?"

"Sinir bozucu! Akıl bozucu! İnsan bozucu!" dedim hafif bir sinirle. Daha sonra güldü ve birlikte içeri geçtik. 

"Kızımız da pek güzelmiş" dedi Anıl'ın annesi beni tepeden tırnağa süzerek. O an teşekkür etmem gerektiğini hissettim.

"Öyledir" dedi Anıl sessizce sırıtarak. Anıl'ın kolunu dürtmeye başladım. 

"Anıl annenin adı ne?"

"Ne oldu portakal? Annemden beni mi isteyeceksin?" dedi gülerek. Bunu duymamla Anıl'a güçlü bir çimdik attım. Gözlerini devirdi ve kulağıma doğru eğildi. 

"Pırıl annemin adı" diye tısladı. 

"Teşekkür ederim Pırıl teyzeciğim" dedim kafamı öne eğerek.

"Güzel olduğu kadar da utangaçmış" diye araya girdi Seda.

"Sessiz ve utangaç mı?! Derin mi?" diye bağırdı Anıl. 

"Sus bakayım sen. Eşşek sıpası! Büyümüş de evleniyor" 

"Evleniyor muymuşuz?" dedim şaşkınlıkla. 

"Anıl sana nasıl evlenme teklifi etti? Anlatsana" dedi Seda bana bakarak. Bunu duymamla Anıl'a döndüm. Fakat o da aynı şekilde bana bakıyordu. İçimdeki ses bana ne söylüyordu biliyor musunuz? İŞTE ŞİMDİ SIÇTINIZ!!! 

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin