32. Bölüm: Yıldırım Lordu bana yalvarıyor demek...

27 9 3
                                    

"Ben de lordunuzu çok özlemiştim zaten..." dedi Anıl ve daha sonrasında okkalı bir küfür savurdu. Ardından adam elindeki mızrakla Anıl'ın boynuna sertçe bir darbe indirdi. Anıl dengesini kaybedip sendelemezken bile ben kafamı dik tutmakta zorlanmıştım. 

"Derin! Özür dilerim güzelim. Özür dilerim. İyi misin?" dedi Anıl durup yanıma doğru eğilerek. Yanıma eğildiği anda boynuna dayanan mızrağın sivri ve keskin ucu parıldayarak bile beni korkutmayı başarmıştı. Ama o korkmuyordu...

"Vay vay vay... Demek ruhlarınız birleşti" dedi muhafızlardan biri neredeyse kahkaha atarak. Daha sonra Anıl aniden ayağa kalktı ve saniyesinde bize laf atan muhafızın elindeki mızrağı alıp boğazına dayadı. Onu bu kadar sinirli görmeye alışık değildim. 

"Eğer bir daha ona zarar verecek bir hareket yaparsanız sizi elimden kimse alamaz!" dedi ve mızrağı yere fırlatıp koşarak elimi tuttu. 

"Gidiyoruz" dedi ve ben daha ne olduğunu bile tam anlamıyla kavrayamamışken o çoktan beni de yanında sürüklemeye başlamıştı. Nereye gidiyorduk?

Ardından kendimi bir zindanda buldum. Buraya nasıl gelmiştik? Fatih! O neredeydi? Fatih'i bulmalıydık. Bizi buraya bir şekilde ben getirmiş olmalıydım. 

"Sen bunu nasıl yapıyorsun?" dedi Anıl şaşkınlıkla gözlerime bakarak. Onun gözlerime bakmasını o kadar istiyordum ki. Hem de çok... 

Ömrümüz boyunca kaçacak mıydık? Bir dakika biz ışınlanabiliyorsak muhafızlar neden ışınlanamıyordu? Bu soruyu sonraya saklamak isterdim fakat merakım benden çok daha hızlıydı.

"Eğer siz ışınlanabiliyorsanız onlar neden ışınlanamıyor?" dedim elimi kafama götürüp saçlarıma daldırarak.

"Çünkü bu aradığımız armaların içinde bulunan bir güç ve bu güç sadece belirli krallıklarda var. Eğer Işık Lordu ya da Arwin şifreleri bizden önce çözerlerse armalardaki güçlerin hepsi ellerine geçer" ardından kısa bir süreliğine sustu ve bakışları bir bana bir de yanımdaki zindanlara kaymaya başladığında ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştım.

Ağabeyini çok mu özlüyorsun? O senin yüzünden öldü... önce ondan başlamayı sen seçtin...

Ellerimi tekrar kafamın iki yanına bastırdım ve yere çöktüm. Bana hissettirdiği acılar günden güne artıyordu. Bunun nedeni neydi? Ben yerde kıvranmaya devam ederken Anıl'ın da karnını tuttuğunu hissettim. Benim yüzümden acı çekiyordu. Ben yaşadığım için...

Sırada o mu var? Sandığımdan hızlısın.

"Hayır yok! Sus!!! Ona zarar vermem, veremem..." dedim ve yanaklarımdaki ıslaklıktan ağladığımı anladım. Gözlerim tekrar Anıl'a kaydı. Onun benim yüzümden acı çekmesi istediğim son şey bile değildi. Daha sonra yerden kalkmadan neredeyse sürünerek yanıma geldi. 

"Beni düşünme portakal... güçlerini kullan. Bana bir şey olmayacak" 

Gerçekten bu yalana inanıyor musun? Onu sen öldürüyorsun...

"Eğer kendini suçlamaya devam edersen..."

"Ne yaparsın Yıldırım Lordu? Zaten se-"

"Anlaşıldı, seni benim susturmamı istiyorsun" dedi ve ben daha karşı çıkamadan nefesini boynumda hissettim. Kalbim resmen titreyerek atıyordu. Zaten sorun atmasıydı.

"Kalbim... senin yüzünden hala atıyor... senin yüzünden" bu sözler aklıma nereden gelmişti bilmiyordum. Ama söyleyiverdim işte. Sözcükler ağzımdan istemsizce dökülüyordu. Daha sonra dudakları hafifçe boynuma dokundu ve nefesini boynumda hissetmeme neden oldu. Ardından kimsenin duymayacağı şekilde kulağıma fısıldadı.

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin