Şeytanın Elçisi ☯

51 5 38
                                    

Selam günün ikinci bölümü ile geldim. Dilerim hoşunuza giden bir bölüm olur. Ve umarım kurguyu uzatacam diye saçma sapan bir şekle sokmuyorumdur. Şimdi keyifli okumalar.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Boğazıma sarılı olan güçlü eller bir anda çekilince dizlerim üstüne düşmüş derin derin soluyordum. Başımı kaldırıp baktığımda Tae onun boğazına iki elini sarmış bordoya dönen gözlerle öldürmek istercesine bakıyordu.

Alnındaki damar daha belirgin bir hâl almıştı. Bu hâliyle tam olarak ölümün kendisi olduğunu ispat edercesine hırlıyordu.

"Nasıl yaparsın lan? Hangi akla hizmet onu öldürmeye çalışırsın?" Ayağa kalkıp kolunu tuttum.

Bakışları anlık olarak gözlerimi buldu.

"Öldürmek üzeresin. Böyle cevap veremez." Dedim sakin bir sesle. Ellerini biraz olsun boylartınca yüzüne sağlam bir yumruk attım.

"Kaç paraya sattın ruhunu ona?" Eliyle çenesinden akan kanı silip sırıtmaya devam etti.

"Ona seni sundum. Karşılığında hayatım boyunca çalışmadan rahatça yaşayacağım refahım oldu."

Bir tane daha yumruk attım ama bu sefer karnına atmıştım.

"Söyle nerde saklanıyor?"

"Onu asla bulamayacaksın ama o seni bulacak." Tae'ye döndüm eli yine sıkılaşıp onun soluğunu kesti.

"Konuş... Konuş yoksa geberip gideceksin bense oturup bunu zevkle izleyeceğim."

"Asla..."

"Enişte... Eğer ruhunu şeytana sattıysan ölüm bir kurtuluş değil tutsaklığın ta kendisidir." Tae ellerini çekip onu yakasından tuttu.

"Ama tutsağını kaybederse bizim şeytanımızda ortaya çıkar öyle değil mi?"

Kaşlarımı çatarak Tae'ye döndüm. Ne planlıyordu yine kafasının içinde.

"Ne var aklında?"

"Enişteni bir süre misafir edelim. Ne dersin?" Başımı salladım.

"Olur."

"Burdan canlı çıkamazsınız." Tek kaşım usulca havaya kalktığında nerden çıkardığını bilmediğim bıçağı Tae'ye saplamak üzere hareketlendiğinde bıçak karnıma girmişti. Anlık boşluktan yararlanan eniştem kaçarken şok içinde bir bıçağa bir bana bakıyordu çünkü bıçak karnıma saplı bir şekilde duruyordu.

"Kahretsin yine mi?"

"Bizimkilere haber ver." Dedim kesik kesik konuşarak.

Başını sallayıp telefonumu aldı bir yandan da yaranın etrafına tampon yapıyordu. Telefon açılınca karşıdan Chan'in sesi geldi.

"Yoon? Nerdesin?"

"Chan benim Tae. Yoongi yaralı sizin başkan olacak şerefsizin odasındayız."

Cevap gelmeden telefon kapanmış sadece saniyeler içinde ekip içeri girmişti. Ve onlarda aynı donuk şekilde bir bıçağa bir bana bir de Tae'ye bakıyorlardı.

"Öyle... Öyle ba-bakaçağınıza... Çı-çıkarsanız mı?... Şu lanet... Şeyi." Soluğum tukeniyordu ve konuşacak kadar güçlü değildim sadece bilincimi açık tutmaya çalışıyordum.

Tae elimi tutarken Changbin yanıma gelip bıçağı tuttu.

"Canın yanacak." Dedi acı çeken oymuş gibi. Biliyorum dercesine başımı salladım.

Başka çare yoktu onu çıkarmak zorundaydı. Yoksa kan kaybından ölecektim.

"Hazır mısın?" Dedi bıçağın sapını tutarak. Başımı salladım. Çenemi kitledim yoksa çığlık atacağımı biliyordum. Changbin gözlerini kapatıp başını sağa çevirip tek seferde bıçağı çıkardı.

Save Me | TaeGiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin