14: Gerçek ilaç?

15 2 4
                                    

Regen

Gördüğüm yüz ile dondum. Bu o.. Bu o! İnanamıyorum! Buraya geldiğimden beri garip hissediyordum zaten. Herkese baktı sırayla. Sonra gözleri beni buldu. Baktı. Bakmak böyle olmaz ama. Resmen gözlerimi ezberler gibi bakıyor. En derininden. En güzelinden. Ama aynı zamanda güçsüz ve savunmasız. Gözlerimi sonunda gözlerinden ayırıp vücudunda gezdirdim. Tanrım, neden kalbim acıyor?

Nefesim daralmaya başlayınca son kez o derin okyanus gözlerine baktım ve koşarak oradan uzaklaştım ne kadar istemesem de. Dışarı çıktım. Üzerimde hiçbirşey yok. Dışarıda kar var. Üşüyen bedenimi biraz olsun ısıtmak için kollarımı birbirine sardım. Soğuk ama taze havayı içime çektim.

Az ilerde gördüğüm salıncağa doğru ilerledim. Üzerinde biriken karları titreyen ellerimle sıyırdım. Üzerine oturup hafifçe sallanmaya başladım. Giydiğim krem rengi kazağın kollarını parmak uçlarıma kadar çekiştirdim. Gökyüzüne baktım. Gördüğümde en özgür olduğum yere yani. Sonra gözlerim yanımdaki ağacın buldu. Dikkatle baktım. Emin olmak için kalkıp dala uzandım. Evet. Bu bir kiraz çiçeği. Bu havada nasıl yaşıyor ki?

Aklıma o geldi yine. Dolunay çocuk. Adını biliyorum ama ona bu şekilde seslenmek daha iyi. Bu çiçek ona benziyor. Herşeye rağmen hala yaşıyor. Herşeye rağmen yine o güzelliğini saklamıyor. İlkbaharda açmamış. Çünkü etrafında bir sürü çiçek vardı. Sadece kışın açmış. Çünkü onu yargılayacak, kıyaslayacak bir çiçek yok. Yalnızca kar var. Bir tane tür ama heryerde. O yargılamaz kiraz çiçeğini. Sahip çıkar. Sever. Dolunay çocuk kiraz çiçeği olsa, ben de kar. Sadece bana açsa o güzelliğini, olmaz mı?

Çiçeği okşadım. Kendimi huzurlu hissediyorum.

"Regen abla, gel hadi. Üşüyeceksin. Hem Karan'ı normal odaya aldılar."

Adını duymak bile kalp ritmimi bozarken yan yana olmak mı? Sağ çıkabileceğimi sanmıyorum. Kafamı sallayıp Aster'i takip ettim. Asansöre bindiğimizde ellerimi tuttu.

"Bana her zaman güvenebilirsin. Biliyorsun."

Yine cevap vermek yerine sessiz kaldım. Bu benim dilimde biliyorum gibi birşey. Açılan asansör kapısı ile indik ve koridorda yürümeye başladık. Çok sessiz. Bir kapının önünde durduk. 0707 numarası. Aster kapıyı tıklayıp içeri girdi. Biz girdiğimizde kesilen gürültü ile Aster'in tuttuğum elini sıktım. Şuan tüm dikkatler benim üzerimde. Kahretsin ya. Bişey yok işte konuşun siz. Aster beni koltuğa çekiştirdi. Ben bordo renk deri koltuğa oturdum.

Sonunda kafamı kaldırıp etrafa baktım. Zakat ve Hinode bir köşede oturmuş konuşuyorlar, Aster, Karan ile konuşuyor. Karan yani Dolunay çocuğa baktım. Buluşan gözlerimizi anında bozarak başka yere baktım. Bu halime gelen kıkırtısı kulaklarımı doldurdu. Onu güldürdüğüm için mutlu oldum ve ilk defa orada gülümsedim. Gözleri gülümsememe takıldı. Sonra o da güldü. Evet, bizim iletişim bu. İlerisine geçebileceğimizi zannetmiyorum.

Bir anda gelen mide bulantısı yüzünden kendimi lavaboya attım. Tam zamanında gelmişim. O gün yediğim tek küçük sandviç de çıktı midemden. Yanıma gelen ve iyi olup olmayan kişiyi umursamadan yüzümü yıkamaya çalıştım. Kimin sorduğunu bile bilmiyorum.

Tekrardan içeri koltuğa, aynı yerime oturdum. Ben oturduğumda bana baktı. Garip. Bana neden endişeli gözlerle bakıyor? Bu sefer korkmadan bende ona baktım.Dolunay çocuğu izlerken kafamı koltuğa koydum. En sonunda da uyumuşum zaten. Ama sorun şu ki normalde asla uyuyamayan ben o gece 9 saat uyudum. Nedenini bilsem keşke.

Sabah çokta kalın olmayan bir ses ile uyandım.

"Demek uyandın omega?"

"Çünkü uyandırdın?"

Üç RuhluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin