Bölüm 8; Kokan Ânlar.
Karekterlerin hepsi kurgusal olup, terimsel bilgiler ise hayal ürünüdür. Yanlış bir bilgi konusunda mazur görün. 🤍
İyi eğlenceler.
Her şeye fazla anlam yüklemezdim. Bir nesneye, bir âna, bir çiçeğe hatta bir hayvana bile. Kaybedildiğinde sana acı verecek hiç bir şeyi zaafım yapmadım.
Çünkü normal bir düzenim, hayatım yoktu. Kaybedecek çok şeyim vardı. Başta canım. Sonra ise sevdiklerim. Ve bu hep böyleydi. Böyle öğretilmişti o küçük çocuklar tarafından. Ne yaptıklarının farkında bile değillerdi. Onlar için sadece bir oyun, eğlence kaynağıdı sadece. Sevdiğim bir kalemi kırarak, saçlarıma yakışmadığını söyledikleri tokamı çalarak ya da özenle yazdığım yazımı karalayarak öğretmişlerdi bir şeylere değer vermemeyi.
Yeni bir şey aldığımda onun hep bende olamayacağını bilerek, geçici olabileceğine düşünerek kullanmayı öğrendim. Kaybetmeyi göze alarak, sevmeden kullanmayı. Evet Deniz'i seviyordum ailemi seviyordum. Fakat hiç birini asla zaafım yapmadım, görevimin gerektirdiği takdirde feda etmeye hazır sevdim. Nasıl gerekirse canımı feda edebileceğim gibi, onları da feda edebilecek şekilde seviyorum.
Yaşamayı sevmediğim, ya da onları sevmediğimden değildi bu. Bu düşüncelerim belki bencillikti belki de kahramanlık.
Dışarıdan nasıl gözüktüğünü ya da bunu nasıl adlandırdığınızla ilgilenmiyorum. Bencillikse bencillikti. İnsanlık için sevdiklerini bile harcayacak bir kahramanlıksa da kahramanlık.
Şimdi ise karşımda heyacanlı bakışlarına şaşkınlıkta eklenen bir adam vardı, elinde ki çiçekler ile bana bakıyordu.
Ve bu âna değer yüklememek elde değildi. Çünkü ilkti.
İlk defa çiçek almıştım.
İlk defa elimden gitmeyecek kadar benim olabilecek bir hediyeydi.
Bu anı değerli kılmamak mümkün müydü?
Ama içten içe bildim. Kaybederim, hep kaybettim. Ona göre sev bu çiçeği. Ona göre değer ver karşında ki adama. Unutma geçmişini, unutma onun geçmişini. Unutma kendini, umutma hedeflerini.
Sahi ne kadar çok hatırlatır olmuştum bunları kendime. Ne çok kendimi sorgular olmuştum.
"Teşekkür ederim." Diyebildim dakikaların ardından, aramızda ki sessizliği bozan ben olmuştum. "Alayım." Diyerek çiçeğe uzandım. Bir yandanda eldivenleri koltuk altıma sıkıştırıyordum çiçeği alabilmek için.
Ata'da şaşkınlığını dindirerek tekrar elimde ki eldivenlere baktı. "Onlar da bana ait olmalı. " dedi gülerek.
Gülümseyip kafamı salladığımda, "bir saatliğine" dedim. Bu sırada takası yapmıştık.
Ben elimde ki güllere baktığımda tekrar gerçekliğini sorgularken burnuma ulaşan güzel koku rüya olamayacak kadar hoştu.
Bir çiçeği koklamayalı, yaşadığımı hissetmeyeli gerçekten uzun zaman olmuştu. Sahi ne zaman çiçekleri bu kadar değerli kılmıştım ki. Hep çok saçma gelmişti. Kuruyup gidecek bir hediye almak. Kokusu sonsuza kadar tütmeyecek bir çiçeği evinde saklamak.
Şimdi benim bile inanamadığım kadar özeldi. Bu koku hep bu ânda kalacaktı. Kurumuş yaprakları birlikte geçirdiğimiz zamanın takvimi olucaktı. Kurudukça yaş alacaktı anılarımız.
Anılarımız. Bizim anılarımız. Biz.
Bunlar benim zihnimden mi çıkıyordu, benim düşüncelerim mi bu kadar inceydi. Bu ben miydim gerçekten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TERS KELEPÇE
General Fiction"Cinayet büro polis, Eylül Dora Vizgin." İşte şimdi sahne benim, ışıklar ise karanlık dosyaların üstünde. Dışarıdan bakıldığında hayatı mükemmel giden Ata Burhan yaptığı bir hata yüzünden tepetaklak olur, bu hata ona güzellikleri getiriken bir o kad...