Adsız Bölüm 2

118 21 43
                                    


 Uraz, gece yarısı nefes nefese koşarak eski tren istasyonunda gizlenen arkadaşlarını bulmak için vagonlara baktı ve kırmızı büyük kapılı vagonun içine girdi. Arkadaşı, kirli, karanlık olan bu vagonun bir köşesinde kıvrılıp uyumuştu. Uraz, uyuyan arkadaşı Gırgır Ender'in üzerindeki yıpranmış battaniyeyi hızla çekti. Gırgır Ender, önce irkildi ama Uraz'ı görünce uyuşuk bir şekilde uzandığı yerden doğruldu.

"Ne oldu dostum gecenin bu saatinde?" diyerek homurdandı.

"Kalk hadi diğerlerini uyandırıp buradan çıkmamız lazım. Birileri yerimizi Klave' ye söylemiş, biliyorsun ki bizi bulursa öldürür." diyerek durumu anlatmaya çalıştı.

 Gırgır Ender hemen ayağa sıçradı ve beraber arkadaki diğer vagonlara doğru koşar adımlarla gittiler. Tam beş kişiydiler. Uraz, Alkın, Deha, Gırgır Ender ve grubun içindeki tek kız olan Alin...

Kapısı kırık olan ve tüm demirleri paslanmış vagonda Alin ile Deha oturmuş kısık sesle sohbet ediyorlardı. Hemen arkalarında duran Alkın'da, düşünceli bir halde dışarıyı seyrediyordu. Uzun boylu, sarışın ve oldukça hızlı biriydi. Anne babasını evde çıkan bir yangında daha bebekken kaybetmişti. Teyzesi ona bakmış, bin bir dertle büyütmüştü. Fakat dırdır yapan huysuz eniştesine dayanamayarak evden iki ay önce kaçmış buraya gelmişti. Grubun hepsi aynı sınıfta, çok iyi anlaşan arkadaşlardı. Uraz, uzamış kahverengi saçlarını geriye doğru attı ve Klave'nin peşlerinde olduğunu vagonda oturan dostlarına anlattı. Dışarısı alacakaranlıktı. Böyle günlerde bu şehirde kimseler dolaşmazdı. Yağmur yağmaya başladığından, gök gürültüsü her yeri inletiyordu.

Klave, yanında iki adamıyla terk edilmiş tren istasyonundaki vagonların içini tek tek arıyordu. Vagonlar çok fazlaydı, buda işlerini epey zorlaştırıyordu. Gök gürültüsü çoğalmıştı, arada çakan şimşekler karanlık havayı kısa süreli aydınlatıyordu. Klave çok sinirliydi, çocukları bir an önce bulup öldürmek istiyordu. Uzun boylu ve oldukça esmer tenliydi. Siyah giymeyi sevdiğinden dolabındaki tüm kıyafetleri siyahtı. Beyazlamış olan uzun saçları tel tel yüzüne dökülmüştü. Yağmurdan dolayı çok ıslanmış fakat buna aldırış dahi etmemişti. Yüzünde beliren ifade oldukça korkutucuydu. Yanındaki adamlarıyla etrafına bakarken kısa boylu, şişman olan adamı, karşısındaki çelik vagonun arkasında duran çocukları görüp işaret parmağını onlara doğru salladı.

"Efendim buradalar!" diye tüm gücüyle bağırdı.

 Klave'nin, onları fark etmesiyle gençler hızla koşmaya başladılar. Klave onları görünce "Yakalayın!" diye bağırarak her yeri inletti. Ardından hızlı bir kovalamaca başladı. Adeta avını fark etmiş aç bir aslana benziyordu.

 Uraz "dağılın her zamanki yerde buluşalım." diye seslendi arkadaşlarına nefes nefese bir halde. 

Hepsinde yakalanma korkusu vardı. İliklerine kadar bu korkuyu hissediyorlardı. Deha ve Alkın birlikte istasyondan çıkıp sola doğru koşarken,  Alin ile Uraz ara sokakların içine doğru koştular. Klave'nin, kırmızı uzun sakallı, şişman adamı onların peşinden, zayıf, kısa adamı ise Dehaların peşinden gitti. Adam atikliğinden dolayı onlara yetişmek üzereydi. Tüm bu kovalamaca yaşanırken Gırgır Ender ise korkudan paslı yıkık bir vagona saklanmış, hiç kıpırdamadan sessizce ağlıyordu. Alkın, yavaşlayarak cebindeki ipi çıkarıp Deha'ya fırlattı. Deha, ipi görünce ne yapacaklarını anlayıp gülümsedi. Sürekli yanlarında ip taşırlardı. Şeffaf, ince görünümlü ama kolay kopmayan bir ipti. Buryai' de kurulan halk pazarına gittikleri günler de ikisi oradan bir şeyler çalardı ve onları kovalayanları dar, arka sokaklara sürüklerler, ipi çıkarıp basit düzeneği kurarlardı. Her zaman da çok keyif alırlardı. fakat şu an içinde bulundukları durum keyiften çok onlara korku vermişti.

Sönmüş kırık sokak lambasına ipin bir ucunu bağladılar, sonra hemen diğer ucunu da sokaktaki kahverengi boş banka bağladılar. Adam onların yanına doğru koştu ama ayağı ipe takılarak yere düştü. Onun düşmesiyle çocuklarda durdu. Alkın heyecanla etrafına bakınıp gözüne iliştirdiği büyükçe taşı yerden alarak avucunun içine alıp sıktı. Yere düşerek sersemleşen adam ayağa kalkmaya uğraşıyordu, zorda olsa banktan destek alıp kalkmayı becerebilmişti ancak çok fazla öfkelenmişti. Onlara doğru tam bir hamle yapacaktı ki yağmur yeri kayganlaştırdığı için adım atar atmaz tekrar yere sert şekilde düştü. Bunu fırsat bilen çocuklar yanına gelip onun suratına baktılar. Alkın, hiç düşünmeden avucunda sıktığı taş ile adama art arda vurmaya başladı. Kendini kaybetmiş gibiydi. Tüm hıncını bu adamdan almaya çalışıyordu. Deha, araya girerek arkadaşını omuzlarından iterek onu durdurdu. Elindeki taşı zorla alıp uzağa fırlattı. Uraz'ın yakasını tutarak bağırıp konuşmaya başladı.

"Derdimiz onu öldürmek değil, sadece izimizi kaybettirelim yeter."

"Bu fırsat onların eline geçseydi emin ol bize daha fazlasını yaparlardı." diye verdi cevabını dişlerini sıkarak sakinleşmeye çalışan Alkın. Deha sinirle bıkıp tekrar arkadaşını itti.

"Biz onlar gibi değiliz, Klave gibi kindar değiliz." diye bağırarak aydınlık yere doğru tek başına koşmaya başladı. Alkın hala olduğu yerde duruyordu. Adam yavaş yavaş kendine geliyor, yüzündeki kanın dudağına değmesiyle o acı tadı hissetmeye başlıyordu. Deha, son kez  arkasına baktı." hadiii!" diye seslendi.

Alin ile Uraz çoktan izlerini kaybettirmişlerdi, yine de dar sokakta koşmaya devam ediyorlardı. Alin birdenbire durdu ve panikle kendi kafasına vurdu.

 "Gırgırı unuttuk!"

Çok ıslanmışlar, çok üşümüşlerdi. Fakat bunun farkında bile değillerdi. Uraz, onun eline yeşil hırkasının cebinden çıkardığı küçük siyah saplı bıçağını verdi.

SINIFIN DIŞINDAKİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin