Araf'ın Aşkı

38 3 0
                                    

 Gırgır Ender, ders arası kantinde çay almak için sıra bekliyordu. Sandalyesinden kalkan Emir, onun arkasında durdu. Gırgır Ender, çayını eline aldığında Emir onun çayını elinden alıp içmeye başladı. Gırgır çayını geri almaya çalıştığında Emir, çay dolu bardağı yere atıp döktü. Sonra gülerek yerine oturdu. Araf, ayağa kalkarak çay alıp Gırgır Ender'e uzattı. Ama gırgır Ender, Araf'tan çok korktuğu için çayı almadan koşarak kantinden çıktı. Araf kahkaha atmıştı. Çayını Sadin'e uzattıktan sonra Emir'e aferin demişti. Çay alması bir plandı. Gırgır Ender'in güvenini kazanmaya çalışıyordu. En saf olanı o olduğundan dolayı en çabuk bilgi alabileceği kişide oydu. Gırgır Ender'in kantinde ne yaşadığını öğrenen Alkın kantine gittiğinde arkasından Uraz ile Deha'da gelmişti. Alkın, eline sıcak bir çay dolu bardağı alıp Emir'in yüzüne fırlattı. Emir, ayağa kalkıp Alkın'a vurarak onu yere düşürdü. Alkın'ın üzerine oturup ona yumruk atmaya başladı. Uraz hızla onu tutup arkadaşının üzerinden kaldırınca Araf "yeteeeer!" diye bağırdı.

"Hemen kantini boşaltın." diye bağırdığında tüm oturan öğrenciler koşarak kantinden çıktılar.

"Uraz, sokak çocuklarına söyle arkadaşlarımın üzerinden patilerini çeksinler. Sorunum seninle olduğu için diğerleri huzursuzluk çıkarıyor. Sende korktuğun için tek başına dolaşamıyorsun." dedi Araf.

"Sakın arkadaşlarıma dokunma Araf. Benim seninle bir sorunum yok. Sürekli beni dert haline getiren sensin. Şizofrensin." diye cevap verdi Uraz.

"Evet seni dert haline getirdim çünkü sınıfımda annesi babası belli olmayan kimsesiz biriyle ders işlemek istemiyorum. Annen baban kim bilir nasıl kişilerdi." dedi Araf.

Söz çok ağırdı. Uraz yetimhaneden kaçmış ailesini günlerce aramış ama bulamamıştı. Onlardan kimse bahsedemezdi. Sinirlendiği için Araf'a vurunca Araf'ta karşılık verdi. Sadin ise hemen Deha'nın üzerine atlayınca aralarında büyük bir kavga başladı. Çıkan seslere koşan öğretmenler hepsini toplayıp müdürün odasına götürdü. Araf'ın kaşı, Uraz'ın ise burnu kanıyordu. Alkın'ın bayağı eskimiş olan gömleğinin kolu yırtılmıştı. Pamir müdür, öğrencilerini görünce öfkeden köpürdü. Hepsine uyarı cezası verip, Araf'a da velisinin gelmesini söyledi.

(***)

Şöminenin başında oturan Araf'ın yanına elinde ballı süt bardağıyla Mızrak geldi ve bardağı ona uzattı. Siyah pantolon, siyah gömlek giymiş üzerine de papyon takmıştı. Araf, bardağa elini vurup geri götürmesini isteyince Klave ayağa kalkıp elindeki gazeteyi masasının üzerine koyarak oğlu Araf'ın yanına oturdu. Neyi olduğunu merak edip defalarca sormasına rağmen cevabını alamadı. Ertesi gün okula gidip Pamir müdür ile konuşunca durumu anlamıştı. Klave, oğlunun çok başarılı olduğunu biliyordu ve Araf'ın birinciliği yetim birine kaptırdığını duyunca o da kızmıştı.

"Pamir Bey okula olan katkılarımı da oğlumun başarısını da biliyorsun. Ailesi olmayan sokak çocuklarını okula doldurduğun yetmiyormuş gibi, Araf'a vurmalarına göz yummuşsun. Tek uyarı Pamir Uzun, ayağınızı denk alın yoksa okulunuzu bile satın alabilir sonra da sizi bu piyasada yok edebilirim." diyerek odadan çıkıp gitti.

Pamir müdür, okula katkı sağlayan en büyük iş adamını kızdırdığı için korkmuştu. Uraz ve arkadaşlarının ne yaptığını izlemeye başlamaya karar verdi. Uraz, sevdiği başarılı bir öğrenciydi fakat son olay hocanın sevgisini değil, mantığını kullanmasına neden olmuştu. Derse giren Dilşa öğretmen, çocuklara yarın sabah kampa gideceklerini üç günlük bir tatil yapacaklarını iletti. Çocuklar sevinçten nasıl tepki vereceklerini şaşırmıştı. Dersten sonra odalarına dağıldıklarında çanta hazırlamaya başladılar. Gençler bazı günler yatakhanede bazı günler vagonlarda kalırdı. O gecede vagonda kalmayı tercih etmişlerdi.

Uraz, vagonda Gırgır Ender ile otururken Alkın elinde poşetlerle vagondan içeriye girdi. İçlerinde domates, dört adet sandviç, iki tanede patatesli gözleme vardı. Gittiği pazardan artıkları toplarken son iki gözleme ona hediye edilmişti. Uraz, gözlemeden hepsinin yemesi için bölüştürerek paylaştı. İştahla yemek yedikten sonra sabah erken uyanmak için uyuduklarında Deha ile Alkın diğer vagona geçtiler. Hava sıcak olduğu için üstlerine bir şey atmadan uyuyorlardı.

(***)

Alin, ayna karşısında saçını gümüş renginde olan tarakla tararken Nana odaya girip tarağı elinden çekerek alıp odadaki çöp kutusuna attı.

"Benim eşyalarıma dokunmanı istemiyorum. Senden çok sıkıldım, evdekilerde senden rahatsızken neden bu kadar vurdumduymazsın. Babam sadece beni seviyor ama sen bu eve girdiğinden beri annen üzülmesin diye benden çok seninle ilgileniyor." dedi Nana.

Alin, cevap vermeden odadan çıkıp salona geçerken anne ile babasının sesini duydu. Annesi Alin'in bir iş yapmadığı için şikâyet ederken babası da başarısız ise onu kolejden çıkarıp devlet lisesine göndermekten bahsediyordu. Alin içeriye girip ayakta ailesinin yüzüne baktı.

"Ben kendi emeğimle koleje gitmeye hak kazandım. Okuldan gelir gelmez de tüm evi temizleyip yemek pişiriyorum. Hala size yaranamıyorum. Ben artık bu sorumsuzluğunuza dayanamıyorum. Lütfen anne baba olduğunuzu hatırlayarak sevgi gösterin."

"Evlendiğimde de kızmıştın, şu an da herkes içinde beni küçük düşürüyorsun. Nana sana yaklaşıp kardeş olmaya çalışıyor fakat sen kötü bir kızsın, onu kıskanıp yanlış anlatıyorsun. Ben senden yoruldum Alin." diyen annesi Alin'in kolundan tutup onu çekiştirerek kapıdan dışarı çıkardı. "Bu gece dışarıda kal sonra gelip hepimizden özür dile." dedi annesi.

Alin annesinin yaptığından dolayı göz yaşı döküyordu.

"Bana üvey çocuk muamelesi yapıp durdun. Evlenip mutlu olmak için beni mutsuz ettin. Şu anda kolumdan tutup dışarıya sürükledin. Nana benden özür dilemek zorunda, ben değil. Bu gece değil uzun bir süre siz hatanızı anlayana kadar bu samimiyetsiz eve dönmüyorum" diyerek çantasını da alıp gitti Alin.

Sokaklarda yürürken kendini tren istasyonunda bulmuştu. Vagonların içine girip girmeme arasında düşünüyordu. Vazgeçip gitmek istediğinde Uraz'ı karşısında buldu. Alin başından geçenleri anlatınca Uraz onu vagona götürüp uyumasını istedi. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyanan çocuklar Alin'i dinledi.

"Artık beni sevmeyen bir aile ile birlikte yaşamak istemiyorum. Ben sizinle burada kalabilir miyim?" diye sorduğunda hepsi ona sarılıp yeni ailesi olmaya karar verdiler.

Toparlanıp tren istasyonundan çıktılar. Okula geldiklerinde iki dolmuş onları bekliyordu. Tüm öğrenciler sırasıyla dolmuşa bindiler. Dilşa öğretmen eşliğinde kamp yapmaya giden öğrenciler yol boyunca şarkı söyleyip dans etmişlerdi. Öğle olmadan kamp yapacakları büyük ormana giriş yapmışlardı. Dev ağaçları büyüleyiciydi. Papatyalar, yabani dutlar ve daha birçok çeşit çiçek vardı. Ama en göze çarpanları sarmaşıklardı. Issız ve bir o kadar da huzur verici bir yerdi. Hafiften esen rüzgâr yaprakları sallıyordu. Güneş tüm doğayı ısıtıyordu. Orman derin, uçsuz bucaksızdı. Ağaçların kuru kahverengi gövdeleri oldukça kalındı. Ağaçların altında iki kişilik kulübeler yapılmıştı. Tahtadan ve siyahlardı. 

Dilşa öğretmen ilk kulübeye giren kişi olmuştu. Çekilen kurada Ebru ile Alin aynı kulübeye geçmişlerdi. Uraz ile Deha, Alkın ile Sadin, Araf ile Gırgır Ender aynı odaya düşmüşlerdi. Herkes eşyalarını yerleştirdikten sonra dışarıda toplandılar. Dilşa öğretmen görev dağılımı yapmıştı. Alin ile Ebru ve Nesli odun toplayacaklardı. Uraz, Deha, Sadin orman çıkışında olan marketten alışveriş yapacaktı. Araf ateşi yakan kişi olurken, Emir ile diğer çocuklar kampta yemek yapıp etrafı düzenleyeceklerdi. Kızlar odun toplamak için ormanda gezinmeye başladılar. Ebru kucağına az odun toplayıp hemen geri dönmüştü. Nesli ile Alin sohbet ederek çalı çırpı topluyorlardı. Nesli oldukça zayıf ve güzel bir kızdı. Ama saçları hep dağınıktı. Alin konuşurken önündeki çukuru görmedi, ayağı boşluğa gelince dengesini kaybedip çukura düştü. Üstü başı çamur olmuştu. Nesli ne yaptıysa da onu çekmeye gücü yetmedi. Kamp alanına gidip yardım isteyeceğini söyleyince Alin yerinde durup beklemeye başladı. Kimse gelmeyince tekrar çıkmaya çalıştı ama her bastığı yer döküldüğü için tekrar çamurun içine düşüyordu.

"Yardıma ihtiyacın var gibi gözüküyor!" diye yukarıdan seslendi Araf.

"Hayır senden yardım falan istemiyorum. Nesli, birazdan gelir."

SINIFIN DIŞINDAKİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin