SE ve de A 💅🏻Biz geldik hoş geldik hoş bulduk 💙
Sizi ana hesaptaki üniversite temalı genç kurgum olan Siyah Üzüm Buğusu'na da davet edippp yeni bölüme geçelim diyorumm 🥹💙
Asıl hesap: esaturk
***
Fatih abinin söylediği kafeye gelmiş, bize ayrılan, köşedeki ve biraz da merdiven altında kalan kısmı süslüyorduk. Aksel'le yalnızdık. Yalnızca zaman zaman personeller gelip yiyecek-içecek isteyip istemediğimi soruyordu. Fatih abiye bu süsleme işini neden mekanın yapmadığını sorduğumda, onun için ek ücret istediklerini ve onun o kadar parası olmadığını söyledi. Bunu bana açıklarken söylenmemem için kendini o kadar acındırmış ve dudağını büzmüştü ki, kedi gibi mırlar cinsten; yazık, ah kıyamam, gibisinden şeyler söyleyebildim yalnızca. Şu an olduğum noktada ise Fatih abiyi arayıp küfür etmek istiyordum.
Çünkü bu iş tahminimden zordu ve bu işlerden anlamayan kas kafalı canım sevgilim bana hiç yardımcı olmuyordu. Hem çok zevksizdi hem de kompozisyon denen şeyden bihaberdi. Duvarlara asılacak şık süsler ise en zorlandığım kısımdı. Çünkü Aksel'in tek yapması gereken ucundan tutup ipleri germekti. Gerisini ben halledecek ve süsleri gerekli yerlerden duvara sabitleyecektim. Ancak Aksel sürekli süsün ucunu gevşek tutuyordu. Şu anda da olduğu gibi.
Öfkeyle ofladıktan sonra sesimi yükseltmem kaçınılmaz oldu. "Ya Aksel! Düzgünce tutsana şunun ucundan!"
"E tutuyorum ya yavrum!" derken omuz silkiyor ancak sakin sesine rağmen sitem ediyordu. Ben sandalyede olduğum için, biraz aşağıdan bakan sitemli yüzü çok şirin görünüyordu.
"Düzgün tut o zaman! Gevşek tutuyorsun." dedim ve bozuntuya vermedim.
Başını bıkkınlıkla çevirirken, "Hasbinallah ya!" diye mırıldandı.
Mırıldanışını görmezden geldim çünkü uzun olan aksesuarları asarken tek görevi ucundan tutmak olan Aksel, bu işi hiç istediğim gibi yapmıyordu. Bu da beni öfkelendiriyordu ve haliyle üzerine gidiyordum. Yaklaşık bir saattir kollarını sıra sıra havada tutuyordu. Kolları muhtemelen çok yorulmuştu ancak ona acıyacağım zaman şimdi değildi.
"Güzelim sen bana böyle hep kızacak mısın?" diye sordu ansızın. "Yani bunun hiç orta yolu yok mudur?"
Gülümsemek istiyordum fakat tükürdüğümü yalamaya niyetim yoktu. Başımı diğer tarafa çevirerek yüzümü gizlemeye başladım. Aksel söylenmeye ve sitemle soru sormaya devam ediyordu. Yüz ifadesini bir kez daha gördüğüm an yelkenleri suya indireceğimi bildiğimden, başımı diğer tarafa biraz daha çevirdim. Bunu da, bedenimi de o yöne çevirerek destekledim.
"Ben sürekli senden böyle fırça mı yiyeceğim sevgilim? Ha güzelim? Niye böyle yapıyorsun?" Sitemli sesi hala yumuşak çıkıyordu. Yalvarır gibi ancak yavru bir kediyi sever gibi. Öfkeli gibi ancak tepkimden çekinir gibi. Ve beni çok çok iyi tanıdığından artık emin olduğum Aksel, sesini tam olarak gam telime basmak için bu tınıda çıkarıyordu. Bundan emindim. "Sanki gelin sensin yani! Sanki sen evleneceksin, ne bu gerginlik?"
Gülümseyerek ona döndüm. Her ne kadar gülümseyişimi gizlemek istesem de başaramadım. "Sen bunu gelin gerginliği mi sandın? Sen gelin görmemişsin." dedim ve gülerek yaptığım işe döndüm.
Gelin olduğumda çok daha gergin ve belki de biraz kaprisli olacağımı anlayan Aksel, "Yarağı yedik," diye mırıldandı.
Dehşet ifadesi yayılmış yüzümle, bir hışımla ona döndüğüm an gülerek, "Şaka! Şaka! Şaka yaptım! Şaka!" demeye başladı telaşla. Serbest duran elini de kaldırmıştı ve elinin ayasını bana göstererek sallıyordu. Bir yandan da bıyık altından gülüyordu.