GELDİK 💃🏻Bu kez uzuuun bir zaman geçti ama önemli bir bölümle geldik 🥹
Çok uzatmayalım, bölüme geçelim 💙
Keyifli okumalar, bol yorum isterim bu bölüme 💅🏻
-Ay yazmayı unutmuşum; sonraki bölümün yorum sınırı 100 🥹-
***
Annemin en sevmediğim yönü hep duygusallığıydı. Olmayacak şeylere haddinden fazla anlamlar yükler, onlarla aralarında bir bağ kurardı. Örneğin bekarlığından kalma bir eteği vardı. Uzundu, siyah arkaplan üzerine adını bile bilmediğim büyük kırmızı çiçekleri olan bir kumaşı vardı. Onu giyemiyordu çünkü artık içine sığmıyordu. Söylediğine göre birinin hediyesi değildi, babamla buluştukları ve ilişkilerinde bir dönüm noktası olan önemli bir günde de giymemişti üstelik. Öylesine bir etekti ama sırf o çiçeklerin rengini çok sevdiği için atmaya kıyamıyordu.
Yıllarca çok saçma buldum bunu. O etekle bile arasında nasıl bir bağ kurmuş olabilir ki diye düşünüp durdum ve onun bu huyuna hep çok kızdım.
Fakat iki gün önce koşa koşa eve gelen adımlarımın heyecanı, anneme yüzlerce kez teşekkür ediyordu. Hatırlayamacağım kadar eski bir yaşımda benim için fazlasıyla basit ve hatta onlarca oyuncağın arasında sıradan olan bir bebeği atmadığı için ona büyük bir minnet duyuyordum. Gülen gözlerim, geniş bir gülümseme sunan dudaklarım ve heyecandan titreyen ellerim; annemin kendi içinde kurduğu garip bağların eseriydi.
O bebeğin eski sarı saçlarındaki kördüğüm olmuş kırmızı ince kurdeleyi ellerimde tutarken sevinçten neredeyse gözyaşı dökmek üzereydim. Annem de tıpkı benimki gibi bir gülümseme ve ıslak gözlerle heyecanıma ortak oluyordu. Hayatın bana sunduğu en tatlı sürprizdi bu. Hiç hesapta olmadan çıkagelmiş, kalbime dokunmuş, beni hatırlamadığım o yılların hatırlayamadığım o gününe götürmüş, küçük Aksel'i hayal ettirmiş ve gözlerime yaşlar dizmişti.
Anneme ettiğim teşekkürler, duyduğum minnetin altında eziliyordu.
O kurdeleyi saç örgümün ucundaki tokaya bağlamam kaçınılmaz olmuştu. Aksel bunu ilk bakışta fark etmişti ve biraz dikkatli baksam gözlerinin belli belirsiz ıslandığını bile söyleyebilirdim. Yanıma oturmuş, beni bir kolunun altına almış, örgümü omuzlarıma çekmiş ve kurdeleyi diğer elinin parmak uçlarıyla uzun uzun narince okşamıştı.
Bu parmak hareketleri kısa süre içinde onun için bir rutin olmuş gibi, bir yandan benimle sohbet ediyor bir yandan parmaklarını kurdele üzerinde gezdiriyordu.
Ben ise ona merak ettiklerimi soruyor, dudaklarından döktüğü sakin cümleleri can kulağı ile dinliyordum.
Siyah gözlerini kurdelenin üzerinde dalgın dalgın gezdirirken, "Bakma sen, galeri benim için büyük şanstı." dedi. "Piyangoydu benim için." Sesi kısıktı.
"Ne gibi?"
"Çocukluğumdan beri merakım vardı arabalara, neredeyse her erkek çocuğu gibi. Ve her genç gibi de araba piyasasına bakınmak gibi bir bağımlılığım vardı. Arabaları biliyordum, piyasayı biliyordum. Ne alınır, ne koyulur, nasıl satılır biliyordum. Başka işten anlamazdım ben." Gözleri kurdelenin üzerine öylece geziniyor, sakin sesini ortalığa döküyordu.
Ben dikkatle onun her geçen gün daha da hayran olduğum yüzünü izlerken devam etti.
"Mesela inşaat, zerre anlamam. Babam bir ara müteahhitlik de yapmıştı, belki hatırlarsın. Öyle bir iş kalsa batırırdım." Kaşları, söze girerken havalanıp geri indi. "Ya da ticaret. İşletmesi olsaydı misal; kafe gibi, yürütemezdim. O da batardı. Yani galeri benim için gerçekten piyango oldu."