Adımlarımızı rampa aşağı savururken Aksel abi hala öylece dikiliyordu. Birkaç saniye sonra hareketlendi."Nereye lan?" diye sordu Eymen.
Aksel abi tam yanımızdan geçerken ağzının içinde, "Sigara alacağım," diye mırıldandı. Başında kapüşonlu vardı ve akşam karanlığı yüzüne gölge düşürüyordu ancak yüzündeki yan yana dizilmiş küçük yaraları görebildim.
"Oğlum Yağız gitti ya almaya, söyleseydin sana da alsaydı." Eymen bunu söylerken başını çevirmiş Aksel abinin sırtına doğru bakıyordu.
"Sana ne Eymen?" diye bağırdı Aksel abi. Dönüp bize bakmamıştı bile.
"Manyak mıdır nedir ya?" diye söylendi Eymen.
"Aranız bozuk mu?" Oldukça meraklıydım bunu sorarken.
"Bozuk biraz."
"Neden?"
"Boş ver ya, bozuk işte. Düzelir yakında. Biz böyle küser barışırız sürekli."
Aksel abinin ses tonundan ve son zamanlarda mesajlaşırken Eymen'in lafı her geçtiğinde arşa çıkan öfkesine bakılırsa araları düzelecek gibi değildi. Sanırım Eymen beni geçiştiriyordu. Bu yüzden aralarında geçen şeyi biraz daha merak etmeye başladım. Ama üstelemeyecektim.
Caddeye çıkmadan önceki son sokaklardan sağdakine döndük. "Kim bu Medine teyze ya?" diye sordu.
"Sen tanımazsın. Yeni taşındılar. Annemin eski arkadaşıymış."
Medine teyzelerin binaya geldiğimizde Eymen aşağıda beklerken ben yukarı çıktım. Kaplardan birini kapıdan verirken Medine teyze beni lafa tutmuştu. Sorularını geçiştirirken bir an önce abimlerin yanına gitmek ve keki Aksel abiye vermek istiyordum.
Kapıda süren yedi sekiz dakikalık sohbetten sonra hızla aşağı indim. Eymen'in yanına geldiğimde adımlarını ana cadde yerine yeniden sokaklara çevirmişti.
"Nereye?" diye sordum.
"E eve gitmeyecek misin? Bırakayım işte seni."
"Yok bi abimi göreyim. O bırakır."
"Kızım abini yorma işte akşam akşam. Ben çıktım hazır, bırakırım seni.
"Yok bi göreyim abimi." dedim tekrar. "Hem kardeşine bir çay ısmarlasın. Hem kek de yersiniz." derken gülümsemeye çalıştım.
"E iyi madem."
Ana caddeye çıktığımızda abimlerin oturduğu kafeye varmamız yalnızca üç dakika sürdü. İçeri girdiğimizde Aksel abi, Fatih abi ve abim köşedeki masada oturuyor ve muhabbet ediyordu.
Aksel abinin artık aydınlık olan yüzünde yara izleri oldukça belirgindi. Sağ elmacık kemiğinde yan yana dizilmiş dört adet yara vardı. Aynı şekilde çenesinin sol kenarında da iki tane. Onu o halde görünce bir an afalladım oysa bunu göreceğimi biliyordum.
Yanlarına gittik. Aksel abi bizi fark ettiğinde şaşırmıştı ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Siyah hafif uzun ve dağınık saçlarından geçirdi ellerini. Sonra başını önüne eğdi ve telefonunu eline aldı.
Bu esnada, "Senin ne işin var kız burada?" diye soruyordu abim.
Rahat bir tavırla, "Çay içeceğim." diyerek oturdum. "Annemleri arasana, haber ver." Abime döndüğümde düz bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.
Abim sağımda, Fatih abi onun karşısında, Aksel abi benim karşımdaydı. Eymen ise Aksel abi ile aramıza çektiği sandalyeye, masanın başına oturmuştu.
Abim annemlere haber verdikten sonra bana çay söyledi. "Size kek yaptım," diyerek kabın kapağını açtım.
Hepsi mutlulukla kek dilimlerine uzanırken ve ellerine sağlık naraları birbirine karışırken Aksel abi kılını bile kıpırdatmadı. Keke uzanmak bir yana, ne başını kaldırdı ne de gözlerini bize çevirdi.
"Neli bu?" diye sordu Fatih abi.
Onun yüzüne bile bakmadım. "Tarçınlı havuçlu," dedim ortaya.
Eymen, "Bayılırım!" diye yükselirken, "En çok Aksel abi sever bunu." diyiverdim.
Aksel abi siyah gözlerini telefondan yüzüme çevirdi. Gözleri yüzümde hızlı bir tur attı. Söylediğimi yanıtlamadı. Yüzü ifadesizdi.
"Yesene oğlum." dedi Fatih abi, Aksel abinin kolunu dürterek.
Aksel abi ise cevaben cıkladı ve "Siz yiyin." dedi.
Sohbet sohbeti açarken ve herkes ikinci dilime uzanırken gözlerim kek dilimlerindeydi. Böyle olacağını tahmin ettiğim için fazla kek olan kabı kafeye getirmiştim ama Aksel abinin buna hayır diyeceği aklımın ucundan geçmemişti.
Aksel abinin ağzını bıçak açmazken biz havadan sudan konuşuyorduk. İkinci çayımı içerken kapta son bir dilim tarçınlı havuçlu kek kalmıştı. Kimse uzanmadan, "Yeter bu kadar," diyerek kabın kapağını kapattım.
Üçü de mızmızlanmaya başladı. "Üç kişisiniz, tek dilim kaldı. Zaten bölüşemezsiniz. Onu da ben yiyeyim," diyerek kabı kucakladım.
Çayım bitene kadar öylece oturdum. Aksel abinin bana bu kadar yüz çevirmesi canımı sıkıyordu. Çayım bittikten sonra da abimkinin bitmesini bekledim.
Abim sigara paketinden sigara çıkardığında, "Abi yakma sigara, kalkalım hadi." dedim ama çoktan ateşlemişti sigarasını.
"Ne kalkması ya?" diye sordu.
"Saat geç oldu eve gitmem lazım."
"Ya Yağmur oturacağım ben daha." diye sitem etti.
"Tamam o zaman beni bırak!" dedim.
Mızmızlanmaya ve söylenmeye başladı. "Ya of Yağmur! Gelmeseydin o zaman bu saatte! Kim götürecek şimdi eve kadar?!"
"Size de kek getirdim işte fena mı yaptım?"
"Verirdin bana, ben getirirdim. Yerdik. Gelmene gerek yoktu."
"Of abi hadi söylenme!"
"Tamam ya ben bırakırım," dedi Eymen.
"Allah aşkına bıraksana kanka," Abim oldukça heyecanlanmıştı. Üç sokak yukarı gitmek için nasıl bu kadar üşenebilirdi?
"Sıkıntı yok oğlum bırakırım tabii."
İkimiz ayaklandığımızda Aksel abi bir anda, "Sen otur ben bırakırım!" dedi ve aniden ayağa kalktı.
"Yok tamam otur sen, sigaran yanıyor zaten." dedi Eymen.
Aksel abi yarım sigarasını söndürdü. "Yok, çok içtim zaten. Sen getirdin, ben de götüreyim. Yorulma." dedi. Eymen'in arkasından geçeceği sırada ellerini omuzlarına yerleştirdi. "Otur Eymen. Yağmur'u ben bırakırım." dedi dişlerini sıkarak.
Eymen'i gerçekten sevmiyordu.
***
Aksel'in kafasının yavaaaş yavaşşş bulanmaya başladığı kısımlardayız. Darısı Yağmur'un başına. Bakarsınız bir sonraki bölüm olur dkxjsja
Ve sonraki bölüm yine düz yazı ama aşırıııı tatlı bir bölüm olacak 💞