tam yetiskin icerik diyemeyecegim seyler barindirio o yuzden basliga m koymadim
yorum yapmayana yb yok kardes
sonraki bolum fena agir smut var, bye
***
düğüne tam iki gün kalmıştı.
iş ve eziyet dolu yoğun günlerimin ardından, chan'ın arabasında buluşmak için sabırsızlanıyordum. acil serviste geçen ağır bir günün daha ardından evime dönüp hızlıca duş aldım ve önceden hazırladığım kocaman bavulumu son kez kontrol ettim. o esnada telefonum çalmaya başladı, chan'ın aradığını gördüm.
"changbin, seni almaya geliyorum," dedi chan heyecanla.
güzel bir gülümsemeyle yanıt verdim ve hemen aşağı indim. chan, yolcu koltuğunun kapısını benim için tutmuş, binmemi bekliyordu. ona doğru giderken heyecanım gitgide arttı. amerika'ya olan yolculuğumuzun ilk adımını atmaya hazırdım. bagaja bavulumu koydu ve ben de arabaya bindim.
o da bindiğinde, chan hızla havaalanına doğru sürmeye başladı. sessiz kaldık, radyoda sakin ama manalı bir şarkı çalıyordu. sev ya da terk et beni, bu gece.
çok geçmeden havaalanına vardığımızda, chana'ın özel jeti hazırdı ve devasa pistte bizi bekliyordu. o yardımcılarına emir verip bagajlarımızı teslim ettirirken, beni belimden kavrayıp nazikçe küçük uçağa doğru ilerletti. heyecanım tavan yapıyordu gitgide çünkü yüksekten oldukça korkuyordum.
uçağa binerken, chan hemen yanımda durup beni sakinleştirmeye çalışıyordu. içeri girdiğimizde rahat, siyah deri koltuklarımıza yerleşirken bedenimin gerildiğimi hissediyordum çünkü tuhaf şekilde huzursuzdum.
başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım, chan da soluma yerleşti ve kemerimi bağladı üzerime eğilip. gülümseyerek teşekkür ettiğimde uzayan saçlarımı okşadı ve yerine geçti hemen, kemerini bağladı. jetin içi oldukça geniş ve konforluydu, hostes kadın güler yüzü ve iyi giyimiyle yanımıza geldi, daha jet kalkışa geçmemişti bile. "ne arzularsınız efendim?"
chan bir şeyler istedi. onu içki hariç bir şeyler içerken gördüğümden şaşırıyordum bazen.
uçakla yolculuğumuz devam ederken chan kendine çilekli milkshake almıştı. ben ise soğuk su. titreyen ellerimle suyu yudumluyordum ara sıra.
"tam olarak kaç saat sürecek?" chan başını şimdiden gömüldüğü kalın kitaptan kaldırıp yüzüme baktı, "yaklaşık 12."
"peki." dedim derince iç çekerek. ellerimin titremesiyle baş edemezken aceleyle çok uzamış haldeki saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve başımı arkaya doğru koyarak rahat koltuğa kıvrılmış halde gözlerimi kapadım. uçağın gürültüsü dudaklarımın titremesine sebep olurken boynumda hissettiğim ılık nefes gözlerimi açıp hafifçe irkilmeme neden oldu. kollarını omzuma dolarken, dibime yanaşmış halde sordu. "sen, korkuyor musun?"
"mhm." dedim sessizce. göz kapaklarım sakince geri kapanırken parmak uçlarıyla omzuma dökülen uzun saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. boynuma sokuldu ve kulağımın arkasını öptü birkaç kere. dudağındaki soğuk demir hissiyatıyla mırıltıyla hoşuma gittiğini belirttiğimde kıkırdadı kulağımın yakınlarına. boynumu yalayıp emdiğinde ellerimiz üst üste olduğundan tırnaklarımı tenine geçirdim.
başını kaldırdı ve göz göze geldik, dudaklarıma bakarken gözleri tekrar boynuma kaydı. kaşlarını çattığında gerildim.
boynumdaki taze dövmeye dokundu.
"yeni yaptırmışsın." gergince başımı salladım. "evet."
"yakışmış güzelime." gülümsedim cevaben. çenemi okşadı, sonra dilini dövmemin üzerine gezdirdi. sıcak dili karşısında gevşediğimi hissettim. "mmmmh." chan dudaklarımı dudakları arasına aldı kısa süre geçmeden, sesimi yutup eşlik ettim öpücüklerine.
dillerimiz sertçe buluştuğunda ağzıma çilek tadı geldiğinde keyifle emdim dilini. oldukça hoşuma gitmişti. dudaklarını sertçe emip dişlediğimde o da köpek dişlerini alt dudağıma geçip kanatmıştı. çeneme damlayan yoğun tadı hissetmiştim. kanı emdiğinde canım acıdı, sızlandım ve ellerimi chan'ın göğsüne koyup tutunurken iki parmağımla meme ucunu sıkıştırdım, ucunu tırnakladım.
ateş saçan gözleriyle inledi ve dudaklarımız ayrıldı. dudaklarımız arasından akan kanlı salya köprüsü kısa süre içinde bozulurken önüne döndü ve kitabını okumaya geri döndü.
ben ise şaşkınlıkla bir süre ona bakakaldım ve acıyla sızlayan dudağımı yaladıktan sonra gözlerimi kapadım.
gece yarısı, bir ara uyandırıldığımı ve yatağa taşındığımı hissetmiştim. jetin arka kısmında chan'ın yatak odası varmış. dokuz gibi uyandığımda ise chan yanımda çıplak halde uyuyordu. bir süre onu izledim.
kusursuz görünüyordu.
chan uyandıktan ve biz aceleyle bir şeyler yedikten yaklaşık bir saat sonra amerika'ya varmıştık, havaalanındaki gazetecilerin etkisiz hale gelmesini bekliyoruz uçağın içinde, chan'ın yardımcıları hepsiyle teker teker ilgilenirken yaklaşık 10 dakika sonra anca dışarı çıkabilmiştik. her ihtimale karşı görünmemek için kapüşonumu kafama geçirip indim uçaktan ve hemen ardından da chan indi uykulu halde. birkaç adım attığımızda jeongin ve felix'i gördük, havaalanında bizi karşılamak için sabırsızlıkla bekliyorlardı. bizi görür görmez el salladılar ve heyecanla lüks arabanın kapısını açarak bizi içeri davet ettiler. görevliler bavullarımızı çoktan arabaya koymuşlardı o yüzden geçip oturduk.
felix'in yanına geçtiğimde felix gözlerini büyütüp kulağıma eğildi.
"hyung boynun mosmor olmuş."
***
nbr la nasilsiniz 😐😐😐😐😐😐😐
pride ayimiz mubarek olsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fbuddy ★ changchan
Fanfiction"aramızdaki bu garip çekime isim koymak isteyen tek ben olamam, değil mi seo?" uyarı: BDSM! smut, küfür. yan karakterlerde polyamory (threesome) ilişkisi bulunur!! yan çiftler; jeonglix, 2minjin.