selam agalar 🩷🥺
hwangsslut yardımlar için teşekkürler aşk farem
SOOOOO, BU BOLUM FENASAL KIYAMET KOPCAK
yorum yapın lütfen, yorum sınırı koymak istemiyorum ama klavyeniz bi işlev görsün
böyle de dövcek gibi oldu ama napayım gına geldi 😐😐
***
chan, doktor odadan çıkar çıkmaz yerinden alaycı şekilde doğruldu, son hızda yanında duran sandalyeye tekme attı. sandalye büyük bir gürültüyle devrilirken odadaki herkes irkilmişti.
felix dolmuş gözleriyle elini ağzına kapadı. jeongin de yere çökmüş ve ellerini başını sıkıştırmak için kullanıyordu.
hepimiz şoktaydık, felix'in sevinç hıçkırıkları biz kendimize getirdi. yavaşça yataktan kalktı ve serumlu koluna dikkat ederek jeongin'e sarıldı.
jeongin ona karşılık bile vermedi, felix'i itip odadan hızlıca çıktı ve kapıyı çarptı. felix sol gözünden yere damlayan birkaç gözyaşıyla olduğu yerde kalakaldı.
"h-hamile miyim ben şimdi? jeongin'den bir parça taşıyorum içimde!"
"tadını çıkar canım." dedi chan yarım ağız sırıtarak. "birkaç güne kalmadan o piçi aldıracaksın."
duyduğum kelimelerle chan'ın suratına sağlam bir tokat yediğini gördüm. felix elleri titrerken chan'a bağırmaya başladı.
"def ol git odamdan." chan güldü ve iplemedi.
"kendini ne sanıyorsun? sen takıntılı bir pisliksin diye bir ilişkin bile olmuyor. benim mutluluğumu da bozamayacaksın."
"benim ilişkilerim beni ilgilendirir felix. kapa çeneni." felix gözyaşları arasında gülümsedi.
"öyle mi chan? sen öz abim bile değilsin. piç olan kim sence? benim karnımdaki masum bebeğim mi? yoksa yeni doğmuşken ailesi tarafından çöpün yanına bırakılan sen mi?"
chan'ın ellerinin titrediğini görmüştüm. ben bile duyduklarımı hazmedemedim, gözlerim karardı, onu düşünemiyordum.
felix'in arkasında duran duvara öyle bir yumruk attı ki, odanın sallandığını hissettim. ardına bile bakmadan kapıyı tekmeleyip dışarı çıktı.
arkasından esen rüzgar parfümünü burnuma doldururken felix kendini güçsüzce yere bıraktı ve bağırarak ağlamaya başladı.
ben de elimi ağzıma kapatıp dışarı çıktım koridorun sonundaki erkekler tuvaletinde bir kabine kilitledim kendimi. rahatlayana dek ağladım.
tam olarak kaç dakika geçti bilmiyorum ama hava kararmıştı. yüzümü peçeteyle kurulayıp aynanın karşısına geçtim ve şişmiş gözlerimi yıkadım.
kendime gelmeye çalışırken jeongin'i arıyordum bir yandan, açmıyordu telefonunu. sonra chan'ı aradım. tam yedi kez uzun uzun çaldı ama açmadı.
çaresizlik içinde tek başıma bahçede oturuyordum. felix'e sakinleştirici vermişlerdi ve uyuyordu. yüzü gözü tırmık içindeydi, ben odadan çıktıktan sonra hemşireler yetişene kadar kendine maalesef ki zarar vermişti.
kollarımı kendime sarıp bahçede etrafıma bakındım. o kadar tuhaftı ki her şey. chan'ın dedikleri bir nebze affedilebilirdi belki ama felix'in dedikleri... çok ağırdı.
olaylar ne ara bu hale gelmişti bilmiyorum. düğünün iptali, felix'İn rahatsızlanması ve hamile olduğunu öğrenmemiz. jeongin'in annemizi bana haber bile vermeden düğüne çağırması... birkaç gündür hazmedemediğim şeyler oluyordu.
en iyisi bir süre uzaklaşmak diye düşündüm. stajımı bitirmiştim. iki hafta sonra mezuniyetim vardı.
hiçbir şeyle ben ilgilenmek zorunda değildim. yorulmuştum. jeongin'in yükünden. ona hem annelik hem babalık yapmıştım yıllardır. o reşit biriydi ve sorumsuzca şeyler yapıyordu günlerdir. anlıyordum, kafası karışık olabilirdi ama benim de onun kadar beterdi.
bahçede olayları kendi kendime düşünüp tartarken gerçekten çok üşüdüğümü fark bile etmemiştim. omzumda bir el hissettiğimde şaşkınlıkla soluma döndüm, banka bir oğlan oturdu.
benden küçük olduğu belliydi. boyu biraz kısaydı. siyah saçları vardı, küçük burnunun üstü çillerle bezenmişti, siyah ojeli tırnaklarıyla oynadı utançla. ben onun doğrudan gözlerine baktım onun aksine.
"özür dilerim ama tanışıyor muyuz?" omzuma attığı siyah şala sarındım istemsizce.
kafasını kaldırdı ve bana baktı, siyaha yakın koyu gözleri parladı karanlıkta.
"üzgün görünüyordun, rahatsız ettiysem çok üzgünüm."
"sorun değil. ve şal için de teşekkür ederim." şimdiden mahcup olmuştum. bir süre önümüze baktık. dudaklarımı araladım zorla, "sen niçin buradasın?"
"arkadaşım için." dedi, usulca başını öne eğdiğinde sormamam gereken bir şey sorduğumu hissettim. geniş omuzlarını sıkıntıyla düşürdü.
"üzgünüm dostum."
"üzülme." dedi gülümseyerek. "en azından acı çekmeyecek. hem belki, orada mutludur." kafam karışmış halde onu süzdüm, devam etti.
"gittiği yerde yani."
"ne zaman oldu?.." belki anlatmak ister diye sormak istedim.
"şalımı omzuna koymadan üç dakika önce."
yutkunamadım. gözümün kenarıyla siyah şala baktım, püskülleri ona değiyordu rüzgar estikçe. omzuma bir ağırlık çöktü artık şalla birlikte.
başını usulca omzuma koydu, ben de rahat etsin diye biraz yayıldım yerimde ve boylarımızı eşitledim boynu ağrımasın diye.
bir yabancıyla, ilk kez geldiğim bir ülkede, sikik bir hastane bahçesinde acımızı paylaşıyorduk. ne hissetmem gerekiyordu bilmiyorum.
oğlan sessizce omzumda yatarken huzurlu nefes seslerini işitebiliyordum. bir süre öyle durduk, benim de gözüm kapanacakken bize doğru biri yaklaştı.
gözlerim çok ağrıyordu ama geleni seçebilmiştim, jeongin'di bu.
elleri ve gömleği kan içindeydi, ayrıca ağlamaktan harap olduğu belliydi.
"abi." dedi çaresizce. sesini kontrol edemiyor gibiydi. "c-chan hyung."
"chan hyung-"
jeongin'in sesi ambulansların sirenine karıştı.
***
agalar umarım olaylar töre dizisine dönmemiştir ya
offf çok cici bebe tadındaydı biraz kaos olsun dedim?????
nasıl gidiyo sizce acil öneri alim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fbuddy ★ changchan
Fanfiction"aramızdaki bu garip çekime isim koymak isteyen tek ben olamam, değil mi seo?" uyarı: BDSM! smut, küfür. yan karakterlerde polyamory (threesome) ilişkisi bulunur!! yan çiftler; jeonglix, 2minjin.