"Han Ji! Hazırlandın mı!?"
"Bekle Chan hyung!"
Kravatımı biraz gevşeterek salona ilerledim, Jay ve Jake'in düğünü vardı.
Önlem olarak yanımıza silah almıştık, Jay ve Jake izin vermişti. Telefondan konuşarak halletmiştik.
"Lanet olsun! Çok yakışıklısınız..."
"Ağla huncin."
Olmayan göz yaşlarını yalandan silerek trip atmış gibi davranarak evden çıkmıştı, Minho normalde Felix'e bakacaktı ama Hyunjin yalvarınca hemen -Hyunjini süründürmüş olabilir- kabul etti.
İki araba ile düğün salonuna gelmiştik, tanrım Minho ile bana nasip e- ne diyorum ben aq?
"Jisung hyung! Hey!"
Jeongin bana yavaşca -çenem kırıldı- tokat attığında kendime gelip;
"Ne var Jeong?"
"Jay ve Jake hyung seni sordu, daha çok çağırıyorlar."
Göz devirip onaylayarak damak ve diğer damadın yanına gittim.
"Ne var okulun eski zorbası ve okulun ineği?"
"Boşu Kes, yıllardır yoksunuz? Özledik."
"Ben hiç özlemedim Jake, niye çağırdınız aq? İşimiz gücümüz yok düğüne geldik."
"Siktir git o zaman puşt."
Jay'ın ettiği küfür ile şaşkınca ona döndüm.
"Jake seni kendine benzetmiş herhalde?"
"Bebeğim işte, bana çekmiş."
"Iyyy iğrenç!"
"Neyse jis, Felix nerede? Özledim onu~"
"Jay. Aegyo yapma babanı sikmim."
"Sus, gay olduğunu belli etme sevgilime."
Jake'ye göz devirip bir kaç laf soktuktan sonra bizimkilerin yanına gidip masaya oturdum, sandalye değil. Masa.
"Jisung masa kırılacak."
"Ben en azından zayıfım Chang, sen otursan kasların yüzünden masa paramparça olurdu."
"Bu bir hakaret miydi yoksa iltifat mıydı?"
"Her ikiside."
İnsanlar eğlenirken onları izliyorduk, koskoca mafya ve suikastçılar düğüne gelmiş milleti izliyordu.
"Hyung..."
"Ne var Jeongin?"
"Beomgyu ve Taehyun hyung orda..."
"Hani nerde!?"
Minho eliyle ağzımı kapatıp sus işareti yapmıştı, göz devirerek elini itmiş ardından cebimden çakı çıkararak döndürüp zaman geçirmeye çalışıyordum.
---
Düğün bittiğinde biz dışında herkes gitmişti, düğün salonunda salak gibi Chanın gelmesini bekliyorduk.
"Bu adam nerede kaldı!? Tamı tamına 38 dakika 53 saniye onu bekliyoruz!"
Seungmin mızmızlandığında bir kaç ses gelince etrafa baktım, yürüme sesleri çok yakındı.
"Ya şu salak Jake geliyor yada Chan geliyor. iki seçenek var."
Changbinin dediği şeye gülecekken duyduğum ses ile duraksamıştım.
"Tahminin hem doğru hemde yanlış, Chan ile geldik bakın."
Arka tarafa döndüğümde chanın başına silah dayamış olan Beomgyu görmeyi tahmin etmiyordum.
"Seni sikik! Rahat bırak onu!"
"Ah, Jisung~ küfür sana hiç yakışmıyor..."
"Orospu çocuğu! Bırak onu!"
"Sakin ol avukat, mesleğinden olmak istemezsin."
Beomgyu, Seungmini susturunca sinirle ayağa kalkıp ona doğru ilerledim. Chanı itekleyip yere düşmesini sağlamış daha sonrasında ona silah doğrultmuştu.
"Yaklaşırsan ne olacağını biliyorun Han Peter."
"Sahte ismim olsa bile senin ağzından duymak istemiyorum, iğrençsin! Daha ne istiyorsun bizden?"
"Minho ve senin ölmeni. Yada ikinizden birisinin ölmesini."
"O zaman Chanı rahat bırak!"
"I-ıı~ olmaz... Chanı yem olarak kullanıyorum. Aklımdan geçen şeyleri tahmin bile edemeyeceksiniz."
Sinirle cebimdeki silahı çıkaracağım sırada havaya sıkmıştı, o sırada durup derin bir nefes aldım.
"Chanı bırak beni al, sırf bir ilişki için onun hayatını değil benimkini karart. Hem sana karışmıyoruz bile! Sen bize karışmadıkça asla sana karışma gibi bir plan kurmadım beomgyu!"
Gülmüştü, manyak.
"Taehyun sizden korkuyor, ölmeniz için yeterli sebep."
"Onun korkusunu siktirtme bana! Sana zarar verdiğim falan yok! Siktir git hayatımızdan!"
Tekrar gülmüştü, tam silahımı çıkarıp onu vuracaktımki gelen patlama sesi ile gözlerimi kapattım.
Tanrım yapmamış olsun lütfen...
"Diğer dünyada görüşürüz Chan."
Beomgyunun gittiğini adım sesleri ile anladığımda gelen koşma sesleri ile gözümü açıp Chana döndüm.
Vurulmuştu.
Minho onun nabzını kontrol ettiğinde duraksamış ardından hepimize teker teker bakmıştı.
Bakışları benim üzerimde sabit kalınca nefesimi tutup gelen cevabı bekledim.
"Öldü."
Öldü.
Aklımda yankılanan tek kelime.
Chan sadece bana değil hepimize baba gibi davranmış bize doğru yolu göstermişti. Şimdi kim bize doğru yolu gösterecekti?
Seungminin çığlıkları.
Changbinin sessiz ağlayışı.
Jeonginin Hyunjin'i titreyen elleri araması.
Minhonun yavaşca ayağa kalkması.
Ben sadece öylece durmuş karşımdaki ölü bedeni izliyordum, hiç bir şekilde tepki veremiyordum.
Kısa bir süre sonra Hyunjin düğün salonunun kapısını kırarak içeri girdiğinde bizi böyle görünce ilk Chana değil bana doğru koşmuştu.
Yanıma gelerek yavaşca bana tokat atıyordu.
"Jisung!?"
Adımı bağırırken sadece ölü olan bedene bakıyordum. Yalandı değil mi?
Minho yalan söylüyordu.
Yüzüme yediğim yumruk ile kendime gelmiş daha sonrasında Hyunjin'in kolumdan tutup beni kaldırması ile ona dönmüştüm.
"Yalan söylüyor değil mi Minho? Bence yalan..."
"Jisung... Polisler geliyor buradan gitmemiz gerek ve... Minho yalan söylemiyor."
"Nasıl söylemiyor ya!? Yalan söylüyor inanmıyorum!"
Diye bağırırken zorla beni arka kapıdan çıkarıp arabaya bindirmişti.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All İn |Minsung
FanfictionLee Minho, Suikastçı Han Jisung'u kaçırarak onunla anlaşma yapacağını sanar ve öylede yapar. Fakat Jisung onu kandırır ve bir kaç görüntü ile görüntüleri polise teslim ederek Lee Minho'dan şikayetçi olur. Lee Minho kolayca olaydan sıyrılmış ardından...