Elimdeki telefonu ceketimin cebine koyup Jeongine döndüm.
"Ne var yine?"
"Neden buradasın? Minho hyung izin vermez diye düşünmüştüm."
"Ama izin verdi Jeongin, bu seni ilgilendirmez. Beni yanlız bırakır mısın? Cidden kafamı dinlemek istiyorum."
"Peki hyung, sen nasıl istersen. Bende telefonumu almaya gelmiştim ama yok gibi?"
"Hmhm yok, bende görmedim zaten görsem söylerdim."
Beni onaylayıp evden çıkmıştı, evde kimsenin olmadığını anladığım gibi Minhonun odasına gitmiştim.
Evi nerden biliyorum diye soracak olursanız, ilk kez Minho tarafından kaçırılmadım.
Minhonun odasına sessizce girip herhangi bir kesici alet veya silah varmı diye bakıyordumki şansıma çalışma masasının üzerinde çakı olduğunu gördüm.
Çakıyı hızla elime alarak kontrol ettim, önlem olarak bıçak kısmını açıp cebime koydum.
Biraz bekleyip korumaların nöbet değiştirme saatinin gelmesini bekledim, nöbet değiştirme saati 2 saat sonraydı ve ben şuankini kaçırmıştım.
Aslında onları öldürebilirdim ama çok fazlalardı, ayrıca elimdeki bir çakı ile hepsiyle baş edemezdim.
---
Nöbet değiştirme saati gelince dışarı bir göz gezdirip hızla evden çıktım. Kapı kilitli değildi diye içimden geçireceğim zaman lanet ettim. Çıkmaz olsaydım...
"Hey kaçıyor!"
Adamlardan birisi beni işaret edip koşmaya başladığında diğerleride koşmaya başlamıştı.
Bende hızla koşmaya başlamıştım, buradan kaçmam imkansız gibiydi.
"Patron o kaçıyor."
Duyduğum ses ile Minhoya haber ettiklerini anladım ve bende şansımı denemeye çalıştım.
Cebimdeki telefonu çıkararak Chanı aradım, nefes nefeseydim ve telefon açılınca nefessiz bir şekilde konuşmaya başladım.
"Chan... Ormanlığa gireceğim birazdan ve peşimdeler... Yardıma gelmeniz gerekiyor, birazdan Minho burda olacak..."
"Tamam aramayı kapatma sakın, sinyalini bulmaya çalışıyoruz."
Onu onaylayıp telefonu cebime koydum, hâlâ arkamdan geliyorlardı.
Hayır yani ne var ki bende? Sanki beni bulunca maaşları zamlanıyor aq.
"Han Jisung! Olduğun yerde kal!"
Minhonun sesini duymam ile sendeleyerek durdum.
"Bırak artık peşimi Lee! Alt tarafı ihbar ettim, zaten olayı çözmüşsün daha ne istiyorsun!?"
Güldüğünde ise adamları hızla yanıma gelip koluma girerek beni tutmuştu.
"Siktiğimin çocuğu..."
---
"Sana demedim mi!? 'kaçarsan yapmadığım şeyleri yaparım.' diye!?"
"Sence sikimde mi Minho!? Rahat bırak artık beni! Tamam, ihbar ettim. Kabulde ediyorum ve etmiştimde, o kıçını kurtarabilmişsin zaten! Daha ne istiyorsun adam!?"
Biraz durup konuştu.
"Beni birkere dinlemeni istiyorum, sana zaman veriyorum bana burda alış diye güven diye ama sen onu yapmadan kaçıyorsun."
"Sana sadece bir kere güvendim ikinci kez güvenmem Minho! Belki güvendim diyelim... Belki yıllar sonra tekrar aynı şeyi yapacaksın?"
"Bana güvenmediğin için böyle düşünüyorsun, belki güvenseniz ve dinleseniz herşey değişecekti."
"Değişmeyecekti ulan! Herşey eskisi gibi olmayacaktı! Hyunjin senden korkacaktı veya saldıracaktı. Chan umursamamaya çalışacak küçük bir hata yaptığında sana patlayacaktı, peki ya ben!? Ben sana nasıl eski gözle bakacaktım!? Jeongin'e ne anlattın bilmiyorum ama onun aklını yeterince çelmişsin, siktir git Minho. Düş yakamdan! Biz belki seni dinleseydik aynı şekilde olmayacaktık, senden korkacaktık. Her zaman tetikte olacaktık, belki bir görevdeyken bir anda bize silah çekeceksin diye şüphelencektik? Bunlar olacaktı! Zaten bizi terk eden sen değil miydin?"
"Bak sizi anlıyorum ama yemin ederim ki anlatacaktım, dinlemediniz. Ondan sonra kanıtlar kayboldu, hâlâ bulunması için uğraşıyorum. Size zarar vermemeye çalışıyorum ama zorluyorsunuz!"
Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım, ya bu geberip gidecekti yada ben.
"Gerçekten anlaşma yaptıktan sonra bana güvenip dinlersiniz sanmıştım..."
Tam ona atılacakken uzaktan izleyen Jeongin yanıma gelip beni engellemiş daha sonra Felixin yanına geçmişti.
"Jisung sakinleş."
Changbin ile Seungmin yanıma gelmişti, Seungminin elime tutuşturduğu suyu zorla içmiştim.
"Bir daha gözüme gözükme Lee Minho, biraz hatrım varsa beni serbest bırak."
"Beni dinlemeden hiçbir yere gitmiyorsun!"
"Seni dinlemeyeceğim!"
Kavgamız sözlü kavgayken fiziksel kavgaya dönüşecek gibiydi.
"Size zarar vermek isteyen babamı öldürdüm lan ben! Babamı öldürdüm! Sırf sana ve diğerlerine zarar gelmesin diye!"
"Sus! En büyük darbeyi sen bize vurdun! Şimdide gelmiş karşımda yüzsüz gibi konuşuyorsun!"
"Lan neyi anlamıyors-"
"Minho yeter."
Changbin minhoyu susturunca bende susma gereği duymuştum.
"Felix susmasana! Birşey de! 'Babam beni bodruma kilitledi, abimi beni öldürmekle tehdit ettiler' desene!"
Felix susup sadece bizi izliyordu, bu da Minhonun yalan söylediğini gösterirdi.
En azından ortam biraz sakinleşmişti, burdan siktir olup gitmek istiyordum.
Jeongin yanıma gelince göz ucuyla ona baktım.
"Hyung iyimisin?"
Bana sarılınca göz devirmiştim, elini arka cebime koyduğunda bir anda taciz etmeye çalışıyor sansamda cebime soğuk birşey bırakmıştı.
Elimden zorla aldıkları çakıydı, hissedebiliyordum.
Sessizce kulağıma fısıldadı.
"Chan ve Hyunjin geldiğinde kendini koruman için yardımcı olur."
Ondan ayrılıp gözlerimi kırparak onu onayladım, binevi anlaşma şeklimizdi.
Minho ve arkadaşları mutfağa gittiğinde bende Jeonginin telefonunu Jeongine vermiş ve kulağına fısıldamıştım.
"Her ne yapıyorsan yap, Felixi yukarı çıkart. Chan ve Hyunjin gelene kadar kaçmayı deneyeceğim."
Beni onaylayarak Felixin yanına gitti.
"Felixshi, odana gidelim mi? Seninle özel bir konu konuşmam gerek."
Felix onu başıyla onaylayıp konuştu.
"Peki ne konuşacaksan konuş Jeongin, ama hızlı ol."
Jeongin onun koluna girerek odasına götürmeye başladı.
Gittiklerinde ise hızla dış kapıya doğru yöneldim, tam açacağım sırada o tanıdık sesi duydum.
"Durmak bilmez misin sen!?"
Sırıtarak Minho'ya dönmüş ve cevap vermiştim.
" 'Durmak' hakkında herhangi bir şey bulunamadı."
"Ne?"
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All İn |Minsung
FanfictionLee Minho, Suikastçı Han Jisung'u kaçırarak onunla anlaşma yapacağını sanar ve öylede yapar. Fakat Jisung onu kandırır ve bir kaç görüntü ile görüntüleri polise teslim ederek Lee Minho'dan şikayetçi olur. Lee Minho kolayca olaydan sıyrılmış ardından...