IX. Bölüm

20 10 4
                                    

Hangi akla hizmet kemanımı ve hırkamı orada unutmuştum!

Koridora çıktığımda arkamdan gelen ses ile irkildim.

"Arkadan kaos bırakmayı bu kadar sevdiğini bilmiyordum"

Arkamı döndüm. Mavi saçlarını alnından çekerek yanıma geldi.

"Sanırım bende bilmiyordum. Şimdi sende arkadaşlarının yanına dön çünkü hazırlanmanız gereken önemli bir konser var"

"Ve sende buna dahil olacaksın"

"Emin değilim. Sence de istenmediğim açık ve net değil mi?"

"Pia sen böyle bir kız değilsin bunu herkes biliyor bu yüzden çık ve herkese yeteneğini göster. Bu konser sonucu eğer iyi bir performans sergileyerek geleceğimiz bir ışık kadar aydınlık olacak"

Bana takma bir isimle hitap etmişti.

"Başka seçeneğim var mı?"

Başını iki yana salladı. Gözlerimi ondan kaçırarak
"Yok galiba. İyi bari geleyim."

"Ama bir daha kaçmak yok"

"Hm şartlar varsa bende koyuyorum o yerden bitme arkadaşlarına söyle bir daha kartları açık oynasınlar"

Elini başına koyarak selam verdi. "Şimdi de sen git ve çalış kemanımı sonra getirirsin"dedim ve cevap vermesini beklemeden arkamı dönerek yürümeye başladım. Saat epey geç olmuştu.

Koridordan gelen bir diğer ses ile irkildim. Tiz bir çığlıktı. Normalde böyle olaylarda cinler gelir ana karakteri bulur, hayatını ona ve çevresine zehir ederdi.

Sanırım bu korkuluğu çığlığın ana karakteri veya çevresinde dolaşanlarından biri değildim. Bu yüzden sesin geldiği yere doğru yürüdüm.

Küçük bir aralık bırakılmış kapıyı elimle ittim. Nasıl buraya gelmeyi ihmal etmiştim. Burası iki katlı bir kütüphaneydi. Gelen kişi gerçekten de nereye gelmesi gerektiğini iyi biliyordu.

Yerde gördüğüm kıza baktım kızda acı içinde bana bakmıştı zaten. Elinde ki mumun eriyen kısmı halıya dökülmüştü. Kıza hızlıca bir bakış attım. Eteğinin altında ki çorabında kanayan bir yarası vardı.

Yanına eğilerek ona doğru yaklaştım. Çorabının yırtılan kısmını yaradan uzaklaştırarak acımasını engelledim. Daha sonrasında kollarını omuzuma dolayarak sağlam olmasa da yürümesine yardım ettim. Tam konuşacaktı ki elimi dudaklarıma götürerek susması gerektiğini anlattım. Böylece kütüphaneden çıkmış olduk.

Revir sağ kanatta kalıyordu bizde şuan orta kanattaydık bu yüzden pek yürümeye gerek yoktu. Kısacık yolu hızlı bir şekilde yürüdük. Bu kısacık yol boyunca kıza bazı sorular sormayı unutmamıştım.

"Adın ne?"

"Celicia, ya senin?"

"Opia"

"Kemanist olan Opia mı?"

"Evet ve sen bu yarayı nasıl yaptın?"

"Gölün kenarlarında ki taşlara çarptım pek bir oyunu yok."

"Ve geldik."

Geçmesi için iki kanatlı kapıyı açık tuttum. Hemşire bizi görünce ayağa kalkarak yanımıza gelmişti. "Pek önemli bir şey değil. Sadece düştüm ve Opia sana teşekkür ederim artık git yoksa başın derse girebilir" dedi Celecia. Zaten daha fazla kalmayacaktım. O da gerek olmadığını söylediği zaman bir yabancı için yapabileceğim maksimum şeyi yapmıştım.

Yorgunluktan ağrıyan bedenimi ağır ağır yatakhaneye taşıdım. Odamızın kapısını anahtar ile açarak kapıyı araladım. Doğruca kendi odama geçtim. Güzel bir duşun zararı dokunmazdı. Pijamalarımı almak için tekrar gardrobuma döndüm. Yatağımın üstünde duran keman kutusuna baktım. Anlaşılan Darwin işini iyi bir şekilde yalıyordu. Notalarımı ve çantamı kontrol etmek için içini açıp yatağın üstüne döktüm.

İyiye işaret olan bir diğer şey ise tüm eşyalarımın burada olmasıydı. Çantamın içinden düşen küçük not parçacığı ile donakaldım. Alışılmışın dışında ki bir yazı stili ile yazılmıştı.
"Hep parla Siyah Kuğu". Ne anlama geliyordu. Siyah kuğu? Kuğu gölü balesinde ki siyah ve beyaz kuğu rolleri olabilirdi. Büyük ihtimalle performans günü beni izlemeye gelenlerden biriydi.

Kağıdı müzik kurumun altında bulunan ahşap çekmecesine koyarak duşa girdim. Dakikalarca soğuk suyun altında kalmak iyi gelmişti. Saat ilerlediği için benimde uykum gelmişti. Ama hiç uyumaya niyetim yoktu. Bu yüzden saçımı kurutarak oturma salonuna geçtim. Soğuk su sayesinde burnum açılmış ve dışarıda ki temiz havayı daha net bir şekilde soluyabiliyordum. Ayağa kalktım ve camı açtım. Güneşin doğmasına bir kaç saat kalmıştı.

Gece yarısından sonra bir kaç saatkadar onlar ile çalıştığımız düşünülünce gerçekten de zaman hızla geçmişti. Karnım da olduğunca acıkmıştı. Tekrar ayağa kalkarak dolaplarda atıştırmalık bir şeyler aramaya koyuldum. Elime ilk geçen kırmızı elmadan bir diş ısırarak kulaklığımı taktım ve kuğu gölünü açtım.

Dinlerken aklımda dünkü not vardı. Besteyi sürekli başa sararak dinliyordum. Acaba içinden başka bir anlam çıkartabilecek miyim diye. Böylece de bir kaç saat geçmiş oldu. Duvarı izlemekten bihal olan gözlerimi dinlendirmek için başımı ve gözlerimi aşağı yukarı hareket ettirmeye başlamıştım. Güneş ufuktan ışınlarını saçmaya başlaması ile dışarı çıkmanın uygun görülmediği saatlerin bittiğini fark etmiştim.

Hafta sonu olmasının getirdiği avantajlardan biride tüm gün okulda serbestçe dolaşabilmekti. Dışarı çıkma imkanımız olsa bile okulda kalmak benim için iyi bir tercihti. Yaklaşık bir bu buçuk aydır okuldaydık. Bu olanların hiçbiri ardı ardına olmamıştı. Okulda zaman sudan daha hızlı akıyordu.

Ayağa kalkarak odama ilerledim. Ve üstümü değiştirmek için dolabı açtım. Vişne çürüğü pantolonumu ve beyaz tişörtümü alarak hızlıca giydim ve bağcıklarımı bağladım. Saçımı okul günlerinden bağımsız sıkı bir at kuyruğu yaparak tek bir telin bile dışarı çıkmamasını sağladım. Gözlüğümü tişörtüme silerek parmak izlerinin gitmesi için biraz uğraştıktan sonra arka cebime telefonumu ve yurt kartını atarak kapıyı arkamdan çektim.

Darwin hala uyuyordum onu rahatsız etmeye anlam yoktu. Kapıyı yavaşça kapatarak dışarı çıktım. Adeta sıçrayarak ilerliyordum. Keyifli bir gündü. Her ne kadar sonbahar ayında olsak bile kendimi bahar ayından bir parça gibi hissediyordum.

Sabaha karşı yediğim elma ile doymadığım için yemekhaneye indim . Tezgahlar yeni kurulmuş ve bir kaç kişi dışında yemek yiyen yoktu. Tablotlarda ki kahvaltımı alarak boş bir yere geçtim ve yemeğimi yemeye başladım. Karşımda ki sandalyelerin birinin çekilmesi ile yemek yemeye ara vererek başımı kaldırdım.
"Beyaz kuğu?"

Kuğu GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin