III. Bölüm

75 26 80
                                    

Nasıl olmuştu ben bile zor inanıyorum ama ses gelen yerde kimsecikler yoktu. Bende daha fazla uzatmadan kemanımı topladım. Bugün için bu kadarı fazlasıyla yeterdi. Belki Darwin'de odadan çıkmış olurdu. Parmaklarımı çıtlatarak. Kemanımı sırtıma taktım ve kulaklığımın bir eşini kulağıma takarak " House of Memories" dinlemeye başladım. Müziği damarlarımda hissederek çalıların arasından çıktım ve okul binasından içeri girdim.

Saati kontrol ettim. Yemek saati için geç sayılmazdı. Ama kemanımı yukarıya bırakacak kadar vaktim vardı. Merdivenleri ağır ağır tırmandım. Odaya girdiğimde Darwin'in çoktan çıktığını görünce derin bir nefes aldım. Bu yokluğu fırsat bilip eşyalarımı bavuldan çıkardım ve yeni yerlerine dizmeye başladım. Okul yurdu artık evimdi. Yuva olmasada yağmur yağmasa da, sıcak hissedeceğim ve ıslanmayacağım bir evim olmuştu.

Eşyalarımı yerleştirmem bittiğinde yorgunluktan ağarayan kaslarımı geriye attım ve esnemeye çalıştım. Ettiğim her hareket bir kemiğimin diğeri ile sürtüşerek kıtlamasına sebep oluyordu. Daha fazla limitimi zorlamadan üstümdekileri değiştirdim. Yarın ders alıştırma süreci başlıyordu. Son gün gelmeyi bilerek ve isteyerek kendim tercih etmiştim. Son ana kadar her şeyi değerlendirmek istemiştim. Gelen okul postalarını reddetmek için şimdiye kadar başlamıştım.

Şimdi geriye tek kalan şey uyumaktı. Ağlamadan, konuşmadan, gülmeden ve keman çalmadan birkaç saat geçirmeden farkı yoktu. Zorlanmadan gözlerimi kapattım. Yarını gözlerimin önünde canlandırarak uykuya daldım.

Sabah kargaların cırtlak sesleri ile uyanmak bana göre değildi. Kurduğum alarm sesi her zaman tercihim olmuştu. Bilinçli olarak yaptığım şeyler beni her zaman mutlu etmişti. Bilinçsiz olursam hazırlıksız yakalanacağımı biliyordum çünkü.

Oda arkadaşımın giderken açık unuttuğu kapısının kapalı olmasını görmem ile lavaboya rahatça girdim. Elimi yüzümü yıkarak kendime gelmeye çalıştım. Dün ütülediğim üniformamı giyerek saçlarımı şakaklarımdan gererek en arkada orta bir yerlerde birleştirdim.

    Çantamı topladım ve kemanımı sırtıma alarak kapıyı yavaşça çektim. Birkaç gündür onları görmüyordum. Görmememin daha iyi olduğunu kendime savunarak içimde ki sese kızdım.

Kahvaltıiçin yemekhanede sıraya girdiğimde kulağımda çalan şarkının notalarınıkulaklarımdan içeri girdikten sonra damarlarımda dolaşan kanımda bilehissedebiliyordum. Tabldotumun içini doldur doldurmaz boş bulduğum bir yereoturarak notaları tekrar ederken yemeğimi yedim. Pek bir şey almamış olmam iştahımınkapalı olduğunu göstermiyordu. Boğazımdan geçen sıcak kahve ile yediklerimbitmişti. Yemekhanede ki işimin bitmesi ile hızla iki kapılı soğuk alandançıktım. Dersliklerin olduğu koridorda elime tutuşturulan ders programı ile sıradaki dersimin olduğu sınıfı aramaya koyuldum.

Arkamdan adımın seslenmesi ile başımı o yöne çevirdim. Gelen siyah formaların içinde kendini oldukça belli eden mavi saçlarıyla Darwin'di. "Opia! Dur bekle.". Sakince söylediği cümlelerin ardından arkamı dönerek arkamı döndüm ve onu dinlemek için gözlerinin içine baktım.

"Aslında bunu sana akşam soracaktım ama ha akşam ha sabah ne fark eder. Grubumuzda ki kemanist ortadan kaybolmuş ve şu an tanıdığım tek kemanist sensin. Bu yıl sonuna kadar vaktimiz var ve kaybedecek tek bir günümüz bile yok bu yüzden bizim kemanistimiz olur musun?" dedi tek nefeste. Ne demem gerektiğini bilemiyordum. Nasıl bir gruptu? Şimdiden neyin grubu olabilirdi?

Kendime sorduğum soruların arasında kaybolmadan önce mantığım sınırında değerlendirdim. Sanırım biraz sosyalleşmeliydim. Bu düşüncenin izinde giderek "Olur ama-"dedim. Sözümü keserek, "Harika o halde akşam konuşuruz!" dedi ve koşarak yanımdan ayrıldı. Çalan zil ile ona kızamadım bile. Ah akılsız Opia! Ah mantıksız Opia! Ah ikisine de sahip olan ama kullanamayan Opia!

Bunları rafa kaldırdım. Daha doğrusu çalan zil ile beraber rafa kaldırarak gözlerimi açtım. Sınıfa doğru ilerledim. Tanıdığım kimsenin olmaması gayet güzel bir şeydi. Çantamı sıranın üstüne koyarak kemanımı oturduğum sandalyenin yanına çıkardım. Birkaç dakika sonra solfej dersimize girecek olan Bayan Amada gelmişti. Kendini kısa bir şekilde tanıtmıştı. Yani sınıfa ilk kez, bana ikinci kez tanıtmıştı. Aslında sadece biyografisini okumuştum ilk kez bende onun ağzından otobiyografisini dinliyordum.

Saçından tek telin bile havaya dikilmesine izin vermeyecek bir kadına benziyordu. Onun dersinin eğlenceli geçmeyeceği şimdiden belliydi ve bu benim oldukça işime gelirdi.  

Kadın havada ki tozun bile uçmasına izin vermeyen düzenli bir sesle "Öncelikle semboller ile ilgili bir sınav yapacağım, daha sonrasında sizi gruplandıracağım" dedi.

Sembollerin o kadar zor olmaması gerekirdi. Mi notasına E dediğimiz gibi veya arseyi çekerken V harfi ile gösterdiğimiz gibiydi. İlk günden bizi zorlamak istemeyecekler ki sesimizi deneyerek başlamamışlardı.

Önüme gelen kağıda ismimi ve soy adımı yazdım. Bayan Amada'nın "Sınava başlayabilirsiniz" demesi ile şıkları bulunmayan sınavda kolayca kalem sallayarak cevapları verdim. Tek bitiren ben değildim. Yaklaşık on dakika sonra çoğu kalem masanın ahşap zeminine bırakılmıştı.

Bayan Amada seslere karşılık "Bitirenler çıkabilir sonuçlara ofisimin önünde ki panodan ulaşabilirsiniz" diye duyurunca eşyalarımı toplayarak enstrüman dersine girmek için dışarı çıktım.

Dışarıya açık koridor sayesinde sütunların arasından giren havayla temiz ve derin nefesler alabiliyordum. Kemanıma daha sıkı sarılarak çalan zil sesini görmezden geldim ve üç kişinin oluşturduğu müzik sınıfına girdim. Gruplar toplamda üç kişiden oluşuyordu. Enstrüman dersleri de ikiye ayrılıyordu. Hem bir orkestra gibi çalışmak için hemde meslektaşlarımızdan hatalarımızı çıkartmak için aynı familyadan gelenlerle.

Bu derste sadece kemanlar vardı. İçeri girdiğimde sarışın bir kız telefonuna gömülmüş bir şekilde fotoğrafını çekmeye çalışıyordu. Kapıyı geri örtmemle yerinden sıçrayarak bana baktı. Nazikçe "Utanmana gerek yok hem kendini çekmen zor olur bana verirsen ben çekebilirim" dedim. Kız gözlerini bana çevirerek"Gerçekten mi?" diye hevesle sordu.

Bende onu başımla onaylayıp elimi uzattım. Kemanımı sandalyelerden birine koyup elimde duran telefondan açıyı ayarladım. Çektiğim fotoğraflardan emin olduktan sonra kapının açılması ve yeni birinin gelmesi ile gözlerini o yöne çevirdim. Gelen üçüncü ve son öğrenciydi. Selam verdikten sonra aramızda bir yere oturdu. Ondan bir kaç dakika sonra gelen öğretmen ile ayağa kalktık ve iyi dersler dilemesini bekledik.

Kuğu GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin