XXII. Bölüm

6 0 0
                                    

Günler çabuk geçmişti. Belki arada kaynayan zaman olmuştu ama ben merdivenden düşüp bileğimi burkalı tam tamına bir buçuk hafta geçmişti. Bu süreç boyunca Amor yanıma gelip küçük bir orgdan bana eşlik etmiş, Akira hep yanımda olmuş ve Darwin'de beni yürüklendirmişti. Şaşılır bir halde olan Castor ise beni yüreklenmişti.

Onunda bu iri cüssesinin ardında yatan bir kalbi olduğunu ve bu kalbinde Akira'da olduğumu biliyordum.

İşte yeni bir konser günü gelip çatmıştı. Artık birbirimize daha fazla uyum sağlayabiliyorduk. Öğrenciler arasında parmakla gösterilen yıldız müzisyenler olmuştuk.

Ayakta kendi başıma durabileceğim bir kademeye gelsem bile dizlerim olur olmadık bir şekilde titriyordu. Neden böyle oluyordu? Beni izleyen bir ailem yoktu. Yoksa var mıydı? Onlar artık benim ailem mi olmuşlardı.

Bunun benim için hiçbir anlam ifade etmemesi eskidendi. Artık gerçekten onlar dostlarım olmuştu.

Akira içeriden bağırdı "Opia o saçlar ile keman çalmayı düşünmüyorsun değil mi?".

Saçlarım yine o gün ki gibi açıktı. O gün ki gibi üstümde aynı elbise vardı. Ama o günden farklı olan şey ona karşı hissettiğim duygulardı.

Saçlarıma dokunmadan topuklarımın üstünde dönerek kendimi Akira'ya göstermiştim.

Akira... Onu her gördüğümde aklıma ablalık gelirdi. Darwin veya Castor bir seçmeyi kaybettiğinde hep onları avuturdu. Hepsine annelik yapardı. Özellikle Amor'a.

Bugünde sırtımdan destek vererek peşimde yürüyordu. Alkışların sustuğu salona girdik. Üçüncü sıradaydık. Ortada ki kuyruklu piyona bugün biraz daha siyahtı biraz daha parlaktı. Tavanda ki ışıklar biraz daha göz alıcıydı.

Amor'u gördüm ve ona sıcak bir şekilde gülümsedim. Ona karşı ne hissedebilirim veya ne hissedeceğim diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Amor. Benim için dört harften fazlasıydı. Adının anlamını burada defalarca geçirmiştim. Amor... Anlamı, aşk. Ben onun neyiydim bilemiyorum ama o benim biricik Amor'umdu. Bu da benimle mezara kadar gelecek sırrımdı.

Kemanımın arşesi titreyen parmaklarımdan aşağı düşmüştü. "Ben alırım" dedi ve sakince eğildi. Adımız okundu. O gün ki gibi buluştuk ama o gün ki gibi çıkmadık.

Bana baktı. Benden güç almaya ihtiyacı varmış gibiydi. Gözlerini gözlerime değdirdi. Boğulabileceğim tek okyanus olan gözlerinde.

"Başaracağız Opia Allen" diye fısıldadığını gözüme kestirdim.

"Başaracağız Amor Foster" diye devam ettirdim onu.

Sadece dudak hareketlerimiz ile aramızda geçen konuşmanın eşi benzeri yoktu.

Başlamamız için eğitim görevlileri gözlerini kırpınca beraber başladık.

Yavaş bir ritim hakimdi. Bu bizim için güzel bir başlangıçtı. İçimden kendime vaatlerde bulunuyordum. Her şeyin güzel olacağına dair. Kuğu Gölü performansımızın üstüne gayet iyi bir şekilde ilerliyorduk.

Ruhum sakin kalmamı fısıldayan sözcükler ile dolmuştu. Sakin ol Opia bu sadece bir sınav dünyanın sonu değil, dedim en sonunda.

Çalmaya devam ettik. Düşünceler kafamı kemiriyordu. Hayır Opia. Sen ona aşık olamazsın. Ona aşık olsan bile aklını ondan uzakta tutmalısın. Aşk insanı aptallaştırır Opia.

İkinci bölüme girdik. Sesler daha bir canlı gelmeye başladı. Tuşlara ikişerli üçerli basarken bense kemanımdan notaları kaydırıyordum. Ses bir koyulaşıyor bir açılıyordu. Müziğin hayatımıza benzeyen bir yanı da buydu.

Parmaklarım notaların arasında kayarken sesler kulaklarımıza bile ulaşamıyordu. Gözlerimi kapattım ve gelecek üçüncü kısım için ruhumu temizledim.

Üçüncü kısım parçanın en can alıcı kısmıydı. Burayı güzel çalarsak kayda değer bir not alacağımız şüphesizdi.

Üçüncü kısma girdik. Beklediğimden daha sert çalıyordu. Onu biraz zorlasam fena olmazdı. Süsleme teknikleri kullanarak işini zorlaştırdım. Sürekli tekrarladığı yörüngenin dışına çıkmak ilk başta ona zor gelse de sonrasında alışmıştı.

İkimizde sahnede tam anlamıyla iki yıldız gibi parlıyorduk. Ama eşlikçim kim olursa olsun benim amacım olan kelime "parlıyorduk" değildi. "Parlıyordum" du.

Az kalmıştı. Dayanabilirdim. Başa döndük. Notalara neden bu kadar sert basıyordu? Kemanda olduğumu unutuyordu. Bu işin kötü tarafıydı. İyi yanı ise benim kemanda olduğumu unutmasıydı. Yenilmeyeceğim tek şey kemandı.

Sonunda ikilemelere geçtik. Mi telinin notalarından bileğimi bir ileri bir geri yapmaktan yorulmuştum. Onun notalara sert basışı ve benim yayımı sol teli ile mi teli arasında gezdirmem benzerdi. İnce tellere geçerek onu şaşırtmak istiyordum.

Bir kemanda ince ve kırılgan sesin sınırı yoktu. Her ne kadar bu ses kulak tırmalayıcı olsa bile.

Konserler ve alıştırmalar sonrasında bunu güzel bir şekilde sindirip öğrenmiştim.

Başa döndük. Bu sefer ikimizde zorluğu zirveye çıkarmanın gururu ile gülümsüyorduk. Sonunda yumuşak melodiye geçtik ama uzun sürmedi. Bu sefer daha hareketli bir melodinin içinde kaybolduk. İnce seslerden kalın tonlara atlamak bazen öylesine zor oluyordu ki kemanımın elimden düşeceğinden korkuyordum.

Parçanın bitmesine tahmini üç dakika vardı. Son vuruşlarımızı dokundurduk. Bundan sonrasının pek önemi yoktu ama yine de son ana kadar sabretmek ve gösterimi yapmak için enerjimi saklamıştım.

Amor nokta vuruşuyla son notalara dokunurken ikimizde kendimizden geçmiştik. En sonunda parmaklarını baştan alıp klavyede kaydırdı ve son atağı yaptı. Bitiyordu. Az kalmıştı. Aynı notayı iki kez tekrarladı ve gururla klavyeye eğdiği başını kaldırdı.

Kuğu GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin