VII. Bölüm

23 9 1
                                    

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak uyandım. Pencereden dolan güneş kalın perdelerin arasında adeta eziliyordu. Yataktan aşağı inerek perdeleri araladım. Hafif sonbahar melteminin odaya dolmasıyla beraber terliklerimi giyerek elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Darwin odadan çıkmıştı. Bu çok güzel bir haberdi çünkü dilediği gibi hazırlanabilirdim. Telefonumu alarak ders programımı kontrol ettim ve gece boyu gelen mesajları okumaya başladım. Açıkçası çoğu gereksiz ve boştu. Grup içinde saçma sapan ve komik olduğunu düşündükleri espriler ile kendilerinin gülünç olduklarını düşünüyorlardı.

Telefonu kapatarak yatağın üstüne fırlattım ve üniformamı giydim. Havanın esebileceğine karşılık üstüme kırmızı sweatshirt hırkalarımdan birini alarak bağcıklarımı bağlamaya başladım. Üstümü giyinince saçlarımı perçemimin arkasına bırakarak bugün için kendi hallerine bırakmaya karar verdim. Gözlüğümü gözüme taktığımda hazırdım. Çantamı ve kemanımı koluma takarak yurt odasından çıktım.

Merdivenleri dolaşarak, spiral trabzana tutunarak yemekhaneye ulaştım. Hazırlanan kahvaltı tabaklarından alarak yemeye başladım. Kulağımda oldukça sakin bir şarkı çalıyordu. Bahar gibi bir esintisi vardı. Eski günleri anımsatır gibi.

Pekte uzun sürmeyen kahvaltımdan sonra eteğimde ki kırıntıları silkeleyerek kalktım ve dersimin olduğu sınıfa doğru yürümeye başladım. Orkestra dersimiz vardı. Çoğu kişi gibi bende burada yeniydim. Bu yüzden yabancılık çekmeden oturacak bir yer bulmaya çalıştım. İçeri giren grup dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Darwin ve Akira benim olduğum sıraya doğru yürüyordu. Akira her zamankinden sevecen duruyordu. Belki de bu onun maskesiydi. Elini bana uzatarak "Merhaba Opia sanırım o gün biraz sert çıkıştım" dedi ve gülümsedi. Şaşırmıştım. Hem de fazlasıyla. Asla ondan veya arkadaşlarından böyle bir tutum beklemiyordum. Darwin gülerek çellosunun çantasını yanıma bıraktı ve "Eh artık bu olayda tatlıya bağlandığına göre ders işçin çalışabiliriz. Sen de gelsene Kira."dedi. Akira benden biraz çekinse de en sonunda yanımıza oturdu. Daha sonrasında çantasından bir saklama kabı çıkartarak "İster misin?" diye önce Darwin'e sonra bana sordu. Başta tereddüt etsem de Darwin'in "Kesinlikle yemelisin Kira'nın bu kurabiyeleri oldukça lezzetlidir" demesi ile birlikte kapta elime ilk gelen kurabiyeyi aldım.

Tadına baktığımda oldukça lezzetli bir şaheser olduğunu anlamıştım.Darwin'e dönüp "Gerçekten de öyleymiş" dedim. Daha sonra Akira'ya dönerek "Teşekkürederim ellerine sağlık Akira" diye ilave ettim. Akira başını memnuniyetle sallayarak flütünü çıkardı. 

Öğretmen kısa süre içerisinde gelmiş ve derse başlamıştı. Diğer öğretmenlere nazaran daha tatlı ve sevimli duruyordu. Açıkçası gördüklerim arasında en insancıl olanıydı.

Ders pek aksiyonlu geçmemişti. Üçer veya dörder gruplar oluşturulmuştu. Bu oturma düzeni baz alarak yapıldığı için Akira, Darwin ve ben eşleşmiştik. Bundan açıkçası memnun olmuştum. Başka tanımam ve samimi olmam gereken başka kimse kalmayacaktı. Bu da daha az konuşmak anlamına geliyordu.

Neyse ki ders hızlı bir şekilde geçmişti. Öğretmen grupları oluşturduktan sonra her grubun ortak bir nota seçmesi ve bunun üzerine çalışma yapmasını istemişti. Notalara bakmadan önce besteci tarihini yazmanın her zaman iyi olduğunu düşünmüştüm. Bunu tabi ki onlarla paylaşacak değildim. Ödev teslim öncesi bir dosya ile öğretmenin masasına koyacaktım. Bu düşüncelerle kafamı meşgul ederek gün boyu derslere girip çıktım. Sonunda koca bir okul günü daha bitmişti. Kafamın yoğunluğunu ancak herkesten uzakta atabilirdim.

Karnımın guruldamasını yok sayamayarak aperatif olarakhazırlanan sandviçlerden yanıma alarak gölün kenarına doğru yürümeye başladım.Dün buraya yakın bir ağaç görmüştüm. Sarmaşıklarından dolayı kimse üstüne çıktığımdabeni göremezdi. Nota kağıtlarıma bakarak çantamı aşağıda bıraktım ve uzunyıllardır yaşamını sürdürmeye çabalayan ağacın kütüklerine tırmandım. Etekleağaçlara tırmanmak ne zamandan beri bu kadar zor olmuştu?

Kollarımdan asılarak kendimi yukarı çektim. Biraz sallansam bile yukarı ulaşmayı başarmıştım. Kendimi kütüğe iyice yaslayarak dengede durmaya çalıştım. Ama burası istediğim hedef değildi ki! Daha yukarıda olan bir dal daha güzel görünüyordu.

Ellerimi iki yanıma açarak dengede durmaya çalıştım. Öncesinde sendelesem bile dalın üstünde o kadar iyi gidiyordum ki. Bir elimle oyuntulu kütükten destek alarak yürüyordum. Arkamdan gelen adım sesleri ile irkildim.

"Çatı yetmedi ağaç tepelerinde mi gezinmeye başladın?"

Arkamı hızla dönerek Amor'a baktım. Sırıtarak keyifli bir şekilde beni inceliyordu. Tam ona cevap verecektim ki ayağım takıldı ve sendeledim.

Elimi son anda dallardan birine uzatmasaydım düşüyordum. Gerçi şu anda düşmekten daha beterdim. İki elimle yerden yaklaşık beş altı metre yüksekteydim. Amor endişeyle bana baktı "Opia!" diye adımı haykırdı. Ona sinirlenerek "Adımı mı ezberliyorsun yardım etsene!" diye çıkıştım. O da bana bakarak "Oradan atlasan en fazla bileğini burkarsın bırak kendini yoksa kolların acıyacak" dedi.

"Sen bana kendimi taşıyamayacak kadar güçsüz olduğumu mu savunuyorsun?" diye karşılık verdim.

"Evet- Yani hayır! Opia başkabir kemanist bulmak için uğraşamam istersen aşağı in ister inme ben gidiyorum."diye söylenince ne yapmam gerektiğini düşündüm. Tam o esnada arkasını dönmüşgiderken "Bekle!" diyerek haykırdım.

         Elimde hissettiğim tüyler ve ıslaklık ile ellerimi mecburen bıraktım. Bunu istemeden yapmış olmam ile birlikte beni daha çok paniğe sokmuştu. Amor arkasını dönerek yanıma geldi ve "İyi misin?" diye sordu.

Ona neden kızgın olduğumu bilmiyordum ama kızgındım. Belki de onun yüzünden dengemi kaybettiğim içindir. Yere düştüğüm anda gelip beni sorması da ayrıca bir gıcıklık kapmama sebep olmuştu. İçimde ona karşı büyüttüğüm öfkeye karşılık saçına asıldım ve "İşte böyle hissediyorum!" dedim.

Gülerek arkasını döndü. Ne yapmaya çalışıyordu? Ayağa kalktım ve arkasında bekledim. "Gerçekten acıtıyormuş. Ama bunun yerine sözcükleri kullanmayı da deneyebilirsin" dedi gözleriyle ellerimde ki birkaç tutam saç telini göstererek.

Sonrasında gölün kenarına giderek taşlardan birine oturdu ve yerden aldığı çakıl taşlarını toplamaya başladı. Yanına gittim ve onu gözlemlemeye başladım. Birkaç adım arkasında dursam bile nefes alışlarını hissedebiliyordum. Elinde yeteri kadar taş topladığına ikna olduktan sonra avucundakilerden bir kaçını bana doğru uzattı. 

Şüphesiz ona doğru uzandım ve bakmadan birkaç tanesini alarak sektirmeye başladım. Daha sonra meraklanıp sordum. "Neden buraya çok sık geliyorsun?".


Kuğu GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin