XX. Bölüm

10 3 0
                                    

Karanlık. Sadece karanlık bir yerde olduğumu seziyordum. Oturuyordum. Dizlerimi kırmış oturuyordum. Yerden destek alarak ayağa kalktım. Bileğim acımıyordu. Hayır düne veya bugüne dair bir iz taşımıyordum.

Ellerinden kanlar dökülen bir siluet bana doğru yürüyordu. Ona doğru koştum. "Luther!" dedim acı içinde.

Çektiğim fiziksel bir acı değildi. Amansız bir acıda değildi. Sessizliğin sesiydi. Vicdanımın çağrısıydı.O dosdoğru karşıya bakıyordu. Ona sarıldım.

İstifini bozmadan karşıyı istedi. Gözümden dökülen yaşların ardı arkası gelmiyordu.

"Opia" diye fısıldadı kulağıma. Ellerini tuttum ve ona dolu gözler ile baktım. Omuzunda bir el gördüm. Sadece o eli gördüm. "Artık gidelim kardeşim" dedi şefkatli bir ses tonu ile. Bana baktı. Acıyan bakışları altında ezildim.

Hata neredeydi? Bende mi? Kırılamayan kalbimde mi? Gözümden düşmeyen yaşlarda mı? Yoksa deliremeyen aklımda mı?

Yere çöktüm. Dizlerimin artık beni taşıyabileceğimi düşünmüyordum. Başımı yere eğdim. Onun kanları yine elime bulaşmıştı.

"Gitme" diye fısıldadım adeta. Saçlarım önüme düşmüştü. Gözlerim ellerimden damlayan kanlara bakıyordu. Celecia, Luther'ı omuzundan desteklerken Luther kanını bir mürekkep gibi akıtarak ufuk görünmeden tükenmişti. Celecia bana baktı ve yok oldu.

Arkamdan gelen ses ile oraya döndüm. "Allen!". Clair... Sanırım tüm her şeyin başlangıcı oydu. "Sana o gün dediklerimi hatırlıyor musun?"

"Seninle ilgili hiç bir detayı hatırlamak istemiyorum"

"Ölüler ile böyle küstahça konuşmamalısın küçüğüm"

Arkasını döndü ve yok oldu. Onun gittiği yere bakakaldım. Bana doğru özlemle bakan bir çift gördüm. Kadının üstünde gece mavisi bir tunik vardı. Kömür saçları beline kadar uzanıyordu. Gök mavisi gözleri ile beni izliyordu. Yanında ki adam ise kadının saçlarıyla uyan gözlerini doğruca elinde ki fotoğrafa dikmişti. Kadın aniden "Kızım!" dedi. Ona baktım. Hala bıraktığım gibiydiler. Son araba yolculuklarından önce çekile fotoğraf gibi.

Yanlarına yürüdüm. Annemin omuzuyla babamın bitişiminde göz yaşlarımı döktüm. Annem başımı okşarken onları ne kadar özlediğimi fark ettim. Onları hatırlamazken ne kadar özlediğimi. Gözlerimi kapadım. "Ben bir katilim" diye hıçkırıklarımın arasından bir itiraf kopup geldi. Bu rüyadan uyanmaya korkuyordum. Babam "Şimdilik gidiyoruz tatlım." dedi onlarda yok oldular.

Kendimi sonsuz boşluğa bıraktım.

                                                                             🎻

Gözlerimi açtığımda sırtımdan akan terlerin yatağı sırılsıklam ettiği açıkça belliydi. Annem ve babamı düşündüm. Bende hiç fotoğrafları yoktu. Bu okuldan mezun olmayı beklemeden en yakın tatilde onların yanına dönecektim. Cesetlerinin bile olmadığı mezar taşlarına bir çiçek konduracak, komşularımızın hüzünle bahsettiği uğursuzluk laneti olan evimize gidecektim. Bir zamanla mutlu bir yuva olan evimize.

29 Temmuz 2013

Küçük Opia evlerinin merdivenlerini koşarak indi ve daha bir hafta geçmeden ayrılacağı ailesine uzun uzadıya sarıldı. Dişsiz ağzı ve yeni yeni şakıyan diliyle "Ne zaman geleceksiniz?" diye sordu.

Yaşıtlarına göre olgun bir kızdı. En azından dışarıya karşı öyle olması gerekiyordu. Anne ve babasının mesleği üzerine sürekli dışarıda olmaları gerekiyordu. Huzur kokan yuvalarının tadına hiç varamamışlardı. Annesi onun başını okşadı ve "Opia, tatlı meleğim yakında döneceğiz merak etme" dedi. 

Kızın gözleri ağlamaklı olsa da ekmek teknelerinin önüne engel koymak istemiyordu. Bu yüzden başını dört yaşında ki birinden beklenmeyecek kadar güçlü bir olgunlukla salladı. 

Bu sırada babası fotoğraf makinesini çıkartmıştı. Opia'yı kucağına aldı ve "Gülümseyin bakalım" dedi. Opia o an eksik dişlerinin bile yerinde olduğunu hayal etti. Bu ailenin son gülüşüydü. Ailecek gülümsedikleri son fotoğraftı. Daha sonra Opia gülecekti. Hemde oldukça. Ama bir daha aile olarak gülemeyecekti. Annesi ve babası böylece İspanya'nın Casares kentine bir haber için  yola çıktılar.

Aile o zamanlar İspanya'nın bir sahil kenti olan Cadaques'te yaşıyordu. Annesi İspanyol olsa bile babası geleneklerini yaşatan bir İtalyan'dı. 

Arasında on iki saat olan bu şehirlerin yolculuğu iyi geçmişti. Bir tehlike sezilmemişti. Ta ki Casares'in yamaçlarında bir dikkatsizlik yüzünden ortaya çıkan kazaya kadar. 

İki aşığın cesetlerini bulamadılar ama Opia onları her zaman anmak istedi. Onlar için beyaz laleli bir bahçe tasarladı. Ortasında aralarında Opia'ya yetecek kadar mesafe olan iki  anıt konuldu. Üstlerinde Bay Allen ve Bayan Allen'ın isimleri nakşedilmişti. Küçük kız onu kalbine gömdü. O günü hiç unutmadı. 

Fotoğrafta ceset ile beraber kaybolmuştu. Aynı Opia'nın neşesi gibi.

Az önce uyandığım rüyanın sersemliği üzerimde kalmış olacak ki ayağımın üstüne bastım. Çığlığımda aynı anda ağzımdan kaçmıştı. Her ne kadar pişman olsam da bir kere sesimi duyurmuştum.

Kapım telaşla tıklandı. Darwin'in sesi kulaklarımdaydı.

"Pia her şey yolunda mı?"

"Evet" diye mırıldandım çünkü her şey tıkırındaydı. Pijamalarımı toparladım ve duş almak için lavaboya girdim. Kısa tuttuğum duşumdan sonra saçımı kuruttum.

Bugün derslere inemeyecektim raporlarım revirdeki hemşire tarafından yazılmıştı. Bu yüzden bugünü kemana çalışarak değerlendirmek veya uyuyarak geçirmek istiyordum.

Zaten dışarı çıkabilecek bir gücümde yoktu. Ayağımın altına bir yastık koyarak yatağıma uzandım ve gruba girdim.

Ben: Grup adı için bir şey düşündünüz mü bari?

Akira: Grup Müzik gibi bir şeyler nasıl olur?

Castor: Kira eğer çalacaksan daha iyi isimleri çal

Akira: O zaman sende fikrini söyle Cas

Darwin: Size de günaydın arkadaşlar

Amor: Önemli bir şey olursa söylersiniz ben uyumaya devam ediyorum

Castor: Darwin ile ardı ardına telefonunu çaldılaralım da gör sen

Akira: Beyler konudan sapmayalım

Ben: Aslında aklımda bir fikir var ama pek emin olamadım

Akira: İnan şuan bir fikre bile muhtacız

Ben: İspanyolca'da Querencia dediğimiz bir kalıp var anlamı insanın kendini en güvende hissettiği,karakterinin gücünün geldiği ve kendini evinde hissettiği yer demek

Akira: İtirazınız olmasın artık adımız Grup Qerencia

Akira isimli kişi grup adını "Grup Qerencia" olarak değiştirdi

Ekrana düşen son bildirim ile bundan sonra konuşulacakların boş bir muhabbet olacağını düşünerek müzik dinlemeye başladım.

Kuğu GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin