Bir önceki uykumda olduğu gibi rüya görerek perişan bir halde uyanmamıştım ve bu çok iyi bir şeydi. Yatağımda doğrularak başlığa yaslandım ve telefonumu elime aldım.
Gözüme çarpan ilk Amor'un mesajları olmuştu. Telefonu neredeyse elimden düşürecek kadar heyecanlanmıştım. Mesaj kutusuna girerek okumaka başladım.
Amor: Yarın çalışmak için müsait olur musun?
Ben: Olurum herhalde.
Bana görüldü atarak çevrimdışı oldu. Bende daha fazla meşgul olmayarak yavaşça yerimden kalktım. Tek ayağımın üstünde üstümü değiştirdim. Biraz zor olsa bile sınırlarımı aşarak üstesinden gelmiştim.
Oturma salonundan dönerek kapımın tam karşısında olan Darwin'in kapısı çaldım. Hızlıca çıkarak "Opia bir şey mi oldu?" diye sordu. Başımı sallayarak "Hayır hayır sadece seni merak ettim bir kaç gündür yoksun" dedim. Aslında merak ettiğim o değil ondan alacağım cevaplardı.
Turkuaz kanepeye oturarak birbirimize bakmamaya çalıştık. Ama onunda gözlerinde meraklı hareler vardı. Öncesinde halimi hatırımı sorsa da bunun bir geçiştirme olduğunu ikimizde biliyorduk. Aklımda ki bir soru işaretleri de Celecia'ya aitti. "Celicia..." diye başladım cümleye. Devamını getiremeden Darwin beni böldü.
"Akira ile beraber nöbetçi öğretmene gittik şuan iyi durumda olduğunu düşündüğümüz bir yerde" dedi.
"Anlıyorum..." dedim bitik bir sesle.
Birden pat diye "Amor ile aranızda ne var?" diye sordu. Gelen anlık soruya karşı şaşkınlık içerisinde bakakaldım.
"Nasıl yani?" diye sordum. Eğer aklım yerinde olsaydı kesin daha keskin cevaplar verebilirdim. Darwin kaşlarını kaldırdı ve elini çenesine yasladı. Alnına dökülen mavi saçları bu sefer gözlerine bakmama mani olmuyordu.
Aniden gülmeye başladı ve "Yüzün kanlar içinde kalsa bu kadar kızarık olurdun!" dedi. Bende ona garip bir duygu dahilinde bakmaya devam ettim. Sahi bizim onunla aramızda ne vardı? Rakip olmayı uzun süre önce bırakmıştık. Belki rakibin ötesindeydik ama aynı zamanda da gerisindeydik. Onların müzik grubundaydım. Onun arkadaşıyla oda arkadaşıydım. Onun kız arkadaşı ile başka biriyle hiç olmadığım kadar samimiydim.
Omuzlarımı silktim ve geriye yaslandım. Onunda buna kayıtsız kaldığını gözlemledim. Saçlarını karıştırarak burun kemerini sıktı ve telefona gömüldü. Bende telefonumu alarak video izlemeye başladım. En sonunda ona bakarak "Bahar tatilinde nereye gideceğiz?" diye sordum.
Başını ilgili bir şekilde kaldırarak "Fransa'nın Groix Adası'nda bulunuyor" dedi. İlgimi çekmişti onun da diğerleri gibi İtalyan olduğunu düşünüyordum. Zaten okulumuz İtalya'da bulunduğu için pek bir değişiklik olacağını sanmıyordum. Babası bir İtalyan olsa bile annesi güzel bir İspanyol'du.
"Fransız mısın?" diye sordum aniden. Eğer Amor ve diğerleriyle çocukluk arkadaşı sayılırlarsa hepsi Fransız'dı.
"Hayır annem Fransa'da ki Groix adasına bayılırdı. En sonunda oradan bir yazlık aldık her yaz giderdik ama ben yatılı okula başlayınca onlarda temelli yerleştiler. Akira'nın ailesi de bir süre sonra oradan ev aldı zaten hal böyle olunca sık sık orada toplaşmaya başladık."
"Anlıyorum" dedim düşünceli bir ses tonu ile. Bende ki bu düşünceleri fark etmiş gibi bana hızlı bir şekilde dönerek "Ama seninle de orada çok eğleneceğimize eminim. Yüzme biliyorsun dimi?" dedi.
Annem ve babamdan ayrıldıktan sonra hiç denize inmemiştim bu yüzden sakin bir şekilde "Hayır" dedim. Başını salladı ve gülümsedi. "Ne geçti aklından?" diye merakla sordum. "Hiç" dedi ve gözlerime baktı.
"Ailen nerede?"
"Onları uzun süre önce kaybettim"
"Bu yaşına kadar sana kim baktı?"
"İlk zamanlar komşularımız yardım etti sonrasında bir yetimhaneye gönderildim. Baktılar ki bende iş var Clair'dan ders almaya başladım sonra Bay Cade ile tanıştım ve bir sürede onun açtığı müzik okulunun bodrumunda kaldım"
"Anlıyorum"
"Anlayamazsın"
"Hayır Opia gerçekten anlayabiliyorum"
"Anlamıyorsun empati kuruyorsun"
"Opia..."
"Sana kırılmadım sadece mutlu bir ailen var. Şuan olmak istedikleri yerdeler ama benimkiler öyle değil"
"Seninkilerin hayali beraber iki mezarda uyumak değil mi?"
"Onların bir mezarları yok Darwin. Anıtları var."
"Gerçekten özür dilerim Pia"
"Hayır hayır sorun yok bilmediğin bir şey için seni suçlayamam ayrıca olgun bir insan bu acının arkasına sürekli saklanamaz eğer atlatamadıysa bile bunu dışarı yansıtmaması gerekir"
"Neden böyle düşünüyorsun ki?"
"Acılar insanları olgunlaştırır. Mesela bir bebek onunla ilgilenen olduğu için ağlar, bir ihtiyacı olduğu için değil"
"Ona bakılırsa olgunlaşmak istemeyen çokça insan var"
Omuzlarımı silkerek "Kendi tercihleri" dedim. Daha fazla uzatmak istemeyeceğimiz bir konuda bulunuyorduk. Aniden "Kemanına çalışmak ister misin? Yarın Amor'la beraber çalışınca pratik yapmış olursun" dedi. Şuan bir şeylere çalışmak istediğimi zannetmiyordum. Karnım açtı. "Yemekhaneye insek nasıl olur?" diye sordum. Darwin hemen ileri atılarak "Merdivenleri in çık yapma ben getiririm" dedi ve çıktı.
Bu çocuğun yakınlık seviyesine hala alışamamıştım. Beni sanki küçük kardeşiymişim gibi kolluyordu. Bende onu sanki abimmiş gibi benimsiyordum. Böyle olması hoşuma gidiyordu. Onun da hoşuna gittiğinden emindim yani öyleydi dimi?
Telefonumu açtım ve grupta ki yazışmalara göz gezdirdim. O anda ekrana düşen bildirime bakarak tıkladım. Akira bana bahar tatili için kombinlerini atıyordu. Bende hepsini tek tek yorumluyordum. En sonunda "Yanınıza gelelim mi?" diye bir mesaj attığında bende "Gelin bakalım" diye yanıtladım onu. Sonrasında "Geçerken Darwin'ide alın" diye ekledim ve onları beklemeye başladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/364949544-288-k343418.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu Gölü
RomanceBirbirlerine düşman olduklarını bilemeyecek kadar küçük olan iki müzisyen. Kalbinde ona karşı bir burukluk taşıyan kemanist ve asla bu burukluğu fark edemeyen piyanist. Onların hikayesi çaldıkları enstrümanlar ile yazılmıştı. Belki hiç çakışmayacak...