Sabah olmuştu. O kadar uykusuzdum ki duvarlara yaslanarak yürüyordum. Babamla istemeden de olsa çok agresif konuşuyordum. Her seferinde cümlelerim kısa ve sertti. Tom gelmediği için babama kızıyordum her saniye. Aslında ona da çok üzülyordum. Babam gününü bana adamıştı. Tüm duygularım birbirine karışmış, alt üst olmuştu. Tom'u durmadan düşünüyordum. Onunla geçirdiğim her saniye benim için çok özeldi. Gözlerimi kapatıp hayal kuruyordum. Onunla geçirdiyimiz her anı, her dakikanı. Dünya yansa umurumda değildi, tek düşündüğüm oydu. Babamla artık uzun bir yola çıkmıştık. Hiç konuşmadan dinlediğim müzik içimi kasıp kavuruyordu. Durmadan ağlamak, kendime zarar vermek geçiyordu aklımdan. Derler "Ağlamak, hissettiğini hissetmektir. Ağlamak, duyguları dışa vurmaktır." Ama içimde gömdüyüm özlem duygusunu gözyaşlarım bile sakinleştiremiyordu.
Çıktığımız bu yol beni çoktan üniversitemizin yurduna getirmişti. Artık hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. Çok yakın geçmişim beni mahvetmişti. Tereddütlü adımlarım bir ileri, iki geri gidiyordu. Tom olmadan eksik ve gereksiz bir insan olduğumu o zaman anladım. Yol boyunca babama karşı gereksiz tavırlarım şimdi beni pişman etti. Aman Tanrım, bu kadar karmaşık duygularla nasıl savaşacağım ben? Bu günün bir an önce bitmesini istiyordum. Babama nasıl veda edeceğimi bilmiyordum. Onun pişmancasına, tüm gücüyle bana sarıldığını hala hatırlıyorum. Babam'ın bu adımı kalbimi o kadar yakdı ki... Onun sıcak kucağına gerçekten ihtiyacım vardı. Sadece bunu hissettirmek benim için zordu.
- Hoşçakal Emma. Bir telefon kadar yakınım sana her zaman. Kendini yalnız hissettiğinde bana haber ver, hemen gelirim.
Sanki babam gizli sırrını anlattıktan sonra bana bir adım daha yaklaşmıştı. Sürekli gözlerimin içine bakıyordu, sanki benden güzel bir şey duymak istiyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
-Hoşçakal baba. Beni merak etme. Ben her şeyin üstesinden geleceğim.
Bu kısa cümlelerim babamı çok üzmüştü. Zavallı babam bunun sebebinin kendisi olduğunu düşünüyordu. Ben onun arabaya giden adımlarına baktım, ama söyleyemedim -Seni çok seviyorum baba. Bu tuhaf ilişkinin bir ismi yoktu.
Odama yerleşmeye çalışırken bu odanın iki kişilik olmasına çok üzülmüştüm. Karşımdaki yatakta halinden memnun, aptal bir kız yatıyordu. Bana bakmak için başını hiç kaldırmadı bile. Dünya sanki onun etrafında dönüyordu. Biz ondan çok farklıydık galiba. Eşyalarımı yerleştirirken ara sıra bana baktı ve hızla gözlerini kaçırdı. Keşke o da sessizliği benim sevdiğim kadar sevseydi. Belki dört saat boyunca tek kelime konuşmadık birbirimizle. Akşam olmuştu. Bir yerlere hazırlanıyor gibiydi. Kendini o kadar süslemişti ki, sanki kendini birilerine beğendirmeye gidiyordu. Bana baktı ve sonunda konuşmaya başladı.
- Benim adım Dina. Peki ya sen?
-Emma.
- Nerelisin?
- New Jersey, ya sen?
- Şikago'dan geliyorum.
Hiç konuşmak istemesem de biraz birbirimizi tanımaya çalıştık, hatta telefon numaralarımızı bile yazdık.
- Emma, kızlar ve ben bu gece şehiri dolaşmaya çıkacağız. Gel, biraz eğlenelim.
Aslında tek istediğim yalnız kalmaktı. Onun gitmesi beni çok mutlu etmişti.
- Hayır, çok yorgunum. Biraz dinlenmek istiyorum. Belki başka bir geziye.
Bu fikrim onun hoşuna gitmedi. Dudaklarını kemirməyə başladı "Kendin bilirsin" dedi ve gitti. Allah'ım kaç saattir bu sessizliği diliyordum. Biraz uzandım. Ama çok endişeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Harfli Arkadaşım
Science-FictionGençler bir araya toplanıp okullarının eski öğrencisinin hayaletini eve davet ederler. Fakat işler karışır. Üç harfli, içlerinden bir kıza musallat olur. Zaman geçtikçe kızla hayaletin tatlı bir arkaşlığı oluşmaya başlar. Peki bu arkadaşlık aşka dön...