16.Final. 'Yavaş yavaş ölümü hissedebiliyorum'

71 8 18
                                    

Yavaş yavaş bileklerimde morluklar oluşmaya başladı. İki ay sonra 58 yaşında olacaktım ama kafamda neredeyse tek bir siyah saç kalmamıştı. Evdeki tüm aynaların üstünü kapatmıştım. Çünkü kendimi her gördüğümde tiksiniyordum. Bu saatte gerçekten onun soğuk parmaklarına çok ihtiyacım vardı. Gözlerim her zaman unu arıyordu.

Yedi gün boyunca evden çıkmadım. Geceleri pencereler açık uyudum. Hastalığıma soğuk algınlığı ve yemek yememenin yanı sıra bir hastalık daha eklenmişti. Her gün biraz daha çöktüm. Her gün biraz daha ağırlaştım. Kaç zamandır üzerinde çalışdığım Çocuklar yurdunun aşılışı yarın olacaktı. Bu soğukta dışarıda evsiz çocuk kalmamıştı. Hepsi "Tom Harris" adı verilen bu Çocuklar yurdunun yeni sakinleri olmuştu. Onlara sıcak giysiler, yatak, yiyecek ve en önemlisi eğitim verildi. Tüm servetimi sırf onlar için paylaştım. Hatta vasiyetim, tüm kitaplarımın satış gelirinin o çocuk evinin bütçesinde toplanması yönündeydi. Hatta ben öldükten sonra yaşadığım ev de satılıp ve o bütçeye eklenecekti. O andan itibaren elimde hayallerimden başka neredeyse hiçbir şeyim kalmamıştı. Bir sabah gözlerimi açacak gücüm bile yoktu. Ancak görmediğim Çocuklar yurdunun binasını görmeyi her şeyden çok istiyordum. Ali her zaman bir telefon kadar yakınımdaydı. Bir aramamla hemen yanımdaydı. Biz artık iki hafta olmuştu ki görüşmüyorduk. Beni görür görmez donup kaldı. İri siyah gözleri doldu. Çünkü Ali benim iki haftada ne halde olduğumu hayal bile etmemişti.

- Aman tanrım Emma.

O, sadece bu iki kelimeyi söyleyebildi. Bana sarıldı ve ağladı. Çok güzel bir ailesi vardı onun. Ve benim bu hayatta başımı yaslayabileceğim ikinci omuz Ali'nin omuzlarıydı.

- Buz gibisin Emma, ​​hemen sıcak bir duş almalısın!

Ama ayakta durmakta zorlanıyordum. Belkide kokuyordum. Bana söylemeye utanmıştı, bilmiyorum. Banyonun kapısını açtı. Küvetteki sıcak suyu açtıktan sonra beni üzerimdeki ince kıyafetlerle birlikte banyoya oturttu. Çok dugulanmıştım. Su vücudumu ıslatırken çok utandım. Tişörtüm ıslanıp vücuduma yapıştığı için, ellerimi göğsümde sımsıkı tutuyordum. Ali bunu fark edince hızla suya sabun attı ve köpürtmeye başladı. Daha sonra da saçlarımı yavaş yavaş yıkamaya. İyi ki yüzüm ve gözlerim ıslaktı, çünkü gözyaşlarımı onun görmesini istemiyordum. Bir süre sonra giyinmeme yardım etti ve sıcak çorba pişirdi. Çorbayı yudum yudum içip, birazdan kendime gelmeye başladım. Beni ne kadar fikrimden caydırmaya çalışsa da, bugün o binayı görmeyi kafama koymuştum. Biraz sonra kalın paltomu giyip, başıma yün bir şapka taktım ve kapıdan çıktık. Ali'nin arabasına gidene kadar gece yağan karın üzerine basarken adeta mutlu oluyordum. Arabasını çok dikkatli kullanıyordu. Sessiz sessiz oturuyordum. Yine düşüncelere dalmıştım. Nihayet kırk dakika sonra o Çocukların yurdunun önünde duruyorduk. Beni kolumdan tutup biraz daha binaya yaklaştırdı. Binanın tepesinde büyük harflerle yazılmış "Tom Harris Çocuk Evi" yazısını görünce omuzlarım yeniden çöktü. Adı bile benim kalbimi durduruyordu neredeyse. Ayaklarım bir adım daha ileri gitmek istemedi. Tüm tesellimi ancak bu yazıyla bulmuştum.

- Haydi Emma, ​​içeri girelim. Orası daha da muhteşem. Çocukların yüzündeki neşeyi gör, hepsi seni tanısın.

Sadece başımı salladım, içeri giremeyecek kadar yorgundum. Soğuktan yanaklarım kızarmış, ellerim neredeyse donmuştu. Bir süre binayı izledikten sonra Ali beni evine götürmek için ısrar etti.

- Hayır Ali, son günlerimi kendi evimde geçirmek istiyorum.

Bu cümleyi bile zar zor söyleyebilmiştim. Artık konuşmaya da gücüm kalmamıştı. Arabaya bindik ve evime gittik. Ali yol boyunca sessizdi. Ara sıra bana bakan bakışları dikkatimden kaçmıyordu.

Üç Harfli ArkadaşımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin