Şu anda en arkada bulunan sırama oturmuş, parmaklarımı orantılı aralıklarla sıraya vuruyorum. Neden mi? Çünkü sonuçlara bakmak için yatakhaneden sıvışacağım sırada, çok ses çıkardığımdan olsa gerek, Dorothy uyanmıştı. Bana onun sınıf başkanı olduğu ve ondan habersiz hiçbir şey yapamayacağımızı açıkça belirten bir konuşma yaptıktan sonra ders saati yaklaştığı için diğerleri de uyandı ve planım suya düşmüş oldu.
Ben iksirler dersi öğretmenimizin gömleğinin düğmeleriyle bakışırken, kurtarıcım olan zilin eşsiz sesi kulaklarımı doldurdu. Yerimden fırlayarak panolara doğru ilerlemeye başladım. Yolda birkaç kişiye çarptığım için oraya varışım yavaşlamıştı ve sinirlendiğimi hissedebiliyordum.
İri yarı bir çocuğa çarptığımda zaten sabrımdan geriye sadece kırıntılar kalmıştı ve sonunda patladım. "Ya yeter ama bir bitmediniz!"
Çocuk benden uzun olduğu için başımı kaldırdığımda özgüven ve sinirle parlayan gözlerim tanıdık yüzü görünce söndüler. Çocuk güldü. "Amy, seni görmeyi beklemiyordum."
Eski özgüvenime yeniden kavuşarak sırıttım. "Hadi ama. İkimiz de beni görmeyi beklediğini biliyoruz." Kollarımı göğsümde kovuştururken asıl sormam gereken soruyu sordum. "Bu arada, senin adın neydi?"
Kaşlarını çattı. "Gerçekten bilmiyor musun?" Omuz silkerek cevapladım. "Hiç söylemedin ki."
"Hiç sormadın ki," derken bağırmaya başlamıştı. Omzundan tutarak aşağıya çektim. "Sakin ol, okuldayız," diye fısıldadım. Aynı şekilde karşılık verdi. "Niye fısıldıyorsun?"
"Bilmiyorum," diye yanıtlarken sesim normale dönmüştü. "Of, neyse benim acelem var sonra konuşuruz," derken ağzını açmış olan çocuğu susturdum. Çocuk demek bana hâla adını öğrenemediğimi hatırlatmıştı. "Hem soruma cevap vermedin," diye bağırdım arkasından.
"Jordan." diye karşılık verdi benimle aynı ses tonunu kullanarak. Sırıttım. "Sonra görüşürüz Jordan." Ve panoya olan yolculuğumun geri kalanını sırıtarak geçirdim.
Tabloya vardığımda panoyu hızlıca taradım. "Vamball Yıldız Kız Takım Seçmeleri Sıralaması" yazısını görünce kağıdın tam önüne geçip gözlerimi kapadım. Sanırım bu içimdeki maceraperest tarafın isteğiydi çünkü benim kişiliğimle alakası yoktu. Fazla sabırsız bir insan olduğum için her şeyi çabucak halletmeye bakardım.
Yavaşça gözlerimi aralarken ilk altıya girip giremediğim beni tek ilgilendiren kısımdı. Gözlerim en alttan başa doğru ilerlerken heyecandan ellerim terliyordu.
Değil ilk altıya girmek, 12 puanlık bir farkla birinci olduğumu görünce gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Parmaklarımı kağıdın üzerinden kaldırıp fısıldadım. "Birinci olmuşum."
Şaşkınlığımı atlatıp sevinç dansımı yaparken okulda bulunduğumu fark etmemiştim. Ellerimi yukarıya kaldırıp indiriyordum ve yaptığım hareketler esneme hareketlerini çağrıştırıyordu. "Kim birinci olmuş, ben ben. Kim, kim? Ben ben," diye mırıldanarak kendi yazdığım şarkıyı söylüyordum.
Gözlerimi açmayı akıl ettiğimde tüm öğrencilerin donakalmış bir şekilde beni izlediklerini gördüm. Dışarıdan neye benziyordum acaba? Deli? Büyük ihtimalle.
Eteğimi hızlıca düzeltip beni izleyenlere gülümsedim. Kıpırdamadıklarını görünce gözlerimi devirip rastgele bir kısma ilerledim. Yaklaştığım yerdeki öğrenciler açılıp bana yol verirken aralarından her zamanki özgüvenli hâlimle geçtim. Ben olay yerini terk ettiğimde herkes yarıda bıraktığı işine geri dönmüştü.
Hafızam kuvvetli olmadığı için her zaman yanımda taşıdığım ders programını çantamdan çıkardım. Ders dönüşüm kontroldü. O saçma derse girmeyi kabul etmemin tek sebebi o dersten yazılı olunmamasıydı. Sınavlar uygulamalı oluyordu ve diğer birçok vampirden daha gelişmiş özelliklere sahip olduğum için annem ben daha küçükken kendimi kontrol edebilmem için bunları öğretmişti.
Sınıfa yönelirken aklıma gelen fikirle geri döndüm. Birinci olmama o kadar sevinmiştim ki Chloe'nun sonucuna bakmayı unutmuştum.
Listeyi tekrar yoklarken onun da beşinci olduğunu görüp sevinmiştim. Berry'le kırmızı takımın bayrağını ararken onu görmemiştik. Bu onun saldırıda görevlendirilmesi yüzündendi. Aslında onlar da iyi iş çıkarmışlardı. Bayrağı bizden saniyeler sonra almışlardı. Gerçi bizim takımdaki makyaj bağımlılarından biri tırnağı kırılmasın diye bayrağın yerini söylemeseydi bulamayabilirlerdi.
O an aklıma gelince sırıttım. Kızı iyi bir azarlamıştık ama zaten biz kazandığımız için daha fazlasının anlamsız olacağını düşünüp kendi haline bırakmıştık.
Düşüncelerle boğuşurken sınıfın kapısını tıklattım ve cevap beklemeden içeriye girdim. Bana ters bakışlar atan öğretmeni umursamayarak cam kenarındaki sırama yöneldim. Her sınıftaki yerimiz farklı olduğundan bir gün sıramı karıştırıp başka birininkisine oturmaktan korkuyordum.
Sırama oturup başımı cama yasladım. Parktaki salıncaklarda sallanan iki çocuk bile şu an dersten daha çok ilgimi çekiyordu.
Kız olan salıncağı durdurup aşağı indi. Erkek olana bir şeyler söyleyip onu da salıncaktan indirdi. Beraber kaydırağa yöneldiklerinde kızın iki yandan toplanmış saçları aniden çıkan rüzgarla uçuşmaya başladı. Hızlanıp kaydırağa çıktılar. Önden erkek arkadan kız kayıyordu. Erkek sorunsuz bir şekilde aşağı inmişti ama kız onun kadar şanslı değildi. Kaydırağın ucuna geldiğinde yukarıya fırladı. Dişlerimi sıktım. Kalçasının üzerine sert bir düşüş yaşayacağı görülüyordu ama en kötüsü yapabilecek hiçbir şeyimin olmamasıydı. Kız aşağı düşerken çocuk çevik bir hareketle kızı yakaladı. Kendini düşmeye hazırlamış olan kızın gözleri kapalıydı. Gözlerini yavaşça açarken gülümsedi ve çocuğun boynuna sarıldı. Çocuk da gülerek ona sarılınca gülümseyerek onları izliyordum. Olsa olsa 7 yaşındalardı ama çok sevimli ve tatlı görünüyorlardı.
"Değil mi, Bayan Rosa?"
Beklemediğim için ürkmüştüm. "Afedersiniz, dalmışım. Tekrar edebilir misiniz lütfen?" diye sordum.
"Elbette. Dişlerimizin gereğinden fazla uzamasını nasıl engelleriz?" Bilemeyeceğimden emindi. En azından bakışlarından bunu çıkarmıştım ama bilemezsem bundan zevk alacağını biliyordum. Bu oyunu o kazanmayacaktı.
"Bunların aslında belirli birer formülleri yoktur. Sadece iki şeye önemlidir: Odaklanma ve inanma," diye yanıtladım.
Bakışlarını hiç değiştirmeden sordu. "Demek öyle düşünüyorsun. Peki bize kanıtlamaya ne dersin?"
Hiç düşünmeden ayağı kalktım ve tahtaya ilerledim. Tam ortaya geçince profesöre bir bakış attım. Başıyla onaylayınca odaklandım. Tek yapmam gereken şey inanmaktı.
İçimden dişlerime komut verdim. Özgüvenimden ödün vermemek için gözlerimi kapatmamıştım bu yüzden dişlerimin uzamasını gözlemleyebiliyordum. Tam olması gerektiği yerde durduğunda ilk önce öğretmene sonra sınıfa döndüm ve dişlerimi eski haline getirdim. Bir alkış tufanı koptuğunda sırıtarak ellerimi iki yana açtım. Öğretmen bana ters bakışlarından atmaya devam ederken benim odaklandığım tek şey camdan bizi izleyen gölgeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampirler Okulu
Vampireİçeriye girdiğimizde Jack, "Bana borçlusun." dedi. "Neden ya? Sadece teşekkür etsem olmaz mı?" diye sordum yakınarak. Başını iki yana salladı. "Zamanı geldiğinde hatırlatırım." dedi. Durdum. O yürümeye devam etti ve bir süre sonra karanlık koridorda...