Uyandığımda karşımda bana endişeli bir şekilde bakan iki çift göz duruyordu. Sonradan ifadesi yumuşamaya başladı. Yatırıldığım yatakta doğruldum. Etrafı incelemeye başladım. Sanırım bir revir odasındaydım. Yani bazı filmlerde olduğu gibi gözlerimi açtığım anda "Neredeyim ben?" de diyebilirim ama prensiplerime uymuyordu.
Ben de şu soruyu tercih ettim:"Buraya nasıl geldim?"
Gözlerim bir Chloe'ya bir Max'e gidiyordu. Max'se başını öne eğip elini ensesine götürdü.
"Em... Aslında Max-" diyerek söze başlayan Chloe'in sözü, ben uyandığımdan beri yerdeki beyaz parkeleri inceleyen Max tarafından kesildi.
"Kahvaltıya inerken merdivenlerde ayağın kaymış. Chloe da seni buraya kadar getirmiş. Öyle değil mi Chloe?" diyerek Chloe'ya kaş göz hareketleri yapmaya başladı.
"Evet. Aynen öyle oldu." dedikten sonra, Max uzun süredir tuttuğu nefesini verdi. Ben de tek kaşımı kaldırarak onlara baktım. Ama bu konunun aslını Chloe'dan er ya da geç öğrenecektim.
"Neyse," diyerek söze başladım,"ben acıktım. Yiyebileceğim bir şey var mı?" demem üzerine Chloe birini aradı.
"Alo, Beatrice? Ah evet, nereden bildin? Haklısın. Neyse teşekkürler. Sonra görüşürüz."
Telefonu kapatınca yatağın karşısındaki sandalyeye oturdu. İşte o zaman ne kadar komik göründüğünü fark ettim. Tıpkı bir palyaço gibiydi. Peruğundan ayakkabılarına kadar!
Kahkahalarımı tutamayıp gülmeye başladım. O da bana bakarak kaşlarını çattı. Sonraysa sinsi bir ifadeyle parmağıyla beni gösterdi. Üzerime baktığım anda şok geçirdim.
Çünkü üzerimde bir palyaço kıyafeti vardı!
"Bu, bu nasıl oldu?" dedim gözlerimi pörtleterek. O sırada odayı Imagine Dragons'un sesi kaplamaya başladı.
Max "Ah, çok üzgünüm. Buna bakmam lazım." diyerek odadan uçarcasına fırladı. Kapı kapandıktan sonra Chloe bana döndü.
"Christina'nın gazabına uğradık."
Bu üç kelimeden sonra her şeyi hatırladım. Ama Chloe devam etti.
"Ve bizi Max kurtardı."
Ona son hatırladığım şeyi anlattım. O da bana devamını...
"Bak. Max, Chris'in üzerine atladıktan sonra beraber yere düştüler. Chris altta, Max üstte." derin bir nefes aldı. "Ve Chris... Max'i öpmeye başladı." ses tonu kendini kontrol etmeye çalıştığını açıkça belli ediyordu. Ama yine de devam etti. "Max onu itti ve diğerlerine gitmelerini söyledi. Bileklerimi tutan eller bırakılınca koşarak yanına geldim. Max de arkamdan...Ve sonra seni kucağına alıp buraya getirdi. "
Hiçbir şey söylemeden öylece kaldım. Chloe'yu bu kadar sinirlendiren neydi? Max beni buraya kadar neden taşımıştı? Christina neden Max'i öpmüştü? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi ve daha da fazlası beynimi kurcalıyordu.
Tık! Tık! Tık!
Kapı açılınca Beatrice elinde bir tepsiyle içeri geldi. Bana gülümsedi ve yanıma yaklaştı. Tepsiyi bacaklarımın üstüne koyup karşıdaki sandalyelerden birine oturdu. Ve ben tepsiyi görünce şoka girdim.
Tepside, üzerine çikolata sosu dökülmüş ve çileklerle süslenmiş pancakeler vardı. Yanında da bir bardak limonata. Pancakelerden birini ağzıma tıktım ve Beatrice'e mimiklerimle teşekkür ettim. Yemeğe öyle bir yumulmuştum ki 5 dakika içinde hepsi bitti.
Benim yemeğim bitince beraber sohbet etmeye başladık. Beatrice bize Christina'nın, Max'e sırılsıklam aşık olduğundan bahsetti. Bir hafta boyunca çıkmışlar. Bu süreçten önce Chris Max'e karşı hiçbir şey hissetmiyormuş. Ama bu bir haftada Max ona o kadar iyi davranmış ki Christina artık o yanında olmadan nefes alamayacak hâle gelmiş. Max bunu fark edince onu terk edip Daphne'yle çıkmaya başlamış. Christina yıkılmış ve Daphne'ye karşı yapabileceği her şeyi yapmış. Ama zaten Daphne Max'ten ayrılmayı planlıyormuş. İşte rutin böyle devam etmiş. Chris Max'in sevgililerine karşı elinden geleni ardına koymamış.
Biz dedikodu yaparken Daphne de geldi. Bir de her şeyi ondan dinledik. Aslında Daphne Max'le eski sevgilisini kıskandırmak için çıkmış. Yani Jason'u. Sonradan tekrar Jason'la çıkmaya başlamışlar. Ve Jason ona o kadar feci aşıkmış ki üniversiteyi bitirince onunla evlenmeyi planlıyormuş.
Konuşmayı bitirince diğerleri derse gitti. Ben bugünlük raporluydum. Yatakhanelere çıkıp oradan kitabımı aldım. Üzerimi değiştirdikten sonra bahçeye indim. Hava güneşliydi, ben de çiftliğe kadar yürüdüm. Bu çiftliği ilk okula geldiğimizde görmüştüm. Bir sandalyeye oturup kitabımı okumaya başladım.
Yavru Köpek- Adam Sarta
Kitabın 48. sayfasına geldiğimde bir köpek havlaması duydum. Arkamı döndüğümde bir Golden Retriever'ın koşarak bana geldiğini gördüm. Hem de yavruydu. Tıpkı kitaptaki gibi! Tam önümde durdu. Tasmasızdı, yani sahibi yoktu! Dilini çıkartarak gözlerime baktı. O böyle bakarken ben de ona isim düşünüyordum. Madem kitaptaki yavru köpeğe benziyordu, o zaman ismi de o olabilirdi. Pirate!
Ayracı kitabımın arasına koyup Pirate'yle oynamaya başladım. Biz oynarken çoktan akşam yemeği saati gelmişti. Son kez Pirate'yi okşadıktan sonra yemekhane binasına gittim. Yolda Dorothy'le karşılaştık. Sonra beraber yürümeye başladık.
Sekiz kişilik bir masaya oturduk ve diğerlerini beklemeye başladık. İlk önce Sammy ve Max geldi. Sonra Chloe ve Beatrice. En son da Daphne ve Jason.
Yemekler yendikten sonra Etüt Odası'na gittik. Bizim sınıf başkanımız Dorothy'ydi. Biz grupça telefonlarımıza bakıyorduk. Christina, Julia, Helia, Melissa ve Silena'ysa birbirlerinin tırnaklarına oje sürüyordu. Diğerleri de radyodan müzik açmış dans ediyorlardı. Etüt Zamanı bitince yatakhanelerimize gittik. Biz okulda zorunlu olan geceliklerimizi giydikten sonra aynı anda dişlerimizi fırçalamaya çalıştık. Tabi bu köpük savaşının başlamasına sebep oldu.
Yorulunca yataklarımıza girdik. Dorothy'yse sınıf başkanı olarak herkesin telefonlarını toplamaya gitti. Biz de yarın için sabırsızlanarak gözlerimizi kapadık.
[Multimedya'da Pirate var]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampirler Okulu
Про вампировİçeriye girdiğimizde Jack, "Bana borçlusun." dedi. "Neden ya? Sadece teşekkür etsem olmaz mı?" diye sordum yakınarak. Başını iki yana salladı. "Zamanı geldiğinde hatırlatırım." dedi. Durdum. O yürümeye devam etti ve bir süre sonra karanlık koridorda...