-8-

956 37 7
                                    

Sabah zilin çalmasıyla esneyerek uyandım. Aniden bir şey kafama dank etti. Zil mi?

Bir çita edasıyla yataktan zıplayıp Dorothy'nin yatağına daldım. O da doğal olarak uyandı.

"Sorun ne?" diye sordu sakince.

Ona anlamayan gözlerle baktım. "Zil çaldı?"

"Yani?"

"Geç kaldık seni mal!"

Endişelenmesini beklediğim için gülmeye başlayınca şaşırdım. Ama normal de gülmüyordu yani sanırsın ayı gülüyor. O böyle hayvani sesler çıkararak gülerken ben de bön bön yüzüne bakıyordum. Sonunda bana bir açıklama yapmaya lütfedip "Bugün okul yok." dedi.

"Neden ki?"

"Cumartesi olduğu için?" dedi hem alaylı hem sorarcasına.

Ben de öyle bön bön baktım.

"Cumartesi tatil mi ya?" dedim utanarak.

"Evet canım ondan." dedi daha da utanmama sebep olan bakışlar atarak.

Sonra bir şey kafama dank etti. Ben Amanda Martina de la Rosa'yım. Ve ne olursa olsun utanmak bana uygun değil.

Ezilme.

Hayat felsefem buydu. Ben de hemen toparlandım. Saçlarımı savurdum ve sonradan çok pişman olduğum şu cümleyi söyledim.

"Biliyordum ki."

Sonra kendime şu soruyu sordum. Cidden mi?

Dorothy de benimle aynı şekilde düşündüğünü alaycı bakışlarıyla anlatıyordu. "Of neyse, sizin iş ne oldu?" diye sorduktan sonra kaş göz işaretleri yapmaya başladım. Ve bir anda Dorothy uysallaştı. Bir saniye, ne? Dorothy ve uysallaşmak mı? Değişik. Sonra saçlarıyla oynamaya başladı .Birazdan tırnaklarını incelemeye de başlar diye düşünürken beni bu fazlasıyla tuhaf durumdan kurtaran kişi Daphne oldu. Kurtarmamasını tercih ederdim. O nasıl bir çığlıktır yemin ediyorum kulak zarım patladı.

"Ne bağırıyorsun kızım ya!" diye çirkefleştiğimde Daphne parıldayan gözlerini bana çevirdi. Yatağın üzerinde bağdaş kurmuştu ve kucağında laptopu vardı. -Şimdi diyeceksiniz, nasıl laptopu var? Garip bir şekilde her öğrenciye bir laptop dağıtıyorlar o yüzden hepimizin laptopu var. - Eliyle yanına gelmemi işaret etti. Yanına gittiğimde yana kaydı ben de oturdum. Ekranda bir ilan vardı.

6 ARALIK 2014'TE YAPILACAK OLAN KIŞ BALOSU İÇİN PARTNERLERİNİZİ SEÇMEYE BAŞLAYIN. DAVETİYELER MÜDÜR YARDIMCISINDAN ALINACAKTIR. DAVETİYESİZ GİRİŞ OLMAYACAKTIR.

Yazıyı okuduğum zaman sevinç çığlıkları atmaya başladım. Daphne de bana katıldı. Çığlıklarımızı duyunca meraklanan diğerleri de yanımıza geldi. Yazıyı okuduklarında ilk gözleri pörtledi, sonra onlar da bize katıldı. Bir tek Beatrice sevinmedi. Partiler ona göre değilmiş. Saçmalık. Onun zıttı olarak ben partilere BAYILIRIM. Çünkü partiler eğlence, dans ve beleşe yemek demektir!

Partiye bir haftamız kaldığı için derhal alışverişe çıkmamız gerektiğini düşünüyordum. Onlar da bana katılınca hazırlanıp dışarı çıktık. Bu okulu gerçekten sevmeye başlıyordum. Cumartesi günleri tek başına olmamak şartıyla kasabaya inebiliyordun. Kasabadan araba geçmiyordu, sadece bisikletle veya yürüyerek girebiliyordun.

Biraz yürüdükten sonra Chloe'nin önerdiği küçük bir butike girdik. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Butikin sahibi olan adamla Chloe selamlaştıktan sonra balo için kıyafet aramaya başladık. Chloe daha gireli 5 dakika olmadan kendine bir kıyafet bulmuştu. Kabinden çıktığında hepimiz büyülenmiştik. Kızıl saçlarıyla seçtiği pembe elbise çok uyumlu görünüyordu.

Bir süre sonra herkes kıyafetini bulmuşken ben ortada sap gibi kalmıştım. Denediğim hiçbir şey bana yakışmıyordu. Bir süre sonra Chloe sıkılıp bana yardım etti. Sonunda elime bir elbise tutuşturdu. 2 saattir dolaşmama rağmen bunu görmemiş olmama şaşırdım. Elbiseyi aldım ve dışarı çıktık.

Yürümeye devam ederken karnım gurulduyordu. 2 saattir bir şey yememiştim ve midem bundan şikayetçiydi. Diğerleri benim kadar çabuk acıkmıyordu ama onlar da acıkmıştı. Biz de bir hamburgerciye girdik. Şimdi diyeceksiniz bunlar vampir değil mi, nasıl hamburger yiyorlar? Hep efsanelerin ürünü bunlar. Biz de insanların yediği her yemeği yiyebiliriz ve sarımsak dışında hiçbiri yan etki yapmaz. Ekstra olarak her ay en az 1 litre kan içmemiz gerekir yoksa kendimizi ufak bir bayılmadan ameliyata kadar giden bir durumda bulabiliriz.

Tıpkı butik gibi burası da küçüktü ancak sempatik bir havası vardı. Hamburgerler neredeyse sipariş ettikten 10 dakika sonra geldi. Ben yine herkesten önce bitirdim. Onları beklerken telefonumla biraz oyalandım.

Sonunda herkes yemeklerini bitirdiğinde Dorothy konuştu. "Baloda size katılamayacağım. Malum," utangaç bir şekilde gülümsedi." Sammy'yle çıkıyoruz." Bunu zaten hepimiz fark etmiştik. Sonra aklıma Jack geldi. O baloya katılacak mıydı? Ya da katılırsa kiminle?

Dorothy, Sammy'yle gittiği için diğerleriyle beraber gitmek için anlaştık. Hesabı ödeyip dışarı çıktığımızda hava neredeyse kararmıştı. Biz de koşa koşa okula gittik. Ve tahmin edin ne oldu? Tam okula vardık ki telefonumu hamburgercide bıraktığımı far kettim! Okulun kapılarının kapanmasına 15 dakika kalmıştı. -18.00'de kapanıyor, akşam yemeğinin okulda yapılması zorunlu- Hamburgerci çok uzaktı. Koşmaya başladım. Ama bu hızla yetişmem imkansızdı.

Güçlerim yeni yeni geliştiği için tam gelişmeden onları kullanmak zararlı olabiliyordu. Ama başka çarem kalmamıştı. Gözlerimi kapadım ve odaklandım. Başım zonklamaya başlamıştı. Tam pes edip gözlerimi açıyordum ki bir anda etkisini göstermeye başladı. Hızlandım, hızlandım ve sonunda maksimuma ulaştım. O kadar hızlıydım ki artık etrafımdaki hiçbir şey görünmüyordu. "YETER" diye bağırdım ve durdum. Etrafıma baktım. Hamburgerci hemen karşımdaydı. Garip...

Neyse ki henüz kapanmamıştı. Telefonumu alıp koşarak çıktım. Bir yandan da saate bakıyordum. 10 dakikam kalmıştı. O kadar yolu 5 dakikada mı koşmuştum? Yetişebilmek için daha hızlı koşmalıydım ancak o enerjiyi kendimde bulamıyordum. Hamburgerciden çok uzaklaşmamıştım ki arkamdan biri bağırmaya başladı. Arkamı döndüm. Bu hamburgercinin sahibi olan adamdı. Bisikletini gösterdi. Ona çok büyük bir minnet duyarak yanına gittim. "Ben yarın gelip alırım. Zaten sizin okulun oraya yürüyüşe çıkacağım." dedi. İçten bir teşekkür edip bisiklete bindim. Pedalları var gücümle çevirmeye başladım. 7 dakika... Daha da hızlı çevirdim. 6 dakika... Okul hafifçe göründü. 5 dakika... Alışveriş yaptığımız butiği gördüm. 4 dakika... Okulun kapılarını gördüm. 3 dakika... Bisikleti duvara yaslayıp kapılara koştum ve yetiştim.

Tam içeri giriyordum ki korumalardan biri beni tutup çekti. Zaten agresiftim bir de adam bana dokununca kafayı yedim. "Kime dokunduğunu sanıyorsun sen?" dedim sakin olmaya çalışarak. Ama dişlerim sıkmaktan kırılacaktı. "Partnerin nerede?" Tabi ya! Dışarı partnersiz çıkılmıyordu. "Gelir birazdan. Yarış yapıyorduk da." diye yalan söyledim. Adam bana hı hı tabi bakışını attı. Diğer adamsa,"Kapılar kapanana kadar gelmezse seni müdüre götüreceğiz." dedi. Ben de kafamı sallayıp beklemeye başladım, olmayan birini...

Tam pes etmiş içeri giriyordum ki arkadan biri seslendi. "Hey! Cidden beni beklemedin mi?" Merakla arkamı döndüm.

Jack mi!? Ağzım açılmaktan artık yere değecekken Jack sırıttı. Ben de hafifçe öksürüp oyuna dahil oldum. "Seni beklerken ağaç oldum şurada. Korumalar da yalnızım diye içeri almadılar beni. Az kalsın müdüre gidiyordum." diye sitem ettim. Ne? Ortaokulda tiyatro kulübündeydim.

Arkama dönüp korumalara bilmiş bilmiş sırıttım. "Şimdi girebilir miyiz?" Zaten Jack'i görünce şok olmuş korumalar şaşkınlıkla yana kaydı.

İçeriye girdiğimizde Jack, "Bana borçlusun." dedi. "Neden ya? Sadece teşekkür etsem olmaz mı?" diye sordum yakınarak. Başını iki yana salladı. "Zamanı geldiğinde hatırlatırım." dedi. Durdum. O yürümeye devam etti ve bir süre sonra karanlık koridorda kayboldu.

[Multimedya aldıkları kıyafetler]

Vampirler OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin