GERİDE KALAN DOSYA

117 25 49
                                    

Bazen hiç düşünmeyeceğiniz bir zamanda, hiç düşünmeyeceğiniz bir şey çıkar karşınıza. Bir bakmışsınız savaş alanın da elinize kılıç tutuşturulmuş, savaşıyorsunuz. İşte bazen o kadar beklenmedik ve ani olur bazı şeyler. Ve o an hayatınızı değiştirecek olan andır. Kimi savaşmayı seçer, kimi kaçmayı... Bu insana bırakılmış en yüce karardır. Savaşmak mı, ihtimallerin ardına saklanmak mı?


. . .

Hilal'in gelen sesin üzerine ayaklanmasının ardından, Azra da ayaklanmış arkadaşının yanına geçmişti. Hızla sesin geldiği odaya doğru yürümeye başladılar. Neden ses vermemişti kardeşi? Hilal odaya girdiğin de kağıtlar ve kutular yere saçılmış bir şekilde gelişi güzel duruyordu. O an gözü küçük kardeşini aradı. Kardeşi, dağılmış kağıtların köşesin de ablasına mavinin en güzel tonunda ki masum gözleriyle bakıyordu. Hilal derin bir nefes aldı. Şu an içinden kızmak, sinirlenmek geçse de kardeşini daha fazla korkutmak istemiyordu. Sonuçta içinde ki öfkenin sebebi de ona zarar gelme korkusuydu. Ablasının endişeli gözlerine karşılık küçük kız başını aşağı eğerek konuştu.

-"Özür dilerim abla. Dışarı da herkes oynamak için bir oyuncak getirecekti. Bende pelüş ayımı götürecektim. Onu alıyorken düştü. İstemeden oldu."

-"Bir yerine geldi mi?"


Küçük kız kafasını hayır anlamında salladı. Hilal, şimdi rahat bir nefes alabilirdi. Çünkü kardeşi dolabın üstün de ki kutuları üzerine düşürmüştü. Bu küçücük bedenin bu kocaman kutuların altın da yaralanma ihtimali çok yüksekti. Zaten yaşıtlarına göre minyon tipli bir çocuktu. İçten içe Allah'a şükretti. Nisa'nın korkmuş olabileceğini düşünerek küçük kızdan bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair söz aldıktan sonra, Azra ablasıyla oynaması için salona gönderdi.

Hilal ise o sıra da bu dağınıklığı toplayacak, dağılmış evrak ve belgeleri kutulara yerleştirecekti. Sahi neydi bu belgeler? Yerde saçılmış şekil de duran evrakların hangi konu hakkın da olduğunu merak etti. Düşen orta büyüklükte ki, kahverengi kutuya eline aldı. Taşınırken bu kutuya babasının evrak ve eşyalarını koyduğunu çok net hatırlıyordu. İçin de ufak bir sızı hissetti. O kadar ufak ve o kadar derinden bıçaklayan bir sızıydı ki bu. Tarif edilmez... Yaşanması istenmez...

Yavaş hareketlerle evraklardan birine uzandı. Üzerin de babasının mavi kalemiyle yazdığı notları gördüğün de derin bir iç daha çekti. Yavaş yavaş hepsini topladı.

Bilerek hareketlerini ağırdan alıyor, vücuduna yavaş hareket etmesi için komutlar gönderiyordu. Gözünden düşen damlalara engel olmak istemiyor ama bir yandan da birilerinin bu göz yaşlarına şahitlik etmesinden korkuyordu. Feryadını Allah duyuyordu ya işte ,yetiyordu ona. Bırak içine attığı hıçkırıklar bir düğüm olarak kalsın, içten içe ağlıyordu o. Saklamıyordu kalbinde ki yangınları. Tam tersi o uzun uzun anlatıyordu. Kırgın kalbiyle, Allah'a anlatıyordu sadece. Kalbinin kırıklıklarını, içinde ki yangınları ve tufanları hepsini en ufak yanlış olmadan anlatıyordu Allah'a.

İki dizinin üzerinde ellerini sıkıp kafasını önüne eğmiş otururken sessiz hıçkırıklar atıyordu genç kız.

Artık kendini toparlanması gerekiyordu. Daha çok burada böylece oturursa Azra merak edip yanına gelecekti. Göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. O sırada bütün belgeleri toplamış, kutuya yerleştirmişti. Tam doğrulmak için harekete geçecekken, kutunun düşmesiyle masanın altına fırlamış siyah deri kaplı eski defter gözüne çarptı. Bu babasının defteriydi. Ama içinde ne yazdığı konusun da en ufak bir fikri yoktu. Büyük ihtimalle babasının not almak için kullandığı bir defter olmalıydı bu eski defter.

KALBİNURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin