VAZONUN ANISI

58 19 35
                                    

Kızlar yatsı namazını kılmış ikinci katın hafif esen rüzgarı eşliğin de, yaşanan çatışma anını Azra ve Defne'ye anlatıyorlardı. Defne de kızlar gecesi yapılacağının haberini alır almaz Hilal'in evine gelmiş ve hemen konuya dahil olmuştu. Büyük bir heyecanla Hilal söze girdi. Bir yanda da elleriyle o anı tarif etmeye çalışıyordu,

- Bir geldik ev perişan olmuş. Yerde kırıklar, taşlar falan şaşırdık. Baktık içerden de sesler geliyor. Hemen içeriye girdik.

Devamını Derya getirdi.

- Ben de merdivenin orada saklanıyordum. Adamlar ne arıyorlarsa artık üst kata da çıktılar. Tam bir adam beni görüp, kolumdan tutarak aşağı sürükleyecekti ki birden ayak sesleri duydum. Korkudan gözlerimi kapattığım için de kimin geldiğini görmedim. Kesin dedim bir kaç kişi daha gelecek, sonrası Allah kerim. Ne olacağı bilinmez. Sonra beni tutan adamın kolumu bırakmasıyla gözlerimi açtım. Bir baktım ki karşımda Murat abi, adam yerde burnunu tutuyor. Murat abiden sonra da Hilal geldi hemen yanıma. Ama görseniz ortalık hala karışık, adam yerden kalktı Murat abinin üzerine atladı. Murat abi, onunla cebelleşirken, bize de arka kapıdan çıkmamızı söyledi. Bizde hemen merdivenlerden inerek arka kapının olduğu yere gittik. Bir de baktık ki buradan kaçış yok. Duvar gibi dizilmiş adamlar. Sonra Murat abi geldi ve

Azra araya girdi

- Bu hikayenin kahramanı Murat abi galiba. Bir dilinden düşüremedin Deryacığım. Senden çok Murat abiyi dinledim.

Derya anlatırken kendini o kadar kaptırmıştı ki ayakta olduğunu yeni fark ederek yerine oturdu. Yüzü hafiften kızarmış, yanakları açık bir pembenin tonuna bulanmıştı. Azra haklıydı. Kendine bile şaşırmıştı doğrusu. O sakin ve yavaş konuşan bir kızdı. Neydi bu heyecan?

Kızlarda Derya'yı daha çok utandırmamak için kahkahalarını içlerine gömüyor, sadece ufak kıkırtılar çıkarıyorlardı. Derya'nın daha fazla kendini kötü hissetmesini istemeyen Defne lafa girdi.

- Peki canım neden polisi aramadın?

Derya bu sefer daha sakin bir ses tonuyla,

- Aslında sesleri ilk duyduğum da polisi arayacaktım ama işin babamla alakalı olduğunu öğrendiğim de vaz geçtim. Olayların bu raddeye geleceğini bilsem kesinlikle o an arardım polisi.

Defne yine ciddiyet cübbesine bürünerek konuştu,

- Babana ulaşılıyor mu peki? Babanın avukat olduğunu söylemiştin. Belki intikam almak istemiş olabilirler.

Derya derin bir iç çekerek,

- Şu an da babama ulaşılamıyor, telefonları kapalı. O nedenle olayın ne olduğu hakkında fikrim yok.

Defne bu olayın içinde intikam gibi saf bir nedenin yatmadığını biliyordu. Adamlar o eve bir şeyi almak için gelmişlerdi. Amaçları belki göz korkutmak belki istediklerini alıp gitmekti. İşte bu kısım büyük bir muammaydı. Ne Derya biliyordu bunu ne de Yiğit. Babası gelene kadar bilinmezler listesine bir soru daha eklenmişti artık.

Kapının çalınmasıyla kızlar ayaklandı. Önce Hilal, balkondan çıkarak, çalan kapıyı açmaya gitti. Ağır hareketlerle kapıyı açtığın da karşısın da duran sıcak gülümsemeli kadın ile Hilal'in de dudakların da ufak bir tebessüm yer edindi.

- Hoş geldin Tuğba Teyze. Buyur geç içeri. Kızlarla oturuyorduk biz de.

- Yok kızım ben hiç geçmeyeyim. Başınıza çok kötü şeyler gelmiş çok geçmiş olsun. Akşam yemeği yemediniz değil mi?

- Hayır Tuğba teyze daha yemedik.

- İyi iyi. Kızım inan ki duyunca çok üzüldüm. Dedim bunlar yemek yememiştir bir şeyler hazırladım sizlere. Erkekler de gelmiş galiba. Siz bize gelin son hazırlıkları yaparak dışarıya bir sofra kuralım, hep beraber yiyelim yemeği. Olur mu kızım?

- Teyzem olur olur da sen neden zahmet ettin? Onca insan uğraşmasaydın keşke biz dışarıdan bir şeyler söylerdik.

Tuğba Teyze'nin kaşları hafif bir şekilde çatıldı.

- Hiç öyle şey olur mu kızım. Sadece ana yemeği yaptım zaten. Diğerlerini hemen hallederiz. Oğlanlar açtır şimdi.

- Tamam teyzem tamam. Biz hemen geliyoruz. Sen çok yorulmuşsun hakkını helal et.

- Yok kızım ne yorulması. O zaman ben bekliyorum sizi. Hadi selametle.

Yaşlı kadın ağır adımlarla merdivenlerden çıkmaya başladı. Hilal de hemen kapıyı kapatarak, merak için balkondan ağrı ne olduğunu anlamaya çalışan gruba bakarak konuştu.

- Kızlar hazırlanın. Tuğba Teyze yemek yapmış. Ona yardıma üst kata çıkıyoruz.

Yemek yemenin sevincini yaşayan kızlar, açlıklarını yeni anlamış bir şekilde, apar topar hazırlanmaya başladılar.

. . .

Alt katta Onur, Bartu, Çağıl ve Yiğit bir koltuğa dizilmiş küçük bir çocukcasına Bekir amcanın şiddetli gazabına uğruyorlardı. Kahverengi eski model bir kanepeye sığmaya çalışan bu dört delikanlı, koltuğa sıralanmış bir şekilde 10 sene önce kırdıkları vazonun azarını yiyorlardı. Murat ise tekli koltukta bu koyun gibi masumlaşmış adamları büyük bir keyifle izliyor, Bekir amca onlara kızdıkça kafasıyla 'haklısın' dercesine onaylıyordu.

Dışarıdan dolu dizgin görünen gençler şu an da birer çocuğa dönüşmüşlerdi. Bekir amca sesini yükselterek konuştu.

- Nerde ha nerde benim çiçek motifli antika vazom ha nerede? Ne olacak şimdi. ANTİKA O VAZO ANTİKTA.

Onur koltuğun ortasında, arkadaşlarına doğru sessizce fısıldadı,

- Ya hu amca o vazo fosil olmuştur fosil. Hem biz sadece vazonu mu kırdık? Neden takdın ki o kadar?

Çağıl Onurun kolunu sert bir şekilde cimcikledi. Çağıl, Onurun kıvranışlarını umursamadan, sesini daha da kısmaya çalışarak konuştu,

- Onur sen deli misin? Adam bir vazo için onca yaygara çıkarıyor, camlarını da bizm kırdığımızı öğrenirse kim bilir neremizi kırar. Hiç düşündün mü sen?

- Aaa haklısın galiba. Demek camı bizim kırdığımızı anlamamış.

Bekir amca eline çok sık kullanmadığı bastonunu alarak konuştu.

- Ne fısıldaşıyorsunuz siz kendi aranızda. Bu gün yediğiniz kötek yetmedi mi? Benim köteğim yeter amaa. Bunların hepsi senin başının altından çıkıyor Yiğit. Önce seni bir elden geçireyim. Sen kalk ayağa uğraştırma beni bu yaşlı halime.

Yiğit konunun nasıl kendine geldiğini anlamayarak boş boş, önün de sinirden köpüren adama baktı. Konuşmamıştı bile. Şimdi ters bir şey söylese, bir de bu adamdan yerdi dayağı. Zaten her yeri ağrıyordu. En iyisi kaderine razı gelmekti. Tam o sırada Yiğit'i kurtarırcasına çalan zil ile Yiğit ayaklandı. Bu zil onun tek kaçış yoluydu. Zaten bütün delikanlılığı gitmiş, bir çocuk rolüne bürünmüştü. Geniş çerçeve de bakıldığın da, şuana kadar Bekir amcanın karşısında diklenen kimseyi tanımamıştı Yiğit. Hızla kapıya yöneldi.

-Ben bakarım kapıya.

Ağır ve sakin adımlarla kapıyı açtığında şaşkınlığını gizleyemedi. Geniş omuzları iyice gerildi. Şaşkınlığın verdiği bir mutlulukta yer edindi gözlerinde. Bu adamın burada ne işi vardı?

KALBİNURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin