Bazen tek gereken şey bir kaç kelimenin bir araya gelmesidir...
Yiğit artık söze girmesi gerektiğini düşünüyordu. Ne olursa olsun onu içten içe kemiren bu ağır vicdan azabından kurtulmalıydı. Karanlıkta pek fark edilmeyen deri ceketini düzeltti ve bu ıssız sessizlikte net çıkan bir ses tonuyla konuştu,
"Murat, bazı konuları bilmem gerektiğini düşünüyorum. Sen benim kardeşimi kurtardın. Benim için, bu günden sonra öz kardeşim sayılırsın. O nedenle seninle açık açık konuşacağım."
Murat, bu işte bir şeyler olduğunu anlamıştı. Herkes, tam anlamıyla herkes bir şeyler biliyor ama bunu bir sır gibi saklamak için bakışlarını kaçırıyordu. Özellikle Bartu ve Hilal. Bu durum en çok onların yüzlerinden belli oluyordu.
Murat sessiz kalarak Yiğit'in ne diyeceğini büyük bir merakla dinlemeye başladı. Bunun üzerine Yiğit tekrar söze girdi,
"Murat senden Bartu adına bir kere de ben özür diliyorum. Onu çocukluğumdan beri tanırım. Kötü biri değildir. Sadece çok zor bir çocukluk geçirdi."
Yiğit, gözlerini bir kaç saniye kapatarak söyleyeceklerinin ağırlığından kurtulmayı diledi. Ağzından çıkacak cümlelerden emin olduğunda konuşmasına devam etti.
"Bartu annesini erken yaşta kaybetti. Babası ise ipe sapa gelmez, içkici kumarcı adamın tekidir. Yıllar önce bu adam eve içip gelince çocuğuna zarar vermeye kalkışmış. Komşular Bartu'nun bağrışlarını duyunca doğal olarak korkup polise haber vermişler. Bu olaylardan sonra adam gözaltına alınmış. Daha önce işlediği ufak tefek kaçakçılık suçları da ortaya çıkınca öz babası hala hapisten çıkamadı.
Bartu ise başka bir adamın elinde büyüdü. Onu baba bildi. Bartu'nun kaderi, onu ne kadar zorlamaya niyetlendiyse artık, baba bildiği o adamda pek tekin birisi çıkmadı.
Lise yıllarında okulun bahçesinde hep beraber otururken Bartu' ya bir telefon geldi. Normal bir şeydir bu, o an konuşmanın hararetiyle açmadı telefonu. Akşamın bir saatinde hep beraber eve giderken, yanımızdan geçen bir amca sayesinde öğrendik o telefonun nedenini.
Sinan amca bir adam öldürmüştü.
Bartu'nun öz babası bildiği adam bir adam öldürmüştü. Yani kulaklarımızı dolduran dedikoduların ve söylentilerin hepsi bu yöndeydi.
O günden sonraki bir ay, soruşturmalar, hapishane ziyaretleri ve mahkemeler ile geçti. Tabi bizde bu olaylara Bartu sayesinde dahil olmuştuk. Sonuçsuz gibi görünen mahkeme sürecinde, arkadaşları olarak her an Bartu'nun yanında olmaya çalışıyorduk.
Tabi sonra adamın suçsuz olduğu ortaya çıktı ama herkes, bu olayın üstü örtüldüğünü ve yalancı şahitlik yapıldığını söyleyerek duruma itiraz etti. Ama neye yarar. Bir kere hüküm verilmişti. Bu süreçte ise en büyük zararı gören kişi Bartu olmuştu. Yaşananlardan sonra iki ay boyunca depresyondan çıkamadı. Onu kendine getirmek için gerçekten çok uğraştık."
Murat, Yiğit'i sözünü kesmeden, bütün dikkatini vermiş bir şekilde dinliyordu. Ve dinledikçe bu gün Bartu da gördüğü o duygulara bulanmış gözlerin sebebini tam anlamıyla anlıyordu. O gözler yaşanmışlıkların altın da ezilen aciz bir kulun gözleriydi. Ama Murat'ın en çok merak ettiği şey Yiğit'in ona bunların hepsini neden anlatıyor oluşuydu. Olay çözülmüş, helallikler alınmıştı.
Murat, ellerini dizine koydu. Çözülmesi gereken olaylar vardı ve Murat o olayların daha ne olduğunu dahi bilmiyordu. Ama içinden gelen bir dürtü önünde yere bakarak konuşan genç adamın ona her şeyi anlatacağı yönündeydi. Sözünü hiç kesmeden dinlemeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİNUR
Teen FictionBabasını yeni kaybetmiş bir genç kız ve babasından geriye kalan birkaç dosya... Aile baskısı ile Hukuk okuyan bir genç ve sokaklarda özgürlük arayışı ... Bu iki zıt hayatın ortak bir çizgiye çekilmesi, tahmini zor olayları meydana getirdi. Bu hikaye...