6

13.4K 716 133
                                    

"Günaydın" banyodan çıkarken, takım elbisesini üzerine giymiş olan adama selam vermiştim. O da bana ayak uydurup "Günaydın" dediğinde rahatlayıp, kafamı salladım ve üzerime bugün işe gitmek için yanıma aldığım kıyafetleri çıkardım.

Rahatlamıştım çünkü dün gece yaptığımız konuşmamızın, tamamen yorgunluktan olmadığını anlamış, içten bir barış anlaşması olduğuna karar vermiştim.

Üzerimi yanımda olmasını umursamadan değişirken, bakışları bana dönmüş olan adama kaşlarımı kaldırarak baktım ve son kalan tişörtümü üzerime geçirdim.

"Hayırdır beğendin galiba gördüklerini?" Dememle kafasını aşağı yukarı sallamış ve kaşlarını çatarak çenesiyle üzerimi göstermişti. "Hayırdır nereye?" Dediğinde bu sefer kaş çatma sırası bana geçmişti.

"İşe gideceğim"

"Ne işi? Artık çalışmayacaksın ki sen" demesiyle ne dediğini anlamak için bir adım yaklaşmış ve "Ne?" Demiştim. Yorgunluktan yanlış anlamıştım dediğini muhtemelen.

"Diyorum ki artık senin çalışmama gerek yok. Zaten ben çalışıyorum. Ayrıca koskoca Adar Ağa'nın eşi inşaatta çalışıyor diyemem herhalde" dediğinde, az önceki barış anlaşmasını aramızda yakmış, üzerinde de bir iki kere tepinmiştim bile. Yok bizim anlaşma imkanımız yoktu bu adamla.

"Dalga mı geçiyorsun?" Derken olabildiğince sakin ve yapıcı olmak istiyordum, yoksa kafayı adamın burnuna gömebilirdim.

"Hayır çok ciddiyim. Sen bu işleri çocuk oyuncağı falan mı zannediyorsun? Koskoca aşiretin eşi olacaksın ve bir inşaatta işçi olarak mı çalışacaksın?" Gözlerimi kapatarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Lan işim bu benim! Ne bekliyordun? Buradaki yengeler gibi evin içinde oturup sana yemek yapmamı falan mı?"

"Gerekirse onu yaparsın ama inşaatta çalışamazsın! İnşaatı geç başka yerde de, birinin altında da çalışamazsın! Artık bu aşiretin içindeysen alışman lazım!" Diye sessiz de olsa sinirli bir biçimde konuştuğunda artık dayanamayıp yakasına yapışmıştım. "Bak, seninle evlendim iyi güzel. Bizimkilerin berdel mi ne bokuysa onu da kabul ettim ama ne benim işimi ne de beni aşağılayabilirsin. Anan da baban da benim burada çalıştığımı bilerek evlendirdiler seninle. O yüzden beni deli etme!" Dişlerimin arasından sinirle konuştuğumda bu sefer o da benim yakalarımı tutmuştu.

"Bak sana git bana yemek hazırla, kahve yap şu bu demiyorum! Sadece o işe gitme diyorum. Evde kalmak istemiyorsan siktir git dışarda gez, alışveriş yap ne bileyim amına koyayım ama sakın beni küçük düşürecek bir şey yapma!"

"Lan benim inşaatta çalışıyor olmam seni küçük mü düşürüyor!"

"Evet lan evet anlasana! Koskoca şirketimiz hatta şirketlerimiz var! Doğunun yarısı bizi bilir tanır! Şimdi gidip Adar'ın kocası da inşaatta işçilik yapıyormuş mu dedirteyim?"

Duyduğum her bir kelime beynime nüfuz edip, artık sinirden etrafı kırmızı görmeye başladığımda kafamı karşımdaki adamın burnuna gömmüştüm. Hiç durmadan bir tane de yumruk geçirdikten sonra toparlanmasını izin vermeden yere yatırıp üzerine çıktım.

"Seni öldürürüm lan!" Yakasını tutup kanlı suratını kendime çekerken gözlerini gözlerime kilitlenmiştim. "Ben o iş için ne kadar çaba harcadım biliyor musun? Eve iki kuruş para getirmek için, eve iki tane ekmek alabilmek için nerelerde süründüm, kimlerin altında çalıştım! Haberin var mı senin benim neler çektiğimden!? Şimdi gelip benim emeğimi, çabamı bir hiçmiş gibi aşağılayıp bir kenara atmamı nasıl istersin!?" Diye bağırırken kendine gelmiş olan adam belime bir tekme atıp yerlerimizi değiştirmemize neden olmuştu. Hemen ardından da bir eliyle iki elimi birden tutup, boştaki koluyla da boynuma baskı yapmaya başladı.

"Bak, amacım senin işini ya da seni aşağılamak değildi. Özür dilerim öyle anlaşıldıysa! Sadece olanları söylüyorum. Şu an ben sana bunları söylemesem bile iki gün sonra babam senin üzerine gelecek! Hatta zorlamaya devam edersen ne olduğunu bile anlamadan seni işten çıkartır! Yoksa benlik bir durum yok!"

Sinirimden bir süre dediklerini anlayamasam da yavaş yavaş söyledikleri beynimde anlamlar kazanırken kendimi daha sakin hissediyordum.

"Sakinleştin mi?" gözlerimi kapatıp onayladım onu. "Bırakıyorum o zaman" dediğinde tekrar güçsüz bir biçimde gözlerimi kapatıp açtım. Üzerimden kalktıktan sonra kendisini yere attı ve burnunu tutmaya başladı. "Başta öyle konuştuğum için özür dilerim. İkna edici olur sanmıştım"

Sözlerine göz devirmiştim. İknanı sikeyim senin!

"Başta böyle söyleseydin burnun yerinde olurdu" dememle gülmüştü. Kanlar etrafa saçılırken yüzümü buruşturdum. Pek inanmıyordum dediklerine ama haksız olduğunu da düşünmüyordum, malum babasının yapabileceklerini görmüştüm.

"Sikeyim ya! Neyse siktir et bugün işe gitmeyeceğim, zaten herkes gelme demişti" dediğinde birazcık vicdan azabı çekmiştim. Duyduğum kadarıyla bu adam işine aşık birisiydi. Sabah erkenden çıkıp akşam gece geç saatlere kadar çalıştığını söylemişlerdi bana.

"Üzerini değiştir de ben bir pansuman yapayım sana" dememle kafasını sallamıştı.

"Aşağıdakilere de söylesene bugün yemeğimizi yukarı getirsinler, kimsenin karşısına böyle çıkmayalım" dediğinde kafamı sallayıp onayladım onu.

Hızla dediklerini yapıp banyoda bulduğum bir iki ilk yardım malzemesini çıkardım.

"Bunların ne işi var burda?"

"Arada ihtiyaç oluyor"

Fazla sorgulamadan yatakta karşısına geçip, kanayan burnunun kemerinden tutarak kaldırdım ve baskı yaptım. Hemen sonra elimdeki ıslak bezle yüzündeki kanlı kısımları silip, temiz tenini ortaya çıkardım. Neyseki ses çıkmasın diye hafif vurmuştum yoksa bir iki gün boyunca morluklarla gezmek zorunda kalırdı.

Ne yapacağımı tam olarak bilemediğim için yüzünü iyice temizledikten sonra vurduğum yerlere krem sürmüş ve burnuna da pamuk tıkamıştım. Önümdeki görüntü gülmeme neden olurken bir yandan da içten içe vicdan azabı çekiyordum.

"Özür dilerim bir anda fazla tepki gösterdim" dediğimde yarım ağız gülmüştü. "Yok canım ne fazla tepkisi, birazcık burnumu kırdın o kadar" söyledikleriyle biraz daha gülerken kendimi yine bu saçma durumun içinde bulmuştum.

Birbirimizi idare etmeye başladığımız açıktı, ikimiz de yavaş yavaş durumu kafamızda kabullenmeye çalışıyorduk ama ikimiz de sinirli bireyler olarak tökezliyorduk. Sonuçta zordu bu halimize alışmak ve ne kadar kabul etmek istemesek de evliydik, bizi insanlar bu şekilde biliyordu ve katı olan bu kurallar çerçevesinde kendimizi rollerimize uygun davranmaya zorlamalıydık.

"Ben çalışmak istiyorum" dediğimde gözlerini kısıp yüzüme dikkatli bir şekilde bakmış ve kafasını sallayarak beni onaylamıştı. "Bir çözümünü bulmaya çalışacağım" dediğinde kısık sesli bir teşekkür mırıldanmıştım.

Sonumuz ne olacaktı merakla bekliyordum.

AĞA / BERDEL / [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin