15

11.9K 730 99
                                    

Günün ikinci bölümü bebişler, ilkini atlamayalım. Bombayı patlatıp kaçtım ben, size iyi okumalar. Öptüm kocaman.

"Adarr!" Diyerek odanın kapısından kafamı uzatıp, evinde bile işiyle uğraşan adama baktım.

Sırtını yatak başlığına dayamış olan adam, sesimle birlikte gözlüklerini gözünden çıkarıp saçlarına çektikten sonra dikkatle beni izlemeye başlamıştı. Bense odaya girip, yavaş adımlarla yatağa gelmiş ve dizlerine başımı koyarak elindeki tableti almıştım.

"Bir tatil günün var, bari onda iş düşünme" tableti doğrulup, masaya koyduktan sonra tekrar dizlerine yatıp gözlerimi bana tepeden bakan adama çevirdim. "Sen ne zamandan beri gözlük kullanıyorsun?" Dediğimde dolgun dudakları gerilmişti.

"Yaklaşık iki sene oluyor. Hiç mi görmedin beni böyle?" Dediği zaman beynimin derinliklerini yoklasam da hiçbir ize rastlamamıştım gözlüklü haline dair. "Yok vallaha hiç hatırlamıyorum" dedikten sonra elimi uzatıp saçlarının arasına daldırdım ve gözlüğünü nazikçe aldım. Dikkatli bir biçimde inceleyip, hemen sonra kendim takmıştım.

"Nasıl yakıştı mı?" Diyerek dirseklerimin üzerinde doğrulup, dolabın aynasından baktım. "Çok çirkin oldun" diyen adamı umursamadan bakmaya devam ettim kendime. Numarası çok büyük olmadığından kendimi görmem o kadar zor olmamıştı. "Hadi lan ordan!? Senden daha yakışıklı oldum" dememle gülmüştü. "Komik mi şerefsiz? Sen hiç tanımıyorsun eşini, bu adam yakışıklılığı ile ne canlar yaktı zamanında haberin var mı senin?" gözümdeki gözlüğü çekip katladıktan sonra tabletin üzerine koydu ve alayla kaşlarını kaldırarak alnıma eliyle bastırdı. Bu hareketiyle başım tekrar bacaklarına düşerken cevabını bekliyordum.

"Anlat bakalım ne canlar yakmış bu yakışıklı" derken bal rengi gözlerini gözlerime dikmişti bile. Onun bakışıyla bir anda duraksasam da hemen toparlanarak dudaklarımı yaladım ve anlatmaya başladım.

"Tamam anlatacak bir şeyim de yokmuş" diyerek kısa süreli konuşma merasimime gülen adamla yüzümü buruşturdum. "Ne var yani? İşim vardı gücüm vardı. Çalışmak zorundaydım öyle gönül işlerine vaktim olmadı ki benim" duraksadım "Ama tamam bir kere olmuştu, çalıştığım inşaatta bir çocuk aşık olmuştu bana, bir süre sevgili olduk ama iş yerinde görünmek istemediği için fazla sürmeden ayrılmıştık" dediğimde kaşlarını ilgiyle kaldırmıştı.

"Demek öyle. O zaman seni işe göndermemekle iyi yapmışım ha. Ne dersin?" Dediğinde gözlerimi devirmiştim. "Saçmalama artık evliyim, o zaman bekardım" dememle gülümsemişti yine. Elini saçlarıma daldırıp yavaş yavaş okşarken gözlerimi kapatmıştım ben de.

"Bir de lisede bir kız vardı, bana mektup yazmıştı, beni ne kadar sevdiğine dair. Onunla sevgili olamadan ben okuldan atıldım" diyerek omuzlarımı çekip güldüm. Bana eşlik eden adamın kahkahaları içimi ısıtırken kendimi tutamayıp ona sormuştum.

"Sen de anlat bakalım. Neler varmış? Adar ağamız kimlerin kimlerin gönlünü almış" dediğimde tatlı bir kıkırdama duymuş ve bu anı kaçırmamak için gözlerimi aralamıştım.

Bu gördüğüm görüntüyü hayatım boyunca unutabileceğimi sanmıyordum.

Adar'ın dudakları gerilmişken, boştaki elinin tersiyle dudaklarını kapatmaya çalışmış ama pek de başaramamıştı. Gamzesi olmamasına rağmen, güldüğü zaman çenesinin sol altında çıkan küçük bir çukur vardı ve ben bunu daha yeni fark ediyordum. Bal gözleri hafiften kısılınca, ışığın altında parlamıştı. Sanat eseri gibiydi ve ben saatlerce bu eseri izleyebilirdim.

Şaşkınlıkla onu izlerken o da gülmesini kesmiş ve ciddi bir şekilde boğazını temizlemişti. Eli hala yerini korurken saçlarımı yumuşak hareketlerle okşamaya devam ediyordu.

"Ben çok fenaydım, üniversitede her hafta sevgili değiştirirdim. Bir de şerefsizim hiç sorma, böyle beni sevenlerle biraz takılıp ayrılıyordum. Şimdi sorsan yapar mısın hayır ama ne bilelim işte çocukluk" durdu ve dudaklarını büktü.

Öpmek istiyordum o dudakları.

"Pişman mıyım biraz ama o zamanların da yaşanması gerekiyordu. Zaten sonra acısı benden bir güzel çıktı" dediğinde neyi kastettiğini anlamıştım. Fakat bilmezden gelecektim, bir de kendi ağzından duymak istiyordum yaşadıklarını.

"Nasıl yani?" Dediğimde yüzü az önceki neşeli halinden sıyrılmış, daha ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Demek ki hala bu durumdan etkileniyordu.

Hala seviyor muydu acaba o kızı?

"Boşver sen bunları, bir ara ayrıntılı bir şekilde anlatırım" dediğinde üzerine gitmek istesem de ters tepebileceğini düşünüp sadece kafamı salladım. Zamanı gelince anlatırdı zaten.

Konuşacak konu bulamadığımız için sessizleşen ortamı bozan şey kapının bir anda açılması olmuştu. Şaşkınlıktan dolayı yerimden kalkamazken sadece kafamı çevirmekle kalmıştım. İçeri giren Fatma bir iki saniye şaşırsa da hemen toparlanıp yüzünü buruşturmuştu.

"Hayırdır abicim, kapı çalmayı öğetmedik mi biz hiç sana?" Diyen Adar ile birlikte kendime gelip hızla yerimden doğrulmak istesem de nazikçe omzumdan tutarak beni engellemişti.

Eğilip Fatma'ya çaktırmadan göz kırparak devam etti. "Önemli bir şey mi vardı?" Dediğinde Fatma'nın yüzünün her bir dakika daha da bozulduğunu görmek tarif edilemez bir zevk veriyordu şu an bana.

"Abi sizi yemeğe çağırıyorlar, onu haber vermek için çağırmıştım ama" burnunu kırıştırıp devam etti. "Pek de gelmeye niyetiniz yok gibi" demesiyle dudaklarımı birbirine bastırmıştım gülmemek için.

"Geliriz abicim, hadi çık artık odadan" diyen Adar'ın bu tavırları çok hoşuma gidiyordu.

Aramızda sandıkları gibi bir ilişki olmamasına rağmen beni zor durumda bırakmamak için oyuna ayak uyduruyor, kardeşini karşısına alıyordu. Az önce yaptığı gibi beni koruduğu zaman kalbime doğru sıcacık bir şeylerin aktığını hissediyordum.

"Tamam o zaman" diyerek kapıyı çarpıp çıkan kızla gözlerimi tekrar bal rengi gözlere çevirdim.

"Neden bana böyle davranıyor?" Diye sorduğumda bu soruyu hiç beklemiyormuş gibi bir hali vardı. "Yani nazik olmaya da çalışıyorum ama sinirlerim bozuluyor. Sürekli fakir olduğum için laf yiyorum. Her zaman sakin kalamayabilirim haberin olsun"

"Ben de anlamadım ama aklıma gelen bir şey var. Bir ara özel olarak konuşmam gerekiyor galiba" dediğinde kafamı sallamıştım.

"Sen iyi alıştın ha benim yanımda yatmaya falan. Hayırdır aslandın kediye mi dönüştün?"

"Ulan!" Diyerek saçımdaki elini ittirip kalkmaya çalıştığımda beni tutmuş ve tekrar yatırmıştı.

"Bırak lan it herif" diye boğuşurken kolundan tutmuştum. Eğilirken ikimiz de gülüyorduk. En sonunda ani bir hamleyle ileri doğru atılıp altıma aldığımda yüzlerimiz birbirine değecek kadar yakındı.

Nefeslerimiz birbirine karışırken ikimiz de gözlerimizi birbirinden ayıramıyorduk. Adar'ın gözleri yavaşça dudaklarıma doğru kayarken yutkunup nefesimi tuttum. Sanki küçük bir hareketimle bile büyü bozulacaktı ve biz tatlı bir rüyadan uyanacaktık.

Dudaklarınızın arasında neredeyse hiç mesafe kalmayıp tam birbirine değecekken Adar'ın bir anda yüzünü çevirmesiyle şok olmuştum.

"Şey, pardon ben. Bir anda anlamadım ne oldu!" Diye sayıklanırken hızla yerimden kalkmış ve utançtan yüzümü kapatarak yatağa oturmuştum.

"Önemli değil" diyen buz gibi sesle tüm tüylerim diken diken olurken sessizce ayaklanan beden kapıya doğru yürümüştü.

"Ben aşağı iniyorum sen de gelirsin" dedikten sonra cevabımı bile beklemeden odadan çıkmıştı.

Bir süredir anlam veremediğim duygular bir anda şeffaflaşmıştı sanki. Küçük çiçeğim büyümüş adı aşk olmuştu ve ben bu çiçekle ne yapacağımı bilemeden kalakalmıştım.

Evet bir lafımız vardı neydi o?

AĞA / BERDEL / [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin