Yüzüme vuran sıcak nefesle, şişmiş gözlerimi aralayıp nerde olduğumu anlamaya çalışmıştım. Güneş ışığı o kadar yoğundu ki ilk defa kitaplardaki o ünlü 'Güneş ışığının yüzüme vurması ile uyandım' cümlesini iliklerime kadar hissetmiştim.
Resmen gözümü sikmişti.
Gözümün acıması haricinde karnımın üzerinde hissettiğim ağırlık ve sıcak nefesler yüzünden kaşlarım çatılırken gerçekten artık uyanmam gerektiğini anlayıp, sağ elimi kaldırarak gözüme çıkardım ve bir süre bastırarak bekledim. Yeterince bastırdığıma kanaat getirdikten sonra çekip, nazikçe ovdum ve sonunda açabildim göz kapaklarımı. Uzun süre uyku uyumamanın bedelini ödüyordum resmen.
Gözlerim tavana kilitlenmişken, yanımda nefes alan bedenle bir anda şokla kendimi geri çekmiştim. Benimle birlikte uyanan Adar şokumu iki katına çıkarırken konuşmak için ağzımı aralasam da bir türlü yapamamıştım.
"Günaydın" diyen çocuk ise benim aksime gayet rahat görünüyordu.
Ben yatak başlığına yaşlanmış bir şekilde öylece kalakalmışken o başını tekrar yastığa koymuştu. "Biraz daha uyusak olur mu? İkimiz de çok yorgunuz" diyerek tekrar gözlerini kapattığında artık kaçıncı şokumu yaşadığımı saymayı bırakmıştım bile.
Bir süre kendime gelmek adına gözlerimi kapatıp, kafamı yatak başlığına yaslayarak bekledim. Yoksa yanımda yatan adamın suratına kocaman bir tokat geçirecektim. Yani kıyamazdım ama bu sinirle düşüncesi iyi gelmişti.
Biraz daha sakinleştiğimi hissettiğimde kafamı yana doğru eğip uyuyan yüze baktım. Işık vuran yüzüne baktım.
Tamam bir tane çaksam rahatlardım eminim.
"Adar!" Diye seslendiğimds uykusuna devam eden adamla sinir katsayım artıyordu.
Bir haftadır ortada yoktu, beni tek başıma çük gibi bırakmıştı burada, hem ailesiyle ben uğraşmıştım, hem kendi derdimle. Şimdi de beyefendi gelmiş götünü devire devire uyuyordu. Sikerdim ben böyle işi ama!
"Adar uyan!" Diye bağırdığımda aniden gözlerini açmıştı. Korkuyla bana bakarken sinirli yüz ifademi görmesinden kaynaklı olsa gerek, hemen uyanmış ve benim gibi yatak başlığına yaslanarak gözlerini ovuşturmuştu. Çok tatlıydı ama bu sefer yumuşamak gibi bir derdim yoktu.
"Uyandınız mı ağam?" Dediğimde bal gözlerini bana çevirmiş, şaşkın ifadesi ile bakmaya başlamıştı. Muhtemelen neden bu kadar sinirli olduğunu anlamaya çalışıyordu kertenkele surat.
"Bir haftadır yoktun! Koca bir hafta! Şimdi de gelmiş hadi biraz daha uyuyalım diyorsun!" Konuşurken gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. "Bir haftadır şu küçücük odada kendimi yedim bitirdim! Tek başıma, iki kurt başımda beklerken öylece kendimi suçladım!" Diye bağırırken Adar hala şaşkınlığını koruyordu.
"Şimdi gelmiş uyuyalım diyorsun! Yemin ediyorum sana kıyamıyor olmasam evire çevire döverdim" dediğimde gülmeye başlamasıyla şaşkınca bakakalmıştım. "Bir de gülüyor musun? Resmen sınanıyorum!" Derken bir anda bana sarılmasıyla şok olma sırası bana geçmişti.
"Özür dilerim" derken yüzünü tamamen boynuma gömmüştü. Kuru dudakları boynumu okşuyordu ki neredeyse sinirimi tamamen unutacaktım. Ama neredeyse.
"Bırak beni!" Diyerek kolundan tutup ittirmeye çalışsam da daha sıkı yapışan çocukla direnmenin anlamsız olduğunu fark etmiştim. Açıkçası pek de direnesim yoktu zaten. Elimi omzuna koyup yanağımı saçlarına yasladım ve konuşmaya başladım.
"Bir kere konuşacağım iyi dinle o yüzden" kafasını gömdüğü yerden ayrımadan kokumu içine çekerek başını salladı. Bense kendimi kaptırmamak için dişimi sıkarak konuşmaya devam etmeye çalışıyordum. "Bu bir haftada düşünmek için bolca vaktim oldu ve fark ettim ki seni sevdiğimi öptüğüm, daha doğrusu öpmeye çalıştığım güne kadar anlayamamışım. Biliyorum kalbinde biri varken bunu söylemem yanlış ama elimde değil" dediğimde bir anda kalkmış ve belimden tutarak beni kucağına oturmuştu.
Kucağına mı?
"Lan! İndir beni! Bu ne böyle kucak falan!?" Derken üzerinden inmek için uğraşıyordum. "Ulan bıraksana beni sapık herif!" Gülerek beni daha sıkı sarsa da kollarını çözüp geçen seferki gibi altıma almıştım.
"Karımı kucağıma almam kadar normal ne var?" Dediğinde tam yüz yüze olduğumuz için kafa atabilecek konumdaydım. "Burnunu bir kere daha kırmamı ister misin?" Dememle gülmüş ve beklemediğim bir hamle ile burnunu burnuma sürtmüştü. Gözlerim sonuna kadar açılırken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.
"Sen ne yapıyorsun? Bak beni boşu boşuna umutlandırma!" Derken ellerimin altındaki bileği sıkıyordum. "Kalbinde birisi varken gelip de beni oyalama" dediğimde kaşları çatılmıştı.
"Kalbimde bir tek sen varsın" demesiyle heyecandan nefes almayı unutmuştum resmen. Bir süre şaşkınca bal gözleri izlesem de en sonunda kendime gelip sinirle soludum.
"Sen ne saçmalıyorsun? Seven insan tek başına hiçbir şey demeden öylece gider mi? Hadi git, kafa dinliyorum de ama en azından bir haber verseydin! Burad-" derken beklemediğim bir şey olmuştu.
Adar beni öpmüştü.
Yumuşak dolgun dudakları aynı hayalimdeki gibi dudaklarımın üzerindeydi. Hareketsiz bir şekilde, dudaklarımı nazikçe okşadıktan sonra hemen geri çekildi. O kadar kısa bir öpücüktü ki birkaç saniye sürmüştü.
İkimiz de gözlerimizi kapatmaya bile fırsat bulamadığımız için birbirimize kenetlenmiştik. Kalbim deli gibi atarken, ne diyeceğimi bilemediğim için bir süre şaşkınca sadece bal rengi gözleri izledim.
"Kalbimde sadece sen varsın, olmasaydın şu an burada olmazdım" duraksadı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan yerlerimizi değiştirdi.
Yengelerin dediği gibi iki koca adam yatakta yuvarlanıp duruyorduk resmen.
"Sadece kendi hislerimi kabul etmek ve senin karşına tamamen kendimi bilerek çıkmak için bekledim. Ayrıca senin vereceğin tepkiyi de kestiremedim, belki sadece anlık bir öpücüktü, bilemedim işte ben de kaçtım. Özür dilerim" dediğinde anında yumuşamış olsam da hala kafamda soru işaretleri vardı.
"Ama o kız?" kaşlarını çattı. "Evet ya o kız kim? Sürekli kalbinde biri var diyip duruyorsun?" Sinirli oluşu tatlı görünmüştü gözüme şimdi. "Düğündeki kız işte, senin evlenme teklifi etmek istediğin" dememle iyice sinirlenmişti. Bileğimdeki tutuşu sertleştirken dizlerinin üzerinde doğruldu. O sırada beni de çekmeyi ihmal etmemişti.
"O kızı uzun süredir görmüyordum bile. Düğünde görünce şaşırdım, beklemiyordum o kadar. İki sene öncesinin olayı bu" dedikten sonra beni kendine çekmişti. Kucağına mı çekmeye çalışıyordu yine bu dingil beni?
"Kucağına çekersen seni öldürürüm" dediğimde gülmüştü. "Ama karıcığımı kucağımda istiyorum" derken kalçalarımdan tutup gerçekten kucağına çekmeye çalışmıştı ama kendimi oturduğum yere sabitleyerek izin vermedim.
"Ben kocamı kucağıma alayım nasıl fikir?" Dediğimde kaşlarını çatarak düşünüyormuş gibi yapıp kafasını iki yana salladı. "Olmaz" kaşımı kaldırıp "Ben biliyordum" bakışları attığımda, beni bacaklarının arasına hapsetmişti.
"Tamam o zaman bir süre bu kucak işini rafa kaldıralım"
"Tek sorun kucaktı zaten amına koyayım" dediğimde gülerek ellerini belime koymuş ve beni kendine iyice yakınlaştırmıştı. "Kucağımda olsaydın daha güzel olurdu ama olsun" diyerek burnunu yanağıma sürtüp geri çekildi ve dudaklarımız arasında milimler kalacak kadar yaklaştı.
Tam öpecekken kafamı çevirdiğimde kaşlarını şaşkınlıkla kaldırmıştı. Benim yüzümde muzip bir gülümseme varken kollarını tutup geri çektim ve ayağa kalktım.
"Ya benim gitmem lazım, şirkette önemli bir işim çıktı da" diyerek odadan çıktığımda arkamdan ettiği küfürleri hissediyordum ama umrumda bile değildi.
Öyle kolay değildi Adar Ağa, Devran ile oyun oynamak senin bildiğin oyunlara benzemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞA / BERDEL / [BXB]
RomanceBerdel konulu bir GAY hikayesidir. Eşcinsel evliliğin yasal ve normal olduğu bir evrende geçmektedir. •Şiddet, cinsellik ve olumsuz öğeler içermektedir. +18 yani.