⛓️
Bölüm On Dokuz
"Yenilgi"
•Bölüm müziği: Kaan boşnak- Benimle kayboldun.
|||
Elimdeki kırmızı kalemi bir yenisiyle değiştirip, çizdiğim arabanın tekerlerini boyamaya başladım. Karşımda bağdaş kurmuş şekilde oturup beni beklentiyle izleyen çocuğa tamamladığım resmi tebessüm ederek uzattım. Sevinçle elimden defteri alıp çizdiğim araba resmini, elinde tuttuğu kurşun boyama kalemiyle boyamaya başladı.
Yaklaşık bir saattir Ivan'ın odasında vakit geçiriyorduk. Karşıma dizdiği oyuncak arabalarını, çizip ona veriyordum, o da boyuyordu. Bundan önce de bir süre sohbet etmeye çalışmıştık. Tabletinden çeviri kısmına girip Türkçe yazıyordum, o da ses kaydı yaparak cevaplıyordu. Biraz uğraştırsada birbirimizi anlıyorduk ve bu yeterliydi.
Verimli bir sohbet olmuştu. 'Çocuktan al haberi' diye bir söz vardı bilirsiniz ve ben bu gün bundan çokça faydalanmıştım. Mesela kimin kim olduğunu çözmüştüm! Pekala, pek de büyük bir başarı olmadığının farkındayım... ancak Harp'ın bu konuda resmen suskun adamlar gibi tek kelime etmemesine karşı, bu çocuk resmen bir nimetti!
O yaşlı ve haz etmediğim kadının-ismi Zoa'ymış- tahmin ettiğim gibi Harp'ın dedesinin eşi olduğunu söylemişti. Öğrendiğim kadarıyla adamın ikinci evliliğiymiş yani bu nedenle kadın, Harp'ın üvey babanesi gibi bir şey oluyordu. Harp'ın bir de bu mantıkla üvey amcası varmış ve Eva da amcasının eşi oluyormuş. Neden yengesi olduğunu böylece anlamış bulunuyordum. Eva'nın kocası ise İtalya dışında olan işlerin başındaymış ve bu nedenle ayda bir iki defa gelip tekrar gidiyormuş. Bu yüzden kendisiyle karşılaşmamıştık. Bu çiftin ise üç tane çocuğu varmış ‐Harp'ın kardeşleri! Pardon, kabul etmediği kardeşleri diyecektim. Bunlar; Ivan'ın babası Andrea, ela gözlü adam Carlo ve ilk gün geldiğimizde kahvaltı da gördüğüm benim yaşlarımda olduğunu düşündüğüm kız, Letizia. Letizia isimli kızı o andan başka hiç görmemiştim zaten. Gecesini gündüzünü dolu dolu yaşayan kişilerdendi sanırım.
Ivan tabletine söyleyip çevirttiği şeyler bana gösterdi. Tablette yazılanlara garip garip bakıp çoğu kelimenin hatalı çevirisi yüzünden büyük bir çabayla çözmeye çalıştım. Galiba, 'Peki ne zaman evleniriz?' Yazıyordu. Gülümseyip cevapladım.
"Biraz daha büyüyüp okuma yazmayı öğrendiğinde evlenebiliriz."
Tablette sesli şekilde çevirilen kelimelere somurtarak baktı.
"Ben büyüğüm zaten! Hep o Riccaardo yüzünden işte!" Tatlı halleri beni kıkırdatırken hemen cevapladım.
"Saçmalama... evleneceğim ben seninle. Takma kafana onu."
Tatmin olmuş gibi henüz bir iki tanesi düşmüş süt dişlerini gösterecek şekilde güldü. "Tamam o zaman anlaştık." Kafamı olumlu anlamda sallıyarak onayladım.
Harp'dan bahsetmemiz ister istemez unutmak için her şeyimi verebileceğim anlara döndürmüştü. Dün yarışı kaybetmiştim. Bu cümle öyle çok canımı yakıyordu ki... daha çok utanmamı sağlıyordu. Kazanabileceğimden emindim. Tereddütlerim vardı fakat yarış esnasında kaybolmuşlardı. Bu yüzden güveniyordum kendime. Ne yazık ki büyük yanılmıştım. Yine de bunları düşünmemeye çalışıyordum. Benim isteğim tekrar motor kullanıp o hazzı tadacak şekilde yarışmaktı. Birinci veya sonuncu olmak çok umrumda olmazdı fakat bir yola girmiştim işte... ne yapacağım hakkında en ufak fikrim yoktu. Kaybolmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{GECE' NİN GÖLGESİ}
Chick-LitBir adam vardı kalbi buz tutmuş, yalnızlığa mahkum, şeytanın ta kendisi... »Ben, hepsinin gözlerimden dahi korktuğu adamım Loris... Her birine diz çöktüren ben! Nasıl oldu da onun tek bir bakışına kulu oldum söyler misin? Nasıl küçük bir kız çocuğu...