"2-0, 4-1, 3-2, 4-2 ve 1-1. Bugün U19 ile yaptığımız bütün maçların sonuçları bunlar, beyler. Hiori- İyi misin lan?"
90 dakikalık 5 maç. Devre aralarıyla birlikte 525 dakika yapıyor. Sürüne sürüne maçları yapmıştı iki takım da. Yemek molaları dışında dinlenememişlerdi adam akıllı. Şu anki hallerini anlamak pek de zor değildi bu yüzden.
Kahvaltılarını yapıp geldikleri spor salonundan hava kararmışken çıkıyorlardı. Hiçbirinde adım atacak enerji kalmamıştı.
Hiori de soyunma odasına kendini attığı gibi yere uzandı.
"Pek sayılmaz..."
Isagi'nin ise başı çatlıyordu. Denemek istediği 22 düzenden, 12 tanesini beğenemeyip elemiş, 5 tanesini denemişti. En kısa zamanda bu antrenmanı tekrarlamaları gerektiğini düşünüyordu.
"Hepiniz çok iyi bir iş çıkardınız. Bu dayanıklılığınızla, 90 dakika boyunca yorulmadan koşabilirsiniz de. Elbette hepimiz çok yorulduk. Fırtınadan dolayı, Noa ile ben; sizi evlerinize götüreceğiz, kendinize dert etmeyin. Yemek molasını 1 saat önce vermiştik ama- Aç değilsiniz değil mi?"
Sesleri bile adamakıllı çıkmıyordu oyuncuların. Mırın kırın ederek reddettiler Isagi'yi. Bayılmamak için direniyorlardı bir yandan da. Bu kadarı onlara fazlaydı ama! İlk maçtan beri enerjilerini muhafaza ede ede oynamışlardı ama bu bile yeterli gelmemişti.
"-ve Birkenstock. Sizi ben alırım. Isagi? Kalanlar sende. Zaman harcamadan evlerine götürelim. Hava iyice kötüleşmiş."
Noa'nın saydığı isimler, koçlarının önderliğinde ayaklanırlar. Isagi kendine düşen kadroyu aklında sayar. Kunigami, Hiori, Yukimiya, Kurona, Raichi ve Jin. Tüm Japon'ları kendine vermesi iyi olmuştu. Isagi'nin arabası geniş olduğu için rahat rahat sığarlardı zaten.
Japonlar da Isagi'yi takip ediyordu otoparka kadar. Isagi, koluna yaslanan kafaya bakmak için döndü. Uyuklamak üzere olan Hiori olduğuna emindi ama-
"Öne ben bineyim mi, Yoichi?"
"Kaiser-"
"Noa beni kovdu... Çok gürültülüymüşüm..."
Isagi, hüzünle dudaklarını büzen sarışına bakar. Takımda en çok yorulan o olabilirdi. İlk maç hariç hepsinde 90 dakika boyunca oynamıştı. İyice de kendinden geçmişti.
"Öne geçebilirsin... Bizimkilerin evi birbirine yakın zaten. Çoğu komşu. Hızlı varırız, merak etme."
Kaiser, yorgunluğuna rağmen mavi gözlü olana samimi bir gülümseme sunar.
Kalan oyuncular arkaya sıkışırken Kaiser önde şarkı arıyordu. Bulduğu ilk klasik müziği açtı ve arabanın sessizliğini bozdu.
Şarkının sonuna geldiklerinde ise, Kurona ve Jin'in yaşadığı apartmana ulaşmışlardı. Arka taraf rahatlamıştı sonunda. Kendi aralarında muhabbete başladılar. Japonca konuşmaları, Kaiser'e ninni gibi gelmişti. Kafasını arkaya yasladı ve gözlerini kapattı. Yanında oturması, Isagi'nin dikkatini kesinlikle dağıtıyordu.
Diğerlerine göre gürültülü kalan Raichi de inince, araba daha da bi' rahatlamıştı. Arkadakilerin sohbetlerine Isagi de katıldı.
"Ee? Şu sarışın uyuyor mu?"
"Yan koltuk prensesi uyukluyor."
"Isagi, hizmet de ediyor ona. Uyur tabii.'
"Şşş!"
Japonca konuşmalarına artı olarak isim söylemekten kaçınıyorlardı anlaşılmamak için. Gayet de mantıklı bir yöntemdi aslında. Gerçi bir yerden sonra iplememeye başladılar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
emperor! kaisagi,
FanfictionIsagi Yoichi, bir aydır dünyadaki en iyi forvetlerden biri olan Micheal Kaiser'in menajerliğini yapıyordu. Birbirleri ile asla uyuşmayan kişilikleri, iletişim kurmalarını iyice zorlaştırıyordu. Futbolun zirvesine uzanan bu yolculuklarında aralarında...