2-

857 68 49
                                    

11.04.24
Saru Sancak

Yalan en tehlikeli yılandır. Yalanın her türlüsü kötüdür ve ne beyaz yalanlar ne de ben onun iyiliği için söylüyorum yalanları iyidir, hepsi can acıtır/sıkar, güven kırar.

Annem, öz babamızın evini anlatırken villa derdi. Özel güvenliği olan villa sitesinde, özel korumalarının koruduğu, büyük ve ihtişamlı bir villaymış.

Ama adamın bizi getirdiği ev bir apartman dairesi. İşlek caddenin ara sokaklarında kalmış, dört katlı eski apartmanın üçüncü katındaki evin uzun yıllardır bu adam tarafından kullanıldığı çok açık, her yerde kullanılmışlık izi var. Bina ve sokak eski, kötü olsa da evin içi ferahtı.

Üç oda bir salon, geniş salonunda dev ekran televizyon, oyun konsolları, kitaplıklar, bir bilgisayar köşesi vardı. Han'la odalarımız ayrıydı, ama aynı odada kalmak istersek diye de yataklarımız iki kişilikti ki altında da tek kişilik bir yatak daha vardı. Yataklarımızı sandıksız, bazasız seçmiş, altındaki boşluğa da yatak koymuş ve ileri geri oynatabiliyoruz. İlk geceyi ikizimle bir odada geçirdik.

Ev beyaz ve tonları, öyle iç karartıcı bir şeyleri yok. Eşyalar, kapılar, lambalar, yerler ve geri kalan her şey yepyeni. Evi yenilediği çok açık ama neden taşınmak yerine evi yenilemiş, o villası nerede bilmiyoruz.

İkizimle tüm gece bu konuyu konuşmuştuk; adam, annemin anlattığı gibi aşırı oyuncuydu, sürekli duyguları en dip noktalarına dek yaşıyordu. Akşam geç vakitlerde olduğundan bizimle oturma fırsatı ona vermeden odaya çekildiğimizde ne tepki verdiğini bile duyamamıştık.

Kendi odasını da göstermişti, evin onca yeniliğine rağmen yatak odası eskiydi; eski bir baza, dolap, komodinler, pencereler dahi.

İlginç öyle değil mi?

"Keşke on yedi yaşımızda olsaydık, o zaman sadece birkaç ay beklerdik." Mırıldanan ikizim, yastığa sarılmıştı. Birkaç dakika önce sessizce ağlamıştı ve hiçbir şekilde teselli edemiyordum.

"Önemi yok." Tavana bakarken gözümden bir yaş düştü, güzel hayatımı özlüyorum. Annemin sabahları odama gelip saçımı okşayarak kaldırması, babamın kahkahalarla annemin bizden kaçırmaya çalışması... "On sekiz olduğumuz an basıp gideceğiz."

"Basıp gideceğiz," diye ikizim beni tekrar etti.

Odanın dışından güzel kokular geldiğinde bundan nefret ettim. Annemi istiyorum. Ona bir şey olursa nasıl yaşarız ki? Bize olan sevgisi...

"Ben... Ben acıktım. Ne kadar utanç verici değil mi? Annemiz orada canıyla uğraşırken biz burada sıcak yatağımızda, acıkıyor ve susuyoruz. Böyle olmamalıydı." Son cümlemi söyleyerek yataktan ayaklarımı sarkıtıp oturur pozisyona geldim. "Hadi Saruhan. Yemek yemek ve kendimize bakmak zorundayız, annemiz için."

"Annemiz için." Beni onaylamasına sevinerek ayağa kalktım, elimi ona uzatıp kaldırdım.

Çantalarımızdaki kıyafetlerden pantolon ve tişört alıp giydik. Odadan çıkıp banyoya ilerlerken mutfaktan tıkırtılar geliyordu. İlk önce Han yıkadı elini yüzünü, ardından kurulanıp koridorda birbirimize baktı.

Bu adamı hayatımızda ilk defa görüyoruz, şehrin bu semtine ilk gelişimiz. Annemiz yok, İlyas babamız yok... Sadece ikimiz varız, sadece ikimiz...

"Hadi." Han'ı ardımdan çekerek mutfağa yürüdüm.

Kapıyı açtığımda adamın siyah bir mutfak önlüğü giymiş, tezgahta bir şeyler hazırladığını gördüm. Yandaki masada yok yoktu, öyle bir hazırlık yapmış ki bunların hepsini bir saat içinde yapılacak gibi değildi. En az iki saatlik uğraş gerektirir.

Saru-Han Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin