8-

544 70 30
                                    

Saru Sancak

Bazı soruların cevabı yoktur, öylece kalır ve zamanla da unutulur; genellikle bu sorular aşırı önemli falan da değildir çünkü önemli sorular cevapsız kalırsa insan delirebilir.

Benim de cevap almak istediğim tek sorum var; annem neden yalan söyledi? Bu sorumun cevabını bir bulabilsem daha çok rahatlayacağım, yüreğim artık acımayacak, belki o psikoloji haplarını bile bırakabilirim.

Avukatın oradan çıktıktan sonra üç saat kesintisiz ağlamak beni yorduğundan eve dönüp ayı gibi uyudum. Şu anda da saat gece iki; Han'la Ali geldi mi, yemek yediler mi bilmiyorum.

Yatağımda doğrulup gözlerimi ovuşturdum. Başım da ağrıyor...

Odamdan yavaşça çıkıp evi dinledim, Han'ın horlama sesi dışında bir şey yok ki o da çok kısık, evde ses olsa hayatta duyulmaz. Ali'nin odasına yaklaştığımda kapının yarım kapalı olduğunu gördüm, içeriye baktım ama onu göremedim.

Lan! Adam yok. Kapıyı tam açıp gerçekten baktım, hiçbir yerde yok! Banyoya ve mutfağa da bakındım, yine bulamadım.

Nereye gitti? Saat gecenin ikisinde nereye gitmiş olabilir ki?

Odasına girip yatağına oturdum, yatağı da hafif dağınık yani bir süre yattı öyle mi? Oturduğum yerden etrafa göz gezdirirken zamanında annemin bu odada vakit geçirdiğini, evli olduğunu bilmek garip hissettiriyordu.

Delicesine aşık oluyorsun, kadına şiirler/şarkılar yazıyorsun, hayaller kuruyorsun. Ama ne için? Bir hiç.

Ayağa kalkıp kıyafet dolabını açtığımda anneme ait hiçbir şey yoktu, ama Ali'nin de kıyafetleri fazla değil. Hâlâ dolabın sadece yarısını kullanıyor. Eşyaları da genelde tek tipmiş...

Boş kısımdaki raflara uzanıp bakmaya çalıştım, bulamadım. Çalışma masası veya kitaplık da yok, onlar salonda ama boş olduğunu biliyorum; bir ara bakınmıştım. Yere oturup tekrar eşyalara bakındım, annem burayı bize cehennem olarak anlatmıştı.

Onun cehennem diye bahsettiği yerde ona melek deniyor. Bu kadar saçma ve alakasız.

Yatağa bakarken başımı eğip kafamı elime yasladım. Bu çok anlamsız. Neden hep bir yalan var?

Odada yanan gece lambası, eşyaları tam aydınlatmıyor, aksine gölgelerini yoğunlaştırıyordu ve yatağın altında çok fazla yoğundu. Oraya eğildiğimde şifreli, Yeşilçam filmlerinde olan çanta vardı. Aslında bakmamalıyım ama Ali bize anlatmamakta inat ediyor.

Çantayı çekip etrafına baktım, sadece annemin ismi dikili, kilitleri de kırık. Bilerek kırılmamış, zamanla aşınmış gibi. Açtığımda içinde fotoğraflar, eski kasetler, bir iki biblo ve mektup gördüm. Her şey anneme ait, her bir şey burada annemin.

Mektubu açtığımda özensiz el yazısını hemen tanıdım, bu annemin yazdığı bir mektup olmalı;

"Ali
Sana çok fazla şey yazmak isterdim ama o kadar bile aklıma cümle gelmiyor. Seni hiçbir zaman sevmedim, bunu elimden geldiğince göstermeye çalıştım.
Benim için her şeyi yapman nefret etmeme neden oluyor, anne ve babam bile seni benden daha çok seviyorlar.
Seninle evlenme nedenimi de biliyorsun; hamileyim ve bunu evlilik dışı yaptığımı öğrenselerdi bir daha kimse yüzüme bakmazdı. Kullanabileceğim sadece sen vardın.
Şimdi hastanedesin, doktorlar senin için umut olmadığını söylerken ciddi duruyorlar. Özür dilerim ama umarım uyanmazsın.
Hoşça kal. Ben gidiyorum."

Saru-Han Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin