5-

713 70 12
                                    

15-17.04.2024
Saru Sancak

Ölüm ne zor bir kelime değil mi? Halbuki her gün belki de defalarca duyuyoruz, yakınlarımıza sıra gelene dek umursamasak da oluyor işte, ölüm en yakınımıza gelebiliyor. Annemin ölüme bu kadar yaklaşabileceğini hayatta düşünmez, tahmin etmezdim. Onu bir gün hastanede, yoğun bakımda göreceğimi düşünmez, düşünürsem ağlardım. İnsanların gözyaşları dinmiyormuş, ne zaman bitti desem tekrar akıyor ve bu benden bağımsız.

"Sana ihtiyacım var." Cama doğru fısıldadım kabloların arasındaki anneme. "Sana çok ihtiyacım var."

Beni duymasa da anneme konuşmak rahatlatıyor, nefes aldırıyor. Gerçi şu iki gündür daha iyiyim, çünkü çarşamba günü Ali'nin ricası ile pedagog görüşmesine gittim ve aylardır içimde atamadığım her şeyi pedagoga anlatmak hayal bile edemeyeceğim kadar iyi geldi.

Cengiz abi pedagogum, gerçekten bir abi gibi beni dinlemesi, beraber bazı konulara kafa yormak ve onun yapmamı rica ettiği şeyleri yapmak kalbimdeki o ağrıyı azaltıyordu. Ali'nin bize dediklerini Cengiz abi de söylemişti, annemiz ölmemişti ve gelecekte ne olacağı belli değil, yani tüm hayatımı, hayallerimi bitirmeme gerek yok. Rahatlamam için bir şeyler yapmam anneme üzülmediğimi de göstermez. Kil atölyesine gidiyorum, her zaman hayal ederdim ama İlyas babam gereksiz bulduğu için göndermezdi; Ali hemen gönderdi. Kille uğraşmak iyi geliyor, düşüncelerimi susturuyordu.

Ama artık anneme daha çok ihtiyacım var. Onun cevaplarına, sevgisine, sesine, kokusuna... Titrek bir iç çektim.

"Beni bırakma anne. Kimsesiz kaldım, yalvarırım beni bırakma." Annemin yüzünü sevmek isterken cama dokunmak, camı sevmek... "Ölmeni ve ölmeyi istemiyorum. Yine gel ve bana herkes ol."

"Saru'm?" İleriden Ali'nin sesini duymamla sesinin geldiği yere sırtımı çevirip yaşlarımı silmem bir oldu. Onun adım sesleri geldi, ardından elini omzuma koyup sıkıca sarıldı. "Geçecek oğlum. Bu günleri de atlatacağız."

Beni döverdi. Ona nasıl yaklaşırsam yaklaşayım benden öyle nefret ederdi ki ya tokat atar ya da bedenimi savururdu,' diyen annem, Ali'yle önümde kocaman bir engeldi. Eski kayıtlarda da şimdi de sevgisi her şekilde belli olan adamın sevgisinden korkuyorum, annemin sözleri yüzünden ani, sessiz darbe bekliyorum. Ama olmuyor. Yine de yapamıyorum. Yapamıyorum.

"Annemi kaybettiğimde on dokuz yaşımdaydım," demesiyle ondan ayrıldım. Direkt anneme bakıyor. "Bir gün uyandım ve artık annem olmadığını öğrendim. Sevgisi, sesi, kokusu artık bir avuç topraktı. Yine de bir umut diyordum, bir umut annemin mezarından ses gelir, ellerimle açarım o mezarı, anneme tekrar sarılırım, yine o kokusunu içime çekerim. On beş sene kadar oluyor ama hâlâ içimde o umut var, tabii daha sessiz, gizli ama var."

Annemi toprağa koymak... Buna dayanamam.

Ali tebessümle bana döndü ve tuttuğu omzumu sıvazladı, "ama İdil, senin annen yaşam savaşı veriyor, onlarca doktor onun sağlığı için uğraşıyor, tedaviler uygulanıyor. O yüzden şu anda kötüyü düşünmenin hiç anlamı yok. Sonuçları yurt dışındaki doktorlara aktarıyoruz, bir yandan da onlar çözüm bulmak için uğraşıyorlar. Annen yalnız değil."

Annem, nefret ettiği adam sayesinde yaşıyor. Ali'nin gözlerine baktım, İlyas babamda göremediğim o güven, babalık, sevgi burada. Hem sadece anneme değil, bize de...

"Teşekkür ede..."

"Duymamış olayım," dedi sözümü keserek. "O benim ilk aşkımdı, evlatlarımın annesi. Yapmak zorundayım, seve seve yapıyorum. Bu teşekkür edilecek bir mesele değil, aklın kalmasın."

Saru-Han Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin