17-18.06.24
Saru SancakKendimi çözdüm; kabus görmemek, düşüncelere dalmamak için kendimi çok yormam gerekiyor ki rahat olayım. Hafta sonu öyle güzel geçmişti ki bir an büyülendim sandım.
Halam suya girememişti ama ayaklarını da sudan çıkarmadı; havuzun kenarına oturmuş hem eğlenmiş hem de eğlendirmişti. Havuzda üç kişiydik; ben, Saruhan ve Lila'nın küçük amcası, bizimle yaşıt Yağız. Lila, üçümüzün arasında dolandığından çocuk hiç havuzdan çıkmamıştı, hep bizimle oynadı. Nazım enişteyle babamsa mangalı yakmış, bizleri kontrol edip durmuşlardı.
Yağız bizimle yaşıt, Anadolu lisesine gidiyormuş ve çocuk... Yüzü bizimki gibi, yani dışarıdan bakılınca yaşı tahmin edilebilir ama davranışları, konuşma tarzı, duruşu yirmilerinden bile daha büyük duruyor o zaman. Bir konuşması var, sanki her şeyi görmüş geçirmiş kırklarında bir adamın olgunluğuyla konuşuyor. İnsana dost olur. Lila yüzünden çok konuşma fırsatımız olmamıştı, ertesi gün de üçümüz akşama kadar ders çalışmıştık. Hem de mükemmel bir ders arkadaşı. Hemen telefon numaralarımızı aldık.
Pazar günü sabah ders çalışarak geçince akşamı film gecesi yaptık, tabii Lila Hanım'a göre seçmiştik. En sevdiği animasyon filmi 6 Süper Kahraman'mış... Tatlı çocuk!
Pazar gecesi giderken Yağız'ın kucağında uyuyakalmıştı, Nazım enişte de halamın yürümesine yardım etmekle meşgüldü. Bir an Yağız'ı bırakmak istememiştim, Han'la öyle güzel anlaşmıştı ki ikizimi o kadar mutlu görmek sevindirmişti. Bana olan kırgınlığı geç düzelecek olsa da sorun etmiyorum, yaşadığımız müddetçe hep bir umut vardır.
Uyandığımdan beridir de iyiyim. Sporumu yaptım, kahvaltı ettik. Şimdiyse Han'ın hazırlanmasını bekliyoruz ki Ali bizi okula bıraksın. Beklemekten sıkılıp ofladığımda Ali halime güldü.
"Han! Hadi ya!"
"Çenen düşsün Saru!" Haykırdığında güldüm. Üçüncü kattan sesini duyuruyor ya. "İki dakika bekleyemedin yani. Herkes senin gibi bir yerlerine jet takmıyor!"
"Konuştuğun kadar hızlı davransan şu anda arabada olurduk lan! Hadi hadi!" Sabırsızlığıma Ali kahkaha atarken Saruhan yukarıdan küfür ediyordu. Sonunda merdivenlerde gözüktüğünde alkışlamaya başladım; "prens hazretleri! Bu şerefli onura bizi de nail ettiğiniz için teşekkür ederiz! Şükürler olsun!"
Ellerimi arşa kaldırıp bir de eğilince Ali daha yüksek sesli kahkaha attı, onunla beraber ben de gülüyordum. Kafama vuran Han'sa gülmemek için kendini kasıyor. Garajdaki arabaya geçtik ve bu sefer ben öne oturdum, Han ise arkada yayıldı ve gözlerini kapadı.
"Şu anda okula değil de şöyle bir tatile gitsek..." Han gözleri kapalı mırıldandığında Ali dikiz aynasından ona baktı.
"Neresi mesela? Nereye tatil dersin?" Ali'nin sorusunun cevabını biliyorun; göl kenarı. Han evet yüzmeyi seviyor ama özellikle ormanın içindeki göllerin kenarında kalma gibi bir hayali var.
"Göl kenarı. Günü birlik bile olsa olur, ormanın içinde... Okulu çıkarandan şikayetçi olacağım." Son cümlesini sekiz yaşından beri söylüyor. Han'la bizi ayıran bir de bu özellik var; o anaokulundan itibaren okuldan nefret etmeye başlamıştı bense tam tersi.
"Ol oğlum, ben arkandayım." Ali'nin desteğine göz devirdim.
"Ne?" Gözleri anında açılan ikizim, kafasını öne uzattı. "O zaman beni okuldan alsana be babalık!"
"Tamam, sen nasıl istersen." Hayretle ben bile Ali'ye baktım, hâlâ arabayı kullanıyor. "Evde özel bir hoca tutarız, eğitimini ona göre alırsın."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saru-Han
JugendliteraturSaru ve Saruhan ikizleri on altı yaşlarına dek anneleri ve annelerinin ikinci evliliğindeki üvey babalarıyla yaşıyorlardı, ta ki ebeveynleri ciddi bir kaza geçirene kadar. Anneleri komaya giren çocukları üvey babaları istemediği için yetiştirme yurd...