3-

739 74 44
                                    

12-13.04.24
Saru Sancak

"İkizimi tanıyamıyorum," diye mırıldanırken buz torbasını gözümün altına tutmaya devam ediyordum. "O... O böyle değildi."

"Zor ve tarifi imkansız olaylar yaşıyorsunuz, Saru. Normal değil mi?" Oturduğu koltukta öne kayıp dirseğini, dizine yasladı ve saçlarını karıştırdı. "Yaşlarınız çok küçük... Yani yanlış anlama, kötü anlamda söylemiyorum. Yaşınız böyle travmatik bir olay yaşarken mantığınızı kullanamayacağınız kadar küçük. Özellikle anne konusu..." İç çekerek sustu.

Konuştuğum kişi Ali. Tepsiyi mutfağa götürmek için salondan geçerken onu görmüştüm, bilgisayarı ile ilgileniyordu ve morarmış gözümü gördüğünde ok gibi fırlamıştı. Yalan yok; bir an sırf ikizim, adamın annesine küfretti diye kalkıp beni dövecek sanmıştım ama elimden tepsiyi alıp gözüme bakmak ve endişelenmek dışında bir şey yapmamıştı.

"Han kabul eder mi bilemiyorum ama yardım alması gerekiyor," diyen Ali'ye bakındım. Bunu yurt müdürü ve okul rehberi de söylüyordu ama ikizim kabul etmiyordu, Ali'den ölesiye nefret ederken onun hiçbir teklifini kabul etmez.

"Kabul etmez." Fısıltım ona kadar gitti mi emin değilim. Sadece... Sadece ikizimin böyle bir insan olmasını kabullenemiyorum. Eski halini özlüyorum.

Ali bir anda kalkıp odasına gitti. Ne olduğunu merak ederken seslenmeye de yanına gitmeye de çekiniyordum. Hani olur ya birisinin iyi olduğunu bilirsiniz, ondan korkmazsınız; Ali'den hissettiğim buydu ama bir yandan da annemin anlattıkları vardı ve ben ne yapacağımı bilmiyorum.

Geri döndüğünde elinde bir kutu vardı, onu orta sehpaya koyup televizyonun önünde değildi. Kutudan iki USB çıkarıp ikisini de televizyona taktı. Şaşkınlıkla ona bakarken o tebessümle geri gelip saçımı sevdi ve yerine oturarak kumandayı aldı. Önce sesini tamamen açtı, ardından USB kısmını geçti ve ekranda onun gençliğini gördüm.

"Vee bugün günlerden piknik!" Ekranda onun gençliği bağırdığında istemsizce güldüm. Saçma duran danslar yapıyor, elindekini kamerayı zor tutuyordu. "Pekiii, yanımdaki kim? Dan dan dan dan! Bebeğim İdil!"

Kamera aniden annemin gençliğine döndü, saçları tek örgülü annem, üzerinde çiçekli bir elbise vardı ve çok... Çok güzeldi.

"Selaam! Bebeğimle ben pikniğe gidiyoruz, yehuuu!" Annemin eğlenceli sesi salona dolduğunda ekrandaki de buradaki Ali'nin de gözleri doldu. "Nereye pikniğe gidiyoruz? Dere kenarına! Beraber yüzeceğiz öyle değil mi sevgilim?"

"Bebeğim dere yüzmelik bir yer değil, küçük. İstersen denize gidelim?" Ekrandaki genç Ali, anneme baktığında gözleri ışıldıyordu.

"Saçmalama bebeğim." Annem, Ali'nin dudaklarına bir buse kondurduğu an Ali şoka girmiş gibiydi.

"Cennet be!" Aniden haykırması beni ürkütüp sıçrattığında Han'ın kenardan televizyona baktığını gördüm. "Gelecekteki canım çocuklarım, sizi elbette çok seveceğim ama..." Kameraya yaklaşıp fısıldadı, "anneniz... Çocuklar anneniz bir melek. Cennette kutsanmış bir melek. Onun kadar sevebilir miyim emin değilim?"

"Ali hadi!" Arkadan annem seslendiği an Ali kameradan uzaklaşıp yerdeki çantaları aldı. "Bırak şu kamerayı ya."

"Ama gelecekte çocuklarımıza izletiriz kötü mü olur?" Bir eline topladığı çantalar, diğerinde kamera.

"Of Ali. Çocuk istemediğimi sana hep söyledim. Hadi hadi ver şu kamerayı." Annem kamerayı aldığında Ali'nin oflama sesi kayıttaki son sesti.

Saru-Han Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin