19-20.04.2024
Saru Sancak
Ülkü abla, çocuklara aşırı düşkün bir kadındı ve hayatımda ilk defa öyle bir kadın görmüştüm; severek yaklaşıyor, çocuğun çocuk olduğunu gösteriyor, elinden geleni yapıyor, hem psikolojik hem de fiziksel sağlıklarını düşünüyor. Hani romanlarda, filmlerde olan ultra maksimum en fazla iyi olan o karakter Ülkü ablanın kendisiydi.
Onun o çıldırışından sonra Ali mahcup bir şekilde bizi eve geri getirmiş, bir süre yüzümüze bakamamıştı. İşin güzel yanı, ikizim de artık cevapları merak ediyordu ve duruyor, yani Ali'nin evine geri döndü.
Eve gelir gelmez odamı ayırıp kıyafetlerimi odamdaki dolaba koymuştum. Odam çok güzeldi, öyle böyle değil. Bana ait olduğu her anlamda belli. Dolabı açtığımda bana ait olduğu belli kıyafetlerim vardı, üzerlerinde etiketleri de duruyordu. Üstüne üstlük bilgisayar, tablet, son çıkan kulaklıklar çalışma masamdaydı ve bunları uzun süredir neden görmedim bilmiyorum. Bir oyuncu bilgisayarı vardı masa üstü olarak, bir de dizüstü normal bir laptop ama ikisi de diğer elektronik aletler gibi en kaliteli markanın daha reklamı bile olmamış ürünleri.
Ali gerçekten her anlamda bize değer verdiğini göstermeyi seviyor. Manevi olarak bize ne kadar destek olduğunu daha mahkemenin ilk anında görmüştük de annemin yalanları yüzünden hep bir engel koyuyorduk önüne.
Saat sabah beşte çalan alarmımı kapatıp yataktan kalktım, zaten adam gibi de uyumadım.
Eski hayatım çok düzenliydi; saat beşte kalkar, hazırlanır, kahvaltımı yapardım; okuldan iki saat kadar önce koşu, bir saatlik ders çalışma ve okula gidiş diye kapatırdım. Okuldan sonra da maratonlarım olurdu. Koridora çıktığımda evi dinledim, herkes uyuyor.
Banyoya girip işlerimi hallettiğim süre boyunca yanımda getirdiğim telefonumdan Sakarya Fırat'ın bölümlerini açmıştım. Özel asker olmaya sıcak bakamıyorum, vücudum ve ruh sağlığım bunu kaldırmaz yine de izlemeyi, bilmeyi, görmeyi seviyorum.
Banyodan çıktığımda odama geçip spor kıyafetlerimi giydim; sporu da çok sevmem, sadece sağlık için yapanlardanım. Mutfağa geçip hem kendim hem de bizimkiler için kahvaltı hazırlamaya koyuldum.
Ali kadar lezzetli yemekler yapamasam da biliyorum bu işi bence, annemin öğrettiği güzel tariflerim var. Sporda harcayacağım bir saati mutfakta kahvaltı hazırlamakla geçirdim. Tüm sofrayı kurup koridora çıktım. Önce hangisini uyandırmalıyım? Ali hep erkenden kalkar ama ilk defa ondan önce uyandım. Utandığımdan direkt Han'ın odasına girdim.
Yüz üstü yatıyor, bir bacağını havaya kaldırmış, bir kolu da yataktan aşağı sarkmış; tüm saçları birbirine girmiş, ağzı yarım açık ve hafiften horluyor.
Abartmıyorum; ayı gibi uyur. Bu da zaten açılan üstü başından, yere düşmüş yastık ve yorganından da belli.
"İkiz." Sırtına pat pat vururken gülüyordum. "Uyan uyan! İkiz!"
"Ananı!.." Küfrünü dizginleyen mal tek gözünü açıp bana baktı. "Ne la?.."
Bu sefer kendi kendine sustu, bana baştan aşağı baktı. Bir an gözleri parlayan ikizim ok gibi yatağından fırladı.
"Biliyordum be! Vallahi biliyordum. Rüya olduğunu biliyordum. Anneme anlatmalı..." Rüya olduğunu sanan ikizim, etrafa baktığında rüyada değil, hâlâ Ali'nin evinde olduğumuzu gördü. Han'ın gözleri dolup sesi titrerken görmek zor geldiğinden ikizimin omzunu sıvazlayarak odadan çıktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/365869242-288-k380543.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saru-Han
Novela JuvenilSaru ve Saruhan ikizleri on altı yaşlarına dek anneleri ve annelerinin ikinci evliliğindeki üvey babalarıyla yaşıyorlardı, ta ki ebeveynleri ciddi bir kaza geçirene kadar. Anneleri komaya giren çocukları üvey babaları istemediği için yetiştirme yurd...