"Kapıyı aç"

464 22 4
                                    

Gözlerim kapalı ve yatağa dayanmış bir şekilde tepkisizce duruyordum. İris'in yanımda oturduğunu ve sürekli kafasını çevirip ara sıra bana baktığını hissediyordum.

"İsminin hikayesini dinlemek ister misin?" Sorusunun karşısında gözlerim ister istemez açıldı. Ona dönüp baktım. Evet ya da hayır demeden sadece ona baktım. Onunla göz göze gelir gelmez konuşmak için dudaklarını araladı. "Senin adını ben seçtim Süsen" dedi. Yine tepkisizdim. Şaşırma, üzülme, kokma, hiçbir duygum yoktu. Sanki duygularım alınmış gibi donuktum ve gözlerimi sürekli kapatıyor açtığım zaman da ise boşluğa bakıyordum.

"İsmini annenin arkadaşı koydu evet ama bir yere kadar doğru bu hikaye, annenin arkadaşı aslında benim annem"

"Herşey bir oyunmuş, yaşanan, yaşanacak olan herşey bilinirken tek bilmeyen ve herşeyden habersiz olan benmişim" dedim burnumu çekerek.

"Evet," dedi burunu çekerek. Sanırım İris'te ağlıyordu.
"Böyle olmasını ben istedim."

"Çok acımasızsın" diye mırıldandım.

"Sana zarar vermiyorum" dedi.

"Zarar vermek can yakmaktan mı ibaret?"

"Zarar vermek canının yanmasını, bile isteye engellememektir ve ben yaşadığım sürece kimsenin senin canını yakamasına izin vermeyeceğim" diyerek gözden kayboldu.

Yine yok oldu. Ne bekliyordum ki, hiç gitmeden yanımda kalmasını mı? Hayatimi, ailemi alt üst edip git diye seslendim onun düşüncelerine. Umarım benim canımın yanışı kadar senin de canın yanar umarım. Bu can yanışımın bir sebebi olur ve ben bu acıyı mutlulukla anabilirim.

1 saat geçti. Gelen, giden, arayan, soran yok. 1 saat zor geçmek bildi. Camdan dışarıyı seyretmeye karar verdim. Hiç insan geçmiyor. Sanki ter edilmiş bir şehir, kasaba gibi. Bir an gözüme bu yalnızlık, caddede, sokakta hic kimsenin olmaması ürkütücü geldi. Yaşadığım tüm zorluklar hem ruhen, hem bedenen bana etki ediyor ve ben havanın, etrafın bile görünüşünü yaşadıklarıma veriyordum.

İris'in sesini duymamla hemen arkamı döndüm.

"Kapıyı aç"

İris ortalıkta gözükmüyor neden kendisini saklıyor ki?

"Öyle olması gerekiyor."

Kapının ısrarla çalışıyla yavaş yavaş kapıya yöneldim. Acaba gelen kişi kimdi diye soruyorum kendi kendime.

Zehra'dan başka kimse değildir diye düşünüp yavaş adımlarımı hızlandırıp kapıyı açtım.

Kapıyı açar açmaz iki kişinin bana sarıldığını hatırlıyorum ve ağlıyorlardı. Gelen annem ve babamdı. En son yere diz çöktüğümü hatırlıyorum ve etrafımın karardığını.

Aradan kaç saat geçti bilmiyorum ama gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Annemin hıçkırıklarını ve babamın annemi teselli eder gibi sözlerini duyuyordum.

Gozlerimi yavaş yavaş aralandığımda beyaz önlüklü birinin babamla birlikte odamdan çıktığını gördüm.
Kapanan kapının ardından annem hemen yanıma koştu ve saçlarımı okşadı.

"Süsen çok özür dilerim annecim, iyi misin?"

"İyiyim" diyebildim zar zor.
Babamın gelişiyle ortalık sessizleşti. Sonra annem konuşmaya başladı. "Artık sana açıklama yapmamız gerekiyor" dedi.

Kafamı kaldırıp ikisine de baktım. İkisinin de gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Zehra'yı istiyorum" diyebildim zar zor.
İkisi de ne dediğimi anlamayınca sinirlendim.

"Şuan bu konuları konuşabilecek dermanım yok. Bana Zehra'yı getirin. Ama baba," diyerek babama dönüp babama konuştum. "Zehra gelince herşeyi eksiksiz bir şekilde öğrenmek istiyorum."

İkisi de sözlerimi duyar duymaz ayağa kalktı. Babam Zehra'yı çağırmaya gitti. Annem de mutfağa gitti.
Büyük ihtimalle bana yemek yedirmek için birşeyler hazırlayacaktı.

Kapımın açılış sesiyle gözlerimi hemen kapıya çevirdim. Annem tam tahmin ettiğim gibi elinde tepsiyle bana yemek hazırlamıştı. Hazırladıklarına sulanan gözlerimle baktım. Kendimi ağlamamak ve anneme sarılmamak için çok zor tutuyordum. Öyle özlemişim ki onları. Umarım birazdan duyacağım şeyler canımı çok yakmaz ve zaten dağılan ailemi daha fazla dağıtıp bize zarar vermez.

Aradan 20 dakikanın geçmesiyle Zehra'nın geldiğini ve gelir gelmez direkt odama girdiğini gördüm. Beni görür görmez ellerini alnıma götürüp ateşimin olup olmadığına baktı. "Yüzün bembeyaz Süsen, hadi biraz daha yemek ye" dedi Zehra.

"Bu kadar yeterli" deyip tepsiyi yan tarafıma koydum. Babamın gelişiyle annem ve babam birbirlerine bakıyor. İkisi de ilk kimin konuşacağını ve ilk hangi cümle kuracağını düşünüyor herhalde.

Zehra'ya kaş göz işareti yapıp annemlere durumu artık anlatmalarını istediğimi belirttim.

"Teyze hadi artık ilk kim konuşacaksa konuşsun." Dedi Zehra.

Zehra bile fark etmiş kıvrandıklarını.

Annem konuşmak için derin bir nefes aldı ve gözyaşlarını elleriyle silince onun konuşmaya başlayacağını anladım.

"K-kızım b-ben hamile olduğumu öğrenmeden bir gece önce, bir rüya gördüm" dedi. Rüya kelimesini duyar duymaz tüylerim ürperdi. " Devam et anne hadi!"

"Rüyamda bana bir ses, seni alacağını ve o ses ile anlaşma yapmamız gerektiğini söyledi." Hıçkırmaktan zor konuşuyordu.

" Kabul ettik Süsen, senin gitmen doğmamandan daha mı kötü?"

"Bunları yaşamak yerine doğmamayı tercih ederdim. Keşke kabul etmeseydin anne."

"Babanla çok düşündük. Anlaşmadan kaçmayı, eğer anlaşmaya uymazsak neler olacağını sadece düşündük ve o babanı öldürüyordu. Sadece düşündüğümüz halde bize bunları yapan, seni vermeyi kabul etmeseydik bize neler yapamazdı kızım."

Babamın gözlerinin sulandığıni ve karşımda mahcup bir şekilde kafasini eğdiğini gördüm.

" Anlaşma kararımız kesinleşmeden önce, bu sefer o ses benim rüyama girdi kızım ve bana dedi ki, kabul etseniz de etmeseniz de ben sizden kızınızı alacağım. Bu anlaşma sadece ne zaman alacağımı kararlaştırmak içindi. Ben 19 yaşına kadar düşünüyorum. Peki ya siz diye sordu. Öyle korkutucu bir sesi vardı ki, görünüşünü bile görmeden, onun sadece konuşma şeklinden bile bizi korkutmayı başardı. 19 dan daha fazla yıl söylemeye korktuk. Kabul ettik." Dedi babam.

Hic birsey diyemeden ve ben de onlar gibi hıçkıra hıçkıra ağlayarak dinliyordum onları.

" Biz sandık ki, senin için çok uğraşmaz, pes eder yani savasmaz sandık. O ısrarla seni istedi kızım. Ama o da bize bir söz verdi ve ben, onun bizi korkutmasına rağmen bize verdiği sözü tutacağına inanıyorum" dedi annem. Ne sözü?

"N-ne sözü?"

"Sana zarar vermeden, seni canından daha çok koruyacağını söyledi bize" dedi babam.

"Ben var olduğum sürece Süsen asla yok olmayacak" dedi annem.

Zehra'ya bakınca Zehra'nın da ağladığını fark ettim.

"Kızım" diye seslenirken babamın gözyaşlarının art arda aktığını gördüm..

"H-hayır ağlamayın lütfen. Ben size kızgın değilim" dedim. Bu sözlerim yetersiz kalacak olmalı ki, hala ağlamaya devam ettiler.

"Peki ya ben bu anlaşmaya uymazsam ne olur?" Diye sordum onlara. Cevap gelmişti. Cevap gelmişti evet ama annem ve babamdan değil.

Cevabı İris vermişti.

"Aileni bir daha görmezsin."




Instagram hesaplarım: kapkarapapatya_
İncitanelikalem

SÜSEN ÇİÇEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin