Kanlı Gelin

29 4 2
                                    

Heyecanla terleyen ellerim ile merdivenlerden inerken kulağıma çalınan salavatlar ile tebessüm ettim.
Babam ve annem ardım sıra gelirken heyecandan kalbim deli gibi çarpıyordu. Son basamaktan inerken duvağım yüzüme örtüldü. Çayan karşımda dururken önüme dizilenler ile yüzümdeki tebessüm gittikçe büyüdü. Kardeşlerim ve Tim kapıyı tutarken Çayan içli içli güldü. Cüzdanı çıkardığı gibi diğerlerinin ellerine verirken beni aralarından sıyırıp yanına çekti.
Babam hüzünlü bir tebessümle bana bakarken onaylarcasına gözlerini kırptı.

Çayan elimi tutarken küçük elim elleri arasında kayboldu. Duvağımı açarak alnıma bir Buse kondurdu. Dudaklarım iki yana kıvrılırken, gözüme ilişen gamzesi ile Yüzümde tebessümle ona ayak uydurarak yürüdüm. Ne kadar yakışıklı olmuştu yavuklum. Siyah ayrı bir yakışıyordu mavi karışmış zümrütlerine.

Arabamızla ilerlerken gelinliğim ile şoför koltuğuna geçtiğimi görünce biraz şaşkın ancak hayran bir gülüş ile baktı gözlerimin en derinlerine. Gelinliğimi düzelterek koltuğa otururken ona ithafen konuştum.

"Beklemiyormuş gibisin komutan, sadece tabuları boşver ve anın tadını çıkar. Çünkü benimlesin ve en önemlisi bu sefer yaralı değiliz" dedim kıkırdayarak

Gülüşüm ile bakışları dudaklarıma takılı kaldı sonra yavaşça gözlerime tırmandı güzel gözleri. Ardından kalın ve tok sesi bir melodi gibi kulaklarımı okşarken bana bahşettiği her güzel sözle yüreğimin orta yerindeki çiçek bahçesini suladı.
"Sadece sana hayranlığımı ifade ederken sözcüklerin eksik kalması ne büyük kayıp. Oysa sen en güzel melodisin sessiz duvarlarımda. En güzel çiçeksin  yokluğunla çatlayıp kuruyan topraklarımda. Söylesene kelimeler kifayetsiz ise; gözlerin ile her cümleyi. Bir çocuğa, yıllardır sevgiyi özlemle arayan bir çocuğa bakarmış gibi baksana yüreğime. "

İşte bu sefer bunu ben beklemiyordum. Çayan her defasında sevgi sözcüklerini bilmediğini fısıldardı bana sevgisini haykırırken. Oysa sevgi sözcüklerini söyleyemeyen bendim. Ama o anlardı. gözlerine tutundu gözlerim, yüzümde en güzel Tebessümüm, hasta değil gibiydim.
O da ölecek biriyle evleniyor gibi durmuyordu.  Sadece birbirine deliler gibi değil aklı başında tutulan iki insan gibiydik.
Çünkü aşk deliyken bile aklı başına getiren bir duyguydu bizim nezdimizde.

İki normal insan gibiydik işte, hasta bedenlere rağmen özgürlük ve adalet için çırpınan. Bir Asker ve bir psikologtan öte iki gençtik yüzünde tebessüm ile sonuna koşan. Hayır tabi ki sona koşmak demek intihar etmek değildi. Sadece önümüzde bir savaş vardı ve kararlar sonu etkileyecekti. Ya el ele kazanacaktık bu savaşı ya da sevdamız mahşere kalacaktı.

Kır bahçesine geldiğimizi zaman yüzümde tebessümle arabayı durdurdum. Arabadan inerken yamuk duran yüzüğümü düzelttim. Son kez yüzümdeki mor izin görünmediğinden emin oldum. Zaman geçtikçe terapilerin bana hediye ettiği morluklar  çoğalıyordu. Yüzümdeki tebessüm, ölecek bir kadın için fazla canlıydı. 

Bir rüya gibi herkese duyurulan düğün merasiminin sona ermesiyle herkes dağılmaya başladı. Yani en azından bizim şuan balayına gideceğimizi söylediğimiz insanlar dağıldılar. Çok güzel geçirdiğim bir saat boyunca gerçekten gelin gibi hissetmiştim.

Çayanın güzel bakışları benim üzerimde gezinirken uzattığı koluna girerek tekrardan alana ilerledik.
İnsanlar sahte bir neşeyle tebessüm ederken anlamını bilmediğim bir duygunun nefesini hissettim ensemde. Sanki bir şeyler varmış ve farkedersem ölecekmişim gibi.
Bir adım, iki adım, üç adım.. Bir topuklu ayakkabının bizim yolumuz üzerindeki tok seslerini işitiyordum.

Sonra sessizlik, ışığı söndürecek kadar büyük bir çığlık sesi. Hayır hayır sessiz çığlıklar.. Karanlığın kulak zarını delebilecek çığlıklar.. Kaçışan insanlar.
Siper alan insanlar, Tim.
Çayanın beni sürüklemesiyle peşine takıldım. Güzel gelinliğim lekeleniyordu. Ama erken değil miydi? Plan böyle değildi.

Sevda Uğruna Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin