Görev

50 4 3
                                    

*Selamın aleyküümmmm napiseniz gurbanlar? Ay bende iyiyim elhamdülillah neysemmm sizi bölümle başbaşa bırakıp kaçıyoruuum.*

İnsan bazen yorulduğunu hissediyordu değil mi? Hayat değişik bir karmaşa içerisinde ilerlerken, birçok şeye geç kalıyorduk.
Kimi sevdiğini söylemek için geç kalıyordu, kimi içindekileri anlatamadığı için. İçinde biriken duygular insanı yavaş yavaş yok ediyordu.
Üç haftadır yoktu.. Tam üç haftadır..
Kapıyı açtığımda elinde çiçeğiyle gelmesini beklediğim adam göreve gitmişti.
Kayra teyzeyi görünce yukarıya tırmanan gözyaşlarım, onu üniformasıyla görünce hızlıca yanağıma doğru süzüldü.

Parmağımda ki söz yüzüğüm ile oynamaya devam ederken belki de ilk defa iç sesime hak verdim.
Sen o yüreğe kuma gittin doktor. Senden önce vatan ve bayrak olduğunu bile bile kabul ettin. Şimdi kalk ve kendini toparla sen artık Cennetin Kuşusun.
İsteme günü ne mi olmuştu? Sanki eve misafir gelmiş gibi kahveyi yapmıştım. Kayra teyze üsteğmenin ailesi görevini üstlenerek, beni ona onsuz istemişti.
Aklıma gelen anla ufak bir kahkaha attım.
Adin babama bana talip olduğunu söylediğinde de kendine beni bensiz istemişti.
Alış Psikolog hanım alış. Bak ne güzel sıradışı şeyler görüyorsunuz hastanede evlilik teklifi, geliniz ve damatsız isteme. Siz bu gidişle düğünü de ayrı yaparsınız inancım tam...

İç sesim yine saçmalamaya başladığında hızlıca kalkıp hazırlanmaya başladım. Havalar hergün biraz daha soğuyordu. Su yeşili keten elbisemin üzerine krem şalımı bağladıktan sonra, üzerime uzun bejimsi renge sahip ceketimi giydim.
Koluma taktığım saatim ve parmağındaki düz gümüş yüzüğüm ile hafifçe gülümsedim.

Altını oldum olası sevmezdim. Etrafımda gördüğüm insanların bu merakı ve altın sevdası benim oldukça garibime gidiyordu.
Saatim ise babamın isteme günü Adin ile bana aldığı çift saatlerindendi.
Her ne kadar beni yuvadan uçurmak istemese de Adin'e olan sonsuz güvencesi ve ona karşı olan babalık duygusu bunu önlüyordu.
Yoksa babama kalsa turşumu kuracağı kesindi..

Hızlı adımlarla askeriyeye doğru ilerledim. Aklımın bir köşesine sevgi evine gitmeyi yazarken, üzerimdeki hasta havasını atmaya çabaladım.
Üsteğmene defalarca hayır demek istedim ama içimdeki ses her defasında bana karşı çıktı. Belki de iç sesim haklıydı; Eğer ben kanser olmasaydım yada eğer o asker olmasaydı yine de bunlar başımıza gelmeyecek miydi?
Belki kanser yüzünden değil trafik kazasında ölecektim. Yada Allah korusun o bir kurşun yerine... Neyse işte, ecel herhalükarda gelecekti.
Her canlı ölümü tadacaktı. Bundan kaçış yoktu.

Askeriye yolundaki bu sessizlik artık fazla tuhafıma gitmeye başlamıştı. Sanki.. Sanki buraya ait değildim..
Duyduğum keskin kulak delen sesle biri beni kolumdan çekiştirerek arkasına aldı.
Duyduğum kokuyla gözlerim sonuna kadar açılırken artan mermi sesleriyle gözümden ufak bir yaş süzüldü.

Şş ağlama küçük serçe yalvarırım ağlama.

B-ben ağlamıyorum ki.. dedim titreyen sesimle.
Umay kimi kandırıyorsun Allah aşkına, adamın dikkatini dağıtıyorsun. Sus ve sessizce bekle dedi iç sesim.

Umay bak şimdi ben üçe kadar sayacağım ve sende karşı duvara geçeceksin anlaştık mı?

Hayır Üsteğmen istemiyorum dedim burnumu çekerken. Onsuz ne yapabilirdim ki? Aldığım dandik birkaç dövüş eğitimi ne işe yarayacaktı?

Güzelim dedi elime silahını tutuştururken bunu al ve karşı duvara geç.

Çayan silahını kullanamayan birine asla vermemelisin. Aldığım eğitim bunu için yeterli değil.
Al şunu, karşı duvara geçmeyeceğim.

Sevda Uğruna Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin