Doğruluk Mu? Cesaret Mi?

196 34 144
                                    

Kendini tamamen kayıp hissedenler, geceleri saklanır palavraların mesken tuttuğu pezevenklerin pavyonunda. Usulca süzüldükleri ışıltılı mekan gürültüyle karşılar tüm coşkusuyla aykırıları.

  Saat gece yarısı, başıboş dolaştığın sokaklarda kayıpsın. Sen de bir aykırısın. Aylak adımlarınla mekana adımlarsın. Yanıp sönen renkli ışıklar canını yakar, sızlayan gözlerini kapatamazsın. Sessizce yanına yaklaşan 'Cesaret' olur konsomatrisin. 'Doğruluk' yarı çıplaklığıyla oturur kucağına. Kalçalarını hareket ettirerek dans ederken izlersin sere serpe yanlarına saçılan dolgun göğüslerini. İçini titretir hareketli müzik.

  Zihninin kontrolü hormonlarındadır artık. Burundan çekilen pembe simli toz uçurur kafanı. Bir nefes ot, bir miligram kerosen heyecanla keşfe çıkar içindeki yüz bin kilometrede. Cesaret, fısıldayarak anlatır kulağına azgın hikayelerini. Kendi libidonun kölesi olursun. Kucağında arsızca sürtünen yarı çıplak doğruluğun içine haykırarak boşaltırsın yalanlarını.

  Aranızda boş bir bira şişesi çevrilecektir gün sonunda. Ateşini doğrulukta mı söndüreceksin? Cesaretin kollarında mı yoksa? Peki, kaderini belirleyen seçimin sonucunda geceyi atlatıp yarına sarhoş uyandığında, geriye senden ne kalmış olacak? Palavraların mesken tuttuğu pezevenklerin pavyonunda oynanan müessesenin vazgeçilmez oyununda tüm çıplaklığın ortaya çıkacak. Hazır mısın?

  Şimdi, otundan bir nefes al, damarlarına da bir miligram kerosen, diliyorum boşalttığın yalanların seninle gelsin. Çevir artık şişeyi.

  Bırak şansın yaver gitsin.

Çığlıklar ve kırılma seslerinin inlettiği evde açtı gözlerini Ege. Endişe içerisinde onu terk edip başını belaya sokmasın diye kilit altında tuttuğu genç kızın odasına doğru koştu. "Gece!" diye bağırdı içerdeki zavallı kıza. Cebinden çıkarttığı anahtarların arasından doğru olanı seçmeye çalışıyordu. "Gece, iyi misin? Gece!" dedi bir türlü doğrusunu bulamadığı anahtarları kapıda denerken. Soğukkanlılığı ruhunu terk etmiş yerini korku ve paniğe bırakmıştı Ege'nin. Bu kız adama değişik duygular tattırıyordu. Hoşuna gitmeyen, alışık olmadığı tatlar...

Öfkeyle elini bukleli saçlarının arasından geçirerek "Hadi..." diye söylendi dişlerini sıkarken. "Hadi açıl artık!" dedi sonuncu anahtarı da denerken. Kapının ardında karşılaşacağı manzarayı görmek istemiyordu. Aklını kurcalayan birden fazla olasılık vardı. İçeriden yükselen sesler kesilmişti. Kızın, ikisini de zor bir duruma sürükleyeceğinden endişe ediyordu.

Kilidin açılma sesi duyulduğunda adam gergince kapıyı araladı. Kalbi ağzında atıyordu.

Genç kız son birkaç gününü temiz olarak geçirmişti. Bu temizlik canını yakmıştı. Onu uçuracak herhangi bir şeye ihtiyacı vardı. O sabah, genç adamın kendisini bağlamadan yatırması, Gece için bir fırsattı. Günün ilk ışıklarıyla birlikte kızın vücuduna yüzlerce bıçak saplandı. Acıyla çarşaflarını sıkan genç kız kendisine hakim olmaya çalıştı. İyileşecekti, buna inanmak istiyordu fakat bu acının onda yarattığı çaresizliği kimse anlayamazdı. Kimyasallar onun tatlı birer parçasıydı.

Kemiklerini çekiçle yavaşça eziyorlar, toz oluyordu. Kasları düzgünce çalışmayı unutmuştu sanki kasılıp gevşiyordu. Midesini körelmiş jiletle yüzüyorlardı. Binlerce iğne aynı anda batıyordu bedenine. Kutuplarda çırılçıplak geziniyormuşçasına titriyordu. Soğuktu her yer ve bir o kadar da çölde üzerine yapıştırılmış kürkle dolaşıyordu. İçi alev alev yanıyordu. Gözbebekleri genişleyerek yeşillerini siyaha çevirmiş, irislerini kapatıyordu.

REQUIEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin