LACRIMOSA

215 25 71
                                    

Karanlığı inleten sineğin sesi. Rüzgar çarpıyor genç çiftin bedenine bir jilet gibi. Hayat, ikisini de içerisinde barındıracak kadar büyük olmasına rağmen küçük bedenlerini sığdıracak kendilerine ait bir delik bulamamışlardı. Yeterince konuşamamışlar, seslerini çıkaramamışlardı. Hızla geçtikleri sokak lambaları birer spot ışığı gibi düşüyordu gençlerin üstüne. İki kişilik dev gösteri, viraj aldıkça dans ediyorlar. Adam takım elbiseli, kız kırmızılar içerisinde alev gibi... Arjantin tangosu sanki.

  Gece, sıkıca tutunmaya çalışıyordu genç adama. Sarıldıkça adamın kanı, kızın ellerine bulaşıyor ve açılan yara Ege'nin canını daha çok yakıyordu. Genç adam "Kuş gibisin, titriyorsun... Kanatlarını açıp özgürlüğün tadına varmalısın." deyip kızın, yaralı beline sardığı yumuşak ellerini yavaşça gevşetti. Genç kıza bulaşan kanı ovuşturarak silerken "Ellerini kirletmişsin. Kırmızı hala sana yakışmıyor." dedi adam. Kız, Ege'yi duymamıştı.

  Gece, tedirgince adama sarmaladığı ellerini çekti. Adamın dediğini yaparak hafifçe belini doğrulttu. Kalbinin ağzında attığını hissedebiliyordu. Ege, altındaki aletin sınırlarını zorlarcasına hızlı kullanıyordu. Hız ibresi arttıkça limite yaklaşıyordu. Bindiği motorda kollarını açarak belini arkasındaki boşluğa attı genç kız.

  Kendisini hiç bu kadar hafif hissetmemişti. Rüzgar bedenini okşuyor, huzurun tadını çıkartıyordu kız nidalar atarken. Böbrek üstlerinden salgılanan adrenalin hormonu bedenini ele geçiriyordu. Damarlarında sıcak kan akıyordu.

  Genç adam gülümsedi. Kalbi o kadar soğuktu ki, kendisini bile ısıtamayan kıvılcımı hissedemiyordu. Buzların içerisinde kalmış küçük bir parıltı yaşamını ne kadar sürdürebilirdi? Büyüyüp bütün buzları eritebilir miydi? Ege'nin kalbinde bir deniz oluşturabilir miydi? Genç adam yüzme bilmezdi ki. Boğulurdu. Bu kız, genç adama tehlike arz ediyordu. Onun dünyasında duygulara yer yoktu. Olamazdı. Hayatı boyunca sevilmemiş birisi duygu nedir bilir miydi?

  Peki, neden kızın yanında kalması için elinden geleni yapıyordu? Onu kaybetme korkusu nereden geliyordu? Gözlerini kapattı. Kendisiyle bir oyun başlattı. Herkesin bildiği, çok az insanın cesaret edebildiği... Rus ruleti. Altı mermi kovanı. Beşi boş, biri dolu. Yaşama olasılığı yüzde on altı virgül altmış yedi. Oyunun kuralı basitti. Gözü kapalı, beş dakikalık sürüş. Bunu başarabilirler miydi?

  Motorun aynasından son kez genç kıza baktı. Kaskın altından çıkan saçları gecenin karanlığına karışırken ahenkle dans ediyordu. Bu oyundan haberi yoktu zavallı kızın. İkisinin de hayatı namlunun ucunda, beş dakikalıktı.

  Genç adam "Gece!" diye kıza seslendi. Ege'nin sesi rüzgardan dolayı zor duyuluyordu. Kız, adama yaklaştı, omuzlarından tutarak "Efendim?" diye bağırdı kaskının içinden. "Arka cebimden telefonumu al, yolumuz beş dakikalık mesafede. Sayaç başlat, dönemeci kaçırmayalım." dedi genç adam. Kıza ilk kez yalan söylemişti. Bunun bir önemi yoktu. Yolu ezbere biliyordu.

Hayata gözlerini kapama olasılıkları düşüktü. Peki ya yüksek ihtimal gerçekleşirse? Kızın güveni kırılabilirdi. Adam bunu önemsemedi. Gece, Ege'nin pantolonunun arka cebindeki telefonu eline aldı. Parlak ekran açıldığında herhangi bir şifre olmadığını fark etti. Adamın bir özeli yoktu. Genç kız, elindeki telefonu kurcalamadan sayacı açarak süreyi başlattı.

   "Başladı!" diye ince bir ses yükseldi Ege'nin arkasından. Adam gözlerini sıkıca kapattı. Derince bir nefes aldı. Kızın onu duyamayacağını biliyordu. "Bu sadece bir oyun Gece..." dedi, kendisini ikna etmeye çalışıyordu "...sadece oyun." gülümsemesi yüzüne giderek yayıldı. Gazı köklerken dudaklarından bir sevinç nidası döküldü. Motorun yalpalayışını hissediyordu.

REQUIEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin